14 Mart 2010 Pazar

Bazı Kitaplar Başka Kitapları Hatırlatmaz Mı?

Kimi insanların hayatları kağıda dökülse, roman olmaz mı sence? Bak şimdi... 1819'lu yıllarda, New York'ta olduğumuzu farzet... Günümüzden neredeyse 200 yıl önce... Zengin ve soylu bir ailenin çocuğu doğuyor. Adı Herman Melville. Anlatıldığına göre, çocuk 12 yaşına geldiğinde, fazlasıyla borçlanan babası çıldırarak ölüyor. Çocuk küçük yaşta çalışmak zorunda kalıyor. Onsekiz yaşına geldiğinde Liverpool'e giden bir gemiye biniyor. Gençliğinin en güzel günleri, kabuslar içinde denizlerde geçiyor. Yirmi iki yaşında Güney Denizlerinde balina avına çıkıyor. Zorlu koşullara dayanamıyor, bir kaç arkadaşı ile bir süre Typee yerlileri arasında yaşıyor. Adaya gelen Avustralya gemisi ile tekrar denizciliğe dönüyor. Hayatı hep sorunlarla geçiyor. Katıldığı bir isyandan sonra hüküm giyiyor. Bir süre Tahiti civarındaki yerliler arasında yaşıyor. Otuzlu yaşlarına geldiğinde Boston'a dönüyor. Artık denizden vazgeçiyor ve yazmaya başlıyor. 1846 yılında yazdığı ilk romanı yerliler arasında yaşadıkları ile ilgili oluyor.

Günümüzde dünya edebiyatının en ünlü romanlarından biri kabul edilen Moby Dick'i, Herman Melville 1851 yılında tamamlıyor. Ama o tarihlerde yazdıkları kimse tarafından ilgi görmüyor. 1866'da New York gümrüğünde müfettiş olarak çalışmaya başlayınca edebiyattan tamamen uzaklaşıyor. Herman Merville 1891'de öldüğünde kimsenin tanımadığı bir yazardır ne yazık ki. Moby Dick adlı romanında intikam için bir beyaz balinanın peşine düşen denizcilerin maceralarını anlatmaktadır. Kitap yazıldıktan neredeyse 70 yıl sonra Birinci Dünya Savaşının bitiminde edebiyatçılar tarafından fark ediliyor ve geç de olsa hakkı teslim ediliyor. Anlaşılıyor ki, Moby Dick sadece bir macera romanı değil aynı zamanda felsefi bir kitaptır. Tartışmasız bir baş yapıttır. Böylelikle Beyaz Balina Moby Dick'te dünyanın en meşhur balinası oluyor.

Peki romana adını veren dev beyaz balina bir hayal ürünü müdür, yoksa gerçek midir? Uzun zaman hayal ürünü olduğu sanılıyor. Ta ki 1951 kışında Norveç'li balina avcıları, süt beyazı renginde bir dev balina yakayana kadar. 1990 yılında Sinop'un Gerze ilçesi yakınlarında görülen ve Aydın adı verilen balinanın da bir Moby Dick türü balina olduğu düşünülüyor.

ABD'li yazar Herman Melville çok iyi bildiği denizleri, balinaları kitabına konu ederken, insanın öfkesinin, kininin, intikam hislerinin, acımasız tutkularının sonucunu okuyucusuna tokat gibi vuruyor. Kitap 1956 ve 1989 da filme çevriliyor. Peki.... Diyeceksin ki şimdi, "Durup duruken Moby Dick nereden aklına geldi?" Moby Dick'i aklıma getiren başka bir kitaptaki bazı satırlar...

Söylerken mahcubiyet hissediyorum. Gerçekten. Son günlerde yeni bir yazar keşfettim. Leyla Erbil. 1931 doğumlu ve memleketimin Nobel'e aday olmuş ilk kadın edebiyatçısı. Ne yazıktır ki ben Leyla Erbil'i ve kitaplarını yeni duyup okumaya başladım. Karanlığın Günü adlı romanının 210. sayfasında "Nasıl bir adamdır nane-kekik'çi. En çok hangi yemeği sever?" diyor Leyla Erbil, "Kafka'yı okumuş olabilir mi? Lermontov'u? Melville'i? Moby Dick'i okumadan nasıl kendi dünyasına bakar insan? Nasıl kavrar kendisini? İnsan kendini kavrar ben buyum diyebilir mi?" Leyla Erbil haklı değil mi? Söylesene, insan bu kitapları okumadan kendini kavrayabilir mi sahi? İşte memleketimin bir yazarının kitabından, ta 200 yıl önce New York'ta doğan çocuğu ve beyaz balinayı hatırlamam tamamen bundan!

6 yorum:

  1. sesim soluğum çıkmıyor diye terk-i diyar etmişim gibi bir hava estiğini hisettiğim için vildan hanımın bu bol paslı yazısında bir kaç vuruş da ben yapayım dedim :)

    melville'in "moby dick" romanını epik bir şiir olarak görenler de var. victor hugo'nun "sefiller" romanında cümleleri alt alta yazın, şiir gibidir, derler ya, o türde.

    romanın yarısı moby dick peşinde sürüklenen kaptan ahab ve tayfasını anlatır, diğer yarısı da o dönemdeki balina avcılığını ve denizciliğini; bir balina nasıl avlanır, nasıl güverteye çekilir, nasıl parçalanır, etleri ve yağı nasıl depolanır... hepsini okursunuz.

    kitabın bir bölümünde melville büyük yazarlardan beklenin tam aksine, büyük bir öngörüsüzlük örneği gösterir: o dönemde de bazı insanların balinaların soyunun tükenmek üzere olduğu yönünde endişeleri varmış. melville bunun saçma olduğunu, sadece balinaların zaman zaman yeni av sahalarına çekildiği için aynı yerde her zaman görülemeyeceğini söyler. oysa bugün gayet iyi biliyoruz ki, yanılmıştır.

    moby dick'i çok sevmeme rağmen "katip bartleby" hikâyesinin bende ayrı bir yeri var: bartleby bütün gün işyerinde pencereden dışarıya bakan ve kendisine bir iş verildiğinde "yapmamayı tercih ederim," diyen bir adam. yabancılaşmanın ve hatta sivil itaatsizliğin ilk örneklerinden. bu karakter daha sonra Enrique Vila Matas'a, hiç yazmamış ya da artık yazmanın anlamına inanmayıp yazmayı bırakmış yazarlar hakkındaki "bartleby ve şürekası" kitabı için ilham olmuş. o da zihin açıcı bir kitaptır, tavsiye ederim.

    melville okuyalı yıllar oldu, aklımda bunlar kalmış.

    ha, tanıyanlar zaten bilir de, diğerleri için son bir bilgi ekleyeyim: bir dönem çok popüler olan "moby" mahlaslı müzisyenin asıl ismi Richard Melville Hall'dur ve herman melville'nin torunu olur.

    leyla erbil'i ben de okudum sayılmaz maalesef. sadece "gecede" isimli hikaye kitabını okumuştum uzun zaman önce. oldukça da beğenmiştim, ama okuma enerjim gittikçe azaldı, şimdi yerlerde sürünüyor, devamı gelmedi. kendine has bir dil oluşturma çabasında, yerleşik üsluplara yüz vermeyen, yoğun psikolojik açılımları olan öykülerdi okuduklarım. bir zaman önce bir arkadaşım onunla aynı sofraya oturmuştu; söylediği kadarıyla gözlerinin güzelliğinden pek bir şey kaybetmemiş :)

    YanıtlaSil
  2. Selam Deniz,

    Hoşgeldiniz... Ben tersten gireyim konuya… Leyla Erbil’le nasıl yolum kesişti biraz anlatayım. Bir yıldır Hayal Kahvem’e yazıyorum. Bakıyorum ki hep devrik cümle kullanıyorum. Devrik cümle sonuna üç nokta yakışır bilirsiniz, üç nokta çok geliyor, tek nokta uygun düşmüyor. Hımm! Canım sıkılıyor. Numan Serteli’nin aynı Katip Bartleby misali
    “tek nokta ve üç nokta yanyanayı kullanmamayı tercih ederim” diyerek iki nokta yan yanayı kullanmasına hep imrenmişimdir. Ben yapamadım. Çok okunmadığımı bildiğim halde, o kadar cesur olamadım. Geçenlerde noktalama işaretleri ile birşeyler okuyayım diye sanal alemde dolanırken virgüllü ünlem, virgüllü soru, üç virgüllü soru işaretleri kullanan yazar diye bir yazı görünce heyecanlandım... "Hey!.. Yaşasın!" dedim. Bir de böyle nidalı, heyecanlı
    cümlelerim de çoktur. Aynı konuştuğum gibi yazıyorum. Bu kez noktalama işaretleri yeterli gelmiyordu bana… Doğrusu için için arayışlarım vardı. İşte böyle farklı noktalama işaretleri üreten yazar kim diye okuyunca Leyla Erbil’le tanıştım. Önce Zihin Kuşları adlı deneme kitabını okudum. Bayıldım. Sevdiğimiz ortak çok yazar vardı. Mesela "Sait Faik’te Göz" başlıklı bir yazısı vardı ki,düşüncelerimiz paraleldi. Neyse, uzatmayayım... Diğer kitaplarını okumaya başladım. Bakın siz ne kadar küçüksünüz, Leyla Erbil’i okumuş, kafanızdaki yerine oturtmuşsunuz. Ya ben:)

    Melville’in Katip Bartleby – ve ilgili yazılan Katip Bartleby ve Şürakası özeldirler sahiden. İyi ki siz “yazmamayı tercih ederim.” demiyorsunuz da büyük bir tutkuyla yazmaya devam ediyorsunuz. Tuğba’ya katılıyorum ama son günlerde daha az görünüyorsunuz:)

    Bu yazıyı yazarken, Melville'in gümrük müfettişi olduğunu okuduğumda aklımdan geçmiştiniz:) Sonra yorum yazdığınızı görünce şaşırdım.Deniz Akhan'ın burdaki ilk yorumu:)

    Bir şey daha oldu. Yazıyı yazdıktan sonra köşe yazarlarını okuyordum. İnanamadım o ne? Ertuğrul Özkök köşesinde, bir zamanlar Sinop'ta görülen beyaz balina "Aydın" hakkında yazı yazmamış mı:) Şaşırdım kaldım. Bu kadar mı denk gelir:)) Neyse...

    Şöyle toparlayayım... Galiba Katip Bartleby’ın değil de Biedma’nın mazereti benim meşrebime daha uygun gelir:
    “Ben şair olmak istediğimi sanıyordum ama aslında şiir olmak istiyordum.”

    Ya da “ ben yazar olmak istediğimi sanıyordum ama aslında kelime ya da noktalama işareti olmak istiyorum.:))

    Ayrıca "Moby" mahlaslı müzisyeni hiç duymamıştım. Şimdi öğrendim:) Şahane bir bilgilendirme yazısı olmuş Deniz. Ellerinize sağlık. Teşekkür ederim.

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. Moby Dick okuduğum ilk roman ve izlediğim ilk uzun metrajlı çizgi filmdi. İşin ilginci filmle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum ama babamla gittiğim o tozlu video dükkanı dün gibi aklımda. O zamanlar boyum kadar olan Beta kasette izlemiştim :) Ne üzülmüştüm o balinanın çektiklerine...

    Moby'nin lakabının nereden geldiğini ben de bilmiyordum.

    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  4. Uzun zaman önce okuduğumuz kitabı hatırladık öyleyse hepbirlikte:) Ne kitaplar var değil mi? Gönül eski okuduklarını tekrar okumak istiyor ama okunacak o kadar kitap var ki... Mümkün olamıyor maalesef..

    Sağol Mit!

    YanıtlaSil
  5. yani her seferinde bir link gelip de zaten bu konuda bir yazım vardı diyen bir blog okumak gerçekten keyifli. MAtas ve kitabı üstüne yazılacak çok şey var ama Melville'i bir de Onun kaleminden okumak herkes için farklı bir deneyim olacaktır. Ve ilginçtir ki, Leyla Erbil ile haşı neşir olmam tam da aynı sebepten kaynaklı. Devrfik cümleyi çok fazla kullanıyorum. Melih Kaptan da önüme Leyla Erbil atmıştı "ulan, madem milleti deli edeceksin cümleleri devirerek, Leyla Erbil de seni deli etsin bakalım. O üç noktalar gece rüyana girsin de göreyim seni" deyûp.:))) Üç virgülü görünce "Cüce" de ne demek istediğini anladım.:) Hele adama feleğini şaşırtan devriklikleri ve bozuk ritmi... Ama yine de ısınamadım ben o üç virgüle.:) Matas okunmadı ise mutlaka okunmalı.:)

    YanıtlaSil
  6. Avram, arada bu yazıma bakmam iyi oluyor. Zira ne oluyor biliyor musunuz? Bir süre sonra Moby Dick'i kim yazmıştı diye düşününce, inanın Melville adı aklıma gelmiyor:) Hafızam isimleri hemen unutuyor. Fena bir durum yani. Şimdi sayenizde tekrar göz gezdirmiş oldum yazıya. Bilgilerim tazelendi. Teşekkür ederim.
    Matas'ı hiç okumadım. Mutlaka okumayacağım:)

    YanıtlaSil