5 Mayıs 2025 Pazartesi

Black Mirror'dan Yeni Seyrettiğim Etkileyici Bir Film Daha - Common People


Bazı hikâyeler vardır, insanın içine işler. 

Hele ki her şey sıradan bir aşk hikayesi gibi başlayıp, bir anda modern çağın kabusuna dönüşüyorsa... 

Amanda ve Mike tam da böyle bir çift. Amanda bir öğretmen, Mike inşaat işçisi. Sade, sevgi dolu hayatları var... Ta ki Amanda’nın beyninde  tümör çıkana kadar.

Mike, şaşırmış, çaresizlik içinde çırpınırken devreye Rivermind adında bir şirket giriyor. Bilim kurgu gibi ama değil... Beyni tarıyorlar, kopyalıyorlar, tümörü alıyorlar, yerine sentetik bir beyin yerleştirip hafızayı yüklüyorlar. Hem de ücretsiz... Sadece aylık 300 dolar abonelik ücretiyle Amanda yaşamaya devam ediyor. Ne büyük nimet di mi?

Ama işte olay tam da burada başlıyor...  Amanda, hayatta kalabilmek için artık daha fazla uyumak zorunda. Çünkü beyni, aynı zamanda bir server gibi çalışıyor. Uyudukça veri taşıyor, , hizmet ediyor... Kadın hem hayatta kalıyor hem de bir şirketin dijital altyapısı oluyor.

Derken ek paketler devreye giriyor. Kapsama alanı dışına çıkmak mı istiyorsun? Ayda 750 dolar daha ödemeleri gerekiyor... Daha iyi bağlantı, daha az uyku, daha fazla bilinç...  Ekstra ücret. Her yeni özellik, bir uygulama güncellemesi gibi hayatlarına çörekleniyor. Bu  resmen bir abonelik sistemi...

Mike parasızlıktan online karanlık işlere bulaşmak zorunda kalıyor. Amanda, öğretmenliğini neredeyse kaybediyor çünkü sürekli uyuma halinde...  Yaşamak için para ödüyorlar, bedel sadece para değil. Kontrol ellerinden kayıyor, ilişkileri paramparça oluyor, ruhlarını aylık üyeliğe kiraya veriyorlar.

İronik değil mi? Birini yaşatmak için kendi hayatından vazgeçiyorsun. Rivermind’ın sunduğu teknoloji, belki tıp tarihinin devrimi ama aynı zamanda kapitalizmin elinde başka bir pranga. Yaşamak artık bir hak değil, bir lüks. Kredi kartına taksit taksit umut. 

Kısacası Common People, bize şu soruyu soruyor: Yaşamaya devam etmek, gerçekten yaşamak mı? Yoksa bir sistemin aboneliğine dönüşmek mi?

Aaa! Durun bi... Üstelik çile bununla da bitmiyor. Premium pakete geçemedikleri için Amanda’nın beyni, artık bir canlı yayın  reklam panosuna dönüşüyor. Kadıncağız yarı bilinçli haldeyken  bir anda, yüzde 50 indirim sadece bugün,  diye bağırmaya başlıyor. Resmen bilinçaltına giren influencer gibi. Yayıncılık sektörü sevinsin; ekran yetmedi, sıra zihinlerde, demek ki!!

Bu hikaye, teknolojinin değil, sistemin insanlar üzerindeki egemenliğini sorguluyor. Teknoloji hayat kurtardı, evet. Ama hayat dediğin şey sürekli güncellenmesi gereken bir uygulamaya dönüştüyse, biz hala yaşıyor muyuz, yoksa sadece sistem açık kalsın diye mi varız? 

Hay canına sayın seyirciler... Ne diyeyim? Allah yazdıysa bozsun.😅



6 yorum:

  1. Çok ilginç bir konusu varmış dizinin ve çok merak ettim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Annabell, öylece kalalalıyorsun, olur mu bu haller diye:)

      Sil
  2. Ben de izledim geçen hafta. Olmaz mı bunlar olur tabi ki. Şu an bize ütopik geliyor ama
    ekranlara eğilmiş kafalar, sistemin kölesi olma yolunda ilk hallerini yaşıyorlar.

    YanıtlaSil
  3. Çok olası geldi nedense hiç garipsemedim. Olur mu? Olabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aaa! ne çabuk kabullendiniz hepiniz:) manxcat, olur mu? olabilir.

      Sil