24 Eylül 2016 Cumartesi

Şşşttth!.. Kimse Duymasın! - 27 -


Gökyüzünde yıldızlar var, sayısız,
Ilık mı ılık bir gecenin içinde yürüyorum.
İnsan ayağı değmemiş gibi bir yokuştan tırmanıp,
eski püskü, boğum boğum bir kuyudan  su çekiyorum.

Yüreğimin ateşini söndürmek için olabilir mi?
İnanın bilmiyorum.
Kuyudan çıkardığım kovayı
Ansızın başıma dikiyorum.

Ahh!
Nasıl anlatsam? 

Sanki kuyunun yakınında ıhlamurla incir ağacı varmış,
Sanki ıhlamurla incirin kokusu  dip bucak tüm kuyuyu  sarmış.
Hani kovayı başıma dikip ansızın su  içmeye başlıyorum ya...
Hah işte...
Sudaki ıhlamurla incirin kokusu  ilk yudumda aklımı alıveriyor.
Yudum yudum asla  değil...
Nasıl biliyor musunuz?

Rüyamda...
Lıkır lıkır... Kana kana... su içiyorum.

Gerçekteeen!




7 Eylül 2016 Çarşamba

Kavak Yeli



Kendi içime çekilme günlerimden birindeydim.  Böyle hallerimde sinema salonları bir anne kucağı kadar şefkatlidir.

Şu fotoğrafı Star Trek'i seyrederken sinemada çekmiştim.
Günlerdir filmle ilgili düşüncelerimi Hayal Kahvem'e yazarak meziyetimi sergilemek gayretindeyim. 
Ne yazacağımı tasarladım. 
İnanın bana... Böylee... Nasıl anlatsam? 
Yüreğimdeki heyecanımın şıpırtısını parmak uçlarımdan işitiyorum. 
Hatta yukarıdaki iki cümleyle yazıma girizgah yapmayı bile bir nebzecik becerebildim.

İyi ama... 
Devamı gelmiyor ki... 
Tam zihnimdeki kelimeleri muntazaman sıraya diziyorum. 
Cümlelerin şıpır şıpır damlayacağını hissediyorum...
O ne? 

Efsunlu mu efsunlu kavak yeli başımın üstünde esiveriyor.
İçim buselik, dışım hüzünler içinde.
Yok, olmuyor... 

Kilitlendim.