24 Kasım 2015 Salı

Yavaş Tren'i Beklerkene...

"Ben bilirim o bakışı" dedi. "Sen, hala O'nu düşünüyorsun..." Bakışlarımı bozmadan, fırlayıp tuvalete gitsem. Aynanın karşısına geçsem, nasılmış anlasam. Sonra bir daha bakmasam öyle...




....Kalktık, "iki yetişkin insan" gibi yürüyoruz işte. Bunca şeyin arasında, ööle bi takım ibibikliklere vaktimiz yok, hem "yazık bize", hem "ayıp lan artık, ne o ööle liseliler kibin". Ben yürürken, içimden bastığımız parke taşlarını sayıyorum. Asvalta vardığımızda, toplam sayıya bakıcam, seviyorsa tek sayı. Yürüyoruz...


Cümleler- Atilla Atalay/Menekşe İstasyonu
Film-Woody Allen/Paris'te Gece Yarısı

21 Kasım 2015 Cumartesi

Ağla...


Ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla.




Dize- Birhan Keskin / Y'ol
Çizgi Roman- Levent Cantek&Berat Pekmezci / Uzak Şehir 



18 Kasım 2015 Çarşamba

ÇIT


İnsan yaratılırken her parçasını bir melek  birleştiriyormuş. Kalp işlerine bakan melek biraz sakar olmalı... Tam yerine yerleştirecekken... Hooop!.. Kalbi  elinden düşürüyormuş. İnsanın kalbinde  ince bir çatlak oluşuyormuş bu durumda... 

İnsan, yaşamı boyunca kalbindeki bu çatlağı sevgiyle dolduramazsa, kolaylıkla çııt diye kırılıveriyormuş.

Bu masal doğru sanki... Başka hangi organ bir sözle kırılıverir ki?


16 Kasım 2015 Pazartesi

Şşşth! Kimse Duymasın!.. - 22 -

Hafta sonu  Masumiyet Müzesi'ne gittim.
Sanki müzede değil,  hayal dünyamda gezinmekteydim.
Binanın alt katına  usulca indim.
Pek çok kitap ve eşya arasından Füsun'un  küpesini seçtim.
Küpenin tekini kutusundan çıkardım.
Sol kulağıma taktım.
Aynada kendime baktım.
Kalakaldım...

Çünkü;
"Onun  kalbinden ve aklından geçen her şeyi  hissedip anlayabileceğimi, 
onun ağzından konuşabileceğimi,
onun ne hissettiğini daha o hissederken anlayabileceğimi,
"o" olabileceğimi de şaşkınlıkla seziyordum."


Gerçekten!




not- tırnak içine aldığım cümle, masumiyet müzesi romanından alıntıdır.

.

Gören Olmuş Mu Rüzgârı?

Gören olmuş mu rüzgârı?
Ne sen gördün ne de ben!
Ama ağaçlar başlarını eğiyor,
Rüzgâr yanlarından eserken.

Gören olmuş mu rüzgârı?
Ne sen gördün, ne de ben!
Ama yapraklar usulca kıpırdıyor,
Rüzgâr arkalarından geçerken.

Christina Rosetti

13 Kasım 2015 Cuma

Hayvanlar Ve Edebiyat-4-ARI

 
 
"Her iki çeşit arı, bir yerden yedi.
Fakat bundan zehir hâsıl oldu, ondan bal."
 
 
Mesnevi Hikayeleri/Bakkal ve Dudu'nun Hikayesi

10 Kasım 2015 Salı

Ve Şiir Ve Hayal Ve Tur Ve Masal

Ah, benim çılgın yüreğim... Sus artık uslandır beni...

Taktım kafama bir kere... Hiiç üşenmiyorum. İşten güçten arta kalan zamanlarda, kitaplar karıştırıyor, notlar tutuyor, harita üzerinde konumlar işaretliyorum. İnanamıyorum kendime...  Resmen bir yürüyüş rotası hazırlıyorum. Hayalim, küçük gurupları şehir turuna çıkarabilmek. Şehrimin güzellikleri arasında dolaşırken, keyifli vakit geçirebilmek.

Bakın şimdi... Bir pazar sabahı, üç beş kişi buluşuyormuşuz tamam mı? Herkes birbiriyle selamlaştıktan sonra, yürümeye başlıyormuşuz. Hafta içi çalışıyorum ya.. Cumartesi bana kalmalı. Yapacaksam bir şehir turu, günlerden illa pazar olmalı.

Eğer günlerden pazarsa... Hele gökyüzünde beyaz bulutlar arasından göz kırpan ıpılık sonbahar güneşi varsa...  Eyvaaahh!.. Dayanamıyormuşum... Bir iki öksürüyor... Sesime Genco Erkal tonu veriyormuşum. Nazım Hikmet Ran'ın o güzeller güzeli şiirini, ezberden okumayla başlıyormuşum. "Bugün pazar." diyormuşum. "Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak, bu kadar mavi, bu kadar geniş olduğuna şaşarak, kımıldamadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum. Dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım." diyerek şiiri bitiriyormuşum.

Hımm... Ne umdular ne buldular değil mi? Acaba arkalarına bakmadan kaçıp giderler mi? Yoksa vaziyetime   gülerler mi?  

Du bi... Belki de... Meselaaa... Hayal bu ya...  "Hayırdır? Bizi gökyüzünde mi gezdireceksin yoksa?" diyorlarmış.  Hey! İşte o zaman hiiç dayanamıyormuşum... "Biliyor musunuz, çok ama çook eski zamanlarda... Şu yukarıda gördüğümüz gök var ya... Gün be gün... Her gün... Biraz daha fazla aşağıya doğru inmeye başlamış. Yere o kadar yaklaşmış o kadar yaklaşmış ki... İnsanlar elleriyle göğe dokunabilmiş. Sonra gök daha da inmiş... İnmiş... Öyle tepelerine inmiş ki... İnsanlar ezilmemek için kafalarını eğmiş. Neredeyse dizlerinin üzerinde yürüyeceklermiş." diye anlatmaya başlıyormuşum. Eyvaah! Ben böyle anlatmaya başlayınca  ya gözlerini koca koca açarlarsa...  Ya anlattıklarıma inanmazlarsa...  Fıtratım gereği aldırmayabilirim. Kaldığım yerden  devam edebilirim...  "Şu gökyüzünün şimdiki yerinde olmasının sebebi neymiş biliyor musunuz?" diye sorabilirim. Hatta onların cevabını beklemeden "Küçücük, çöp bacaklı bir serçeymiş." deyiveririm. Ve ardından masalın tamamını... Eeen baştan... Ballandıra ballandıra anlatıveririm.

Allahım,  ben var ya, eğer ben böyle başlarsam tura, mümkün değil turu bitiremem. Zaten daha gezeceğimiz yerlere sıra gelmeden gün biter. Yoo... Böyle tur mur olmaz. Du bi... Şimdiden çok heyecanlandım. Kendime gelmeliyim:)

9 Kasım 2015 Pazartesi

Ve Bazan Ve Sessizlik


Bazan hiçbir şey yapmaz sessizce otururduk.
 



Bazan yağmur yağar, camlardaki tıpırtıyı dinlerdik.




Bazan çok uzun bir süre susardık.
 
 
 
 
 
 Bazan yalnız biz değil, sanki bütün şehir sessizliğe bürünürdü.
 
 
 
-not-
fotoğraflar krzysztof kieslowski'nin üç renk mavi'den,
cümleler orhan pamuk'un masumiyet müzesi'nden

Uyku Sen Ne Tatlı Bi Şeysin...


Cumartesi günü, İstanbul Modern'de  iki film seyrettim. Biri Toz Ruhu, diğeri Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku.  Daha önce filmlerini hiç seyretmediğim iki ayrı yönetmenin,  birbirlerinden tamamen farklı iki erkeği beyaz perdeye nasıl aktardıklarını  peş peşe seyretmek  hoşuma gitti. 

Hey! Bi dakka... İnanmıyoruuum! Tam filmleri ballandıra ballandıra anlatacaktım ki...  O ne? Saat gece yarısını çoktan  geçmiş. Şimdi anlatmam mümkün değil... Şeyyy...  Uykum geldi:)

8 Kasım 2015 Pazar

Bir Bakmışsın Gelivermiş Beklediğin

Tanrım,
Gönderdiğin sonbahar mektubuna nihayet denk gelebildim.  Zarfı bu kez kolaylıkla  açtığımı itiraf etmeliyim. Tek zarfın içine  yerleştirdiğin  emsalsiz güzellikteki sayısız notları görünce,  dizlerimin üstüne sessizce çöküverdim. 

Duygularımı anlatacak kelimelerim yetersiz...
Teşekkür ederim.

Sevgiler,

5 Kasım 2015 Perşembe

Kestim Kara Saçlarımı N'olacak Şimdi


Tam kara saçlarımı kestirdiğim gün, "Ah, Kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya" diyen şair Gülten Akın'ın dünyamızdan göçtüğünü öğrendim. 
Kestim kara saçlarımı Gülten Akın. Kestim. Saçı uzun aklı kısa denen cinstenim... Özendim. Dediğin gibi, bir şeycik olmadı.  Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum. Şimdi... Aydınlığım... Deliyim... Rüzgarlıyım. Denedim.



KESTİM KARA SAÇLARIMI
Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön
Yasaktı yasaydı töreydi dön
İçinde dışında yanında değilim
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
Bu nasıl yaşamaydı dön

Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti

Tutsak ve kibirli -ne gülünç-
Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez
İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı
Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum

Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın

Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi
Bir yaşantı ile karşılayanlara
Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum


Gülten Akın

4 Kasım 2015 Çarşamba

Yoksa Ben Özenti Biri Miyim? Az Bile... Feciyim!



Son günlerde  Juliette Binoche'un filmlerini seyrettim.
Zaten oldum bittim çok beğenirim.
Tamam...
Az sonra kuaföre gideceğim.   
Saçlarımı  kestireceğim.
Ah, benim deli gönlüm! 
Biliyorum,  saçlarımı Juliette Binoche modeli kestirmeye heves edeceğim!!!

Yoksa ben özenti biri miyim?
Tamam, söylemeyin... Biliyorum...
Feciyim!



Bazan topuz yapabilirim.


Bazan dağınık bırakabilirim.



Hey!.. Bu pozu bile verebilirim:)


2 Kasım 2015 Pazartesi

Yolculuk...


“Ben demiyorum ki, insan hiç karanlığa, umutsuzluğa düşmez. Düşmez olur mu? Ama insanlığın mayası aydınlık ve umuttur. İnsanlığın mayasında güzel, aydınlık, pırıl pırıl, umut, gelecek türküleri söyleyen düş dünyaları kurmak var.”
Yaşar Kemal
İş icabı Kayseri yolcusuyum. Kayseri'ye ilk kez gideceğim.  Buram buram Anadolu kokan iki kitabı yanıma aldım. Kararlıyım. Bu kez Yaşar Kemal'le yarenlik edeceğim.  Memleketimin  daha önce gitmediğim, görmediğim, koklamadığım, lezzetlerini bildiğim ama yerinde tatmadığım bir şehrine  gidiyorum ya... Nasıl heyecanlıyım anlatamam.  Yüreğim pırpırlanıyor.  İçim içime sığmıyor.  Hey!.. Çok iyi biliyorum.  Az sonra Anka kuşunun kanadına atladığımı sanıp, gene düşler diyarlarında gezineceğim.

Her yolculuk bir büyüdür aslında... Her yol, insanın kendi içine yolculuktur. Bakalım neler keşfedeceğim?