25 Haziran 2010 Cuma

Hasbihal



Bazan bloğa yazı yazıyorken, senle oturmuşuz da karşılıklı muhabbet ediyormuşuz gibi hissediyorum. Mis gibi kokan kahveler ellerimizde mesela. Ben büyük battal koltukta oturuyorum, ayaklarımı toplamışım altıma... Bilirsin ayaklarımı toplamadan duramam. Muhabbet ederken bile ayaklarımın yerden kesilmesi gerekir illa. Sen ise tekli koltukta, ayaklarını sallaya sallaya, anlattıklarıma şaşıra şaşıra beni dinlemek için bekliyorsun. Bugün eski günlerden bahsetmiyorum. Hele çocukluktan hiç başlamıyorum. Bu kez, paşa çayları, pötibör bisküviler, annemin çamaşır yıkama ve kabul günleri gelmiyor aklıma. Sen neden bu kadar suskunum diye bana bakıyorsun. Usulca başlıyorum konuşmaya.. “Bugün işlerimin arasında iki saat kadar boş vaktim olunca, film seyrettim,” diyorum. “Hani geçtiğimiz yıl Haziran ayında, Michael Jackson hayatını kaybemişti ya…” Duruyorum.. Bir nefes alıyorum. Sen ise gözlerini açıyorsun. Söylediklerimle ilgilenmiş görünüyorsun. İlginden aldığım cesaretle sözlerime devam ediyorum. “ Michael Jackson’ın son konser provalarının kayıtlarından oluşan bir film bu,” diyorum. “Hani dünya turnesine çıkacaktı ya.. Ne planlar, ne hazırlıklar yapılmış. Konser deyip geçme” diyorum.. “Nasıl ciddi bir organizasyon ve teknoloji var arkasında anlatamam sana. Mutlaka görmen lazım.


Ah!” diyorum. “Ah, o güzelim şarkılar… Hepsi de nasıl da hafızama kazınmışlar. Şarkılarının her ritmi, adeta Michael Jackson’un vücudunun bir hareketi. Hatırlasana…” diyorum. “Ay yürüyüşünü nasıl denerdik ayna karşısında.. Ya da kemiksizmişcesine dalgalandırılan kollar mesela… Sen ne güzel becerirdin!.. Ben yapamazdım ne kadar çabalasam da…” diye sözlerime devam ediyorum. Sanki gözlerini kaçırıyorsun benden. Üstüne gelmiyorum. “Neden başını öne eğdin?” diye hiç sormuyorum. Sadece “Biz neden böyleyiz?” diyorum sana… “Neler yazdılar, söylediler Michael Jackson hakkında.. İnanamadık senle ben valla… Radyo çocuğuyduk ya kimseyi görmez, seslerden de şüphelenmezdik. Onun için mi böyle saftorik olduk… Ya da ne bileyim Kemalettin Tuğcu kitaplarıyla büyüdük. Bırak filmleri, okuduğumuz kitaplardaki kahramanlara ağlar, üzülürdük. Şimdi bu şahane şarkıları söyleyen adam için, denilenlere inanmak bir yana, arkasından yas tutuyoruz baksana !” diyorum biraz kıkırdayarak. Kendini toparlamanı istiyorum. Eğer konuşmama devam edersem bu hüzünlü makamda, biliyorum hüngürdeyebiliriz az sonra.. Kendi çapımızda nostaljik muhabbet yapıyor ve bizi etkileyen bir müzisyeni anıyoruz ya... Diyorum ki konuyu renklendirmek için “Biliyor musun, sinemada kimse yoktu. Yalnız ben… Sanki Michael Jackson benim için konser veriyordu… Nasıl kendimden geçmişim… Bir ara dayanamadım.. Baktım sağıma soluma.. Kimse yok ya nasılsa.. Fırladım ayağa.. Michael Jackson Billie Jean’i söylüyordu. En iyi sen bilirsin beni.. Billie Jean’ de oynamadan durabilir miyim Allahaşkına?

4 yorum:

  1. Hımm! Gerçekten etkiliyor mu yazdıklarım..
    İnanmıyorum jane Jones:)Sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. konu m.j. olunca etkilenmemek elde değil de zaten... bir de güzel yazılmış olunca...

    YanıtlaSil
  3. "Her ölüm erken ölümdür." diye haybeye söylememiş Cemal Süreya, öyle değil mi? Neyse, böyleyken böyle.. Üstü kalsın.

    YanıtlaSil