30 Kasım 2009 Pazartesi
Uyumayı Denerken Neler Geçer Zihnimden?
29 Kasım 2009 Pazar
28 Kasım 2009 Cumartesi
Öyle Soğuk Bir "Siz" Değil Ama Gene de "Siz", Siz de Uygun Görürseniz!
26 Kasım 2009 Perşembe
İlkbahar mı? İşte, Eli Kulağında!..
25 Kasım 2009 Çarşamba
Bazan...
Bazan Füsun üst kata çıkar ve bir süre aşağıya inmez, bu da beni mutsuz ederdi.
Bazan Zaman'ı bütünüyle unutur, "şimdi"nin içine yumuşacık bir yatağa yatar gibi yayılırdım.
Bazan orada olduğumu unutur, sanki baş başaymışız gibi kendimden geçer, Füsun'a bütün aşkımı göstererek, uzun uzun, aşkla bakardım.
Bazan sokaktan bir araba o kadar sessiz geçerdi ki, ancak camların titremesinden fark ederdik.
Bazan "Kar yağacak," derdi televizyon, ama yağmazdı.
Bazan Füsun öyle güzel esnerdi ki,bütün dünyayı unuttuğunu ve kendi ruhunun derinliklerinden daha huzurlu bir hayatı, tıpkı sıcak yaz günü soğuk bir kuyudan kovayla su çeker gibi çektiğini düşünürdüm.
Bazan ona "Seni seviyorum!" demek için dayanılmaz bir istek duyar, ama yalnızca çakmağımla sigarasını yakabilirdim.
Bazan "Resmine bakalım mı Füsün?" derdim ben ve bazan bakardık ve o zaman Füsün'la yaptığı resme bakarken, her zaman mutlu olduğumu anlardım.
24 Kasım 2009 Salı
Her Öğretmenler Günü Gecesi Nöbetteyim..
23 Kasım 2009 Pazartesi
İpliği İğne Deliğine On Metreden Geçirebilir Misin?
22 Kasım 2009 Pazar
Alaturkalaştırdıklarımızdan mısınız?
Makam Farkı Nasıl dinlenir? Ulusal yayın yapan NTV Radyo, İstanbul’da 102.8, Ankara’da 104.7 ve İzmir’de 95.7 -
21 Kasım 2009 Cumartesi
Kıyameti Koparınca...
"Tarihin her döneminde dışarıda bırakılanlar olmuştur. Bu, onlardan bir kaçının öyküsüdür."
" Rüzgara başka ad vermek gerekse 'dost' derdim ben. Koluna girer, dağ doruklarına dek, ormanların karanlık derinliklerine dek, varlıkları çoktan unutulmuş eski kentlerin yıkılmış taş binalarına dek ve bulutlara ve diz boyu uzanmış yemyeşil çimlerin kapladığı yaylalara ve uzaklardaki sıra dağların ardında gururla yükselen Cam Kent'e dek koşturdum onunla beraber. Çiçeklerin narin tenine dokunurduk koşarken; ihtiyar ağaçların devasa gövdelerinde açılan oyuklara girip esrarlı bir türküye dönüşürdük; her yağmurda çatısı akan köhne kulubesinin önüne attığı küçük taburede oturarak milyonlarca yıl kadar geride görünen gençliğini hatırlayan Burş Ana'yı rahatlatacak tatlı bir esinti olurduk; yoksul barakalara umut taşımaya gayret ederdik elimizden geldiğince."
Ben bu romanı seveceğim. Eminim. Hemen okuyacağım! Galiba ben bu romanın cümlelerinin altını çok çizeceğim çook... Cümleler o kadar itinayla kurulmuş ki... Her bir cümlesi şiir dizesi gibi! Şiir gibi bilim kurgu romanı öyle mi? Yeminle, iyice merak ettim şimdi!
Sen Kalem Ol, Ben de Kağıt...
Memleketimizin gelmiş geçmiş en önemli iki sanatçısını gençlerin tanımaması ne feci.. Ne acı.. Bilinmemek bu büyük sanatçıların değerlerinden bir şey eksiltmez tabii ki.. Ama bilmeyenler için büyük bir kayıp.. Hatta gençlere bildirmemek büyük ayıp… Günümüzün hemen parlayıp sönen popüler sanat dünyasının, yıllardır sönmeyen yıldızladır bu büyük sanatçılar…
20 Kasım 2009 Cuma
Film Gibi Pasta Tarifi
18 Kasım 2009 Çarşamba
Her Gün Yazı Yazmak Kolay Bir Şey Mi?
Şimdi bu öykü nereden mi aklıma geldi? Ne bileyim? Geldi işte... Bu anlatılanlar hiç mi yabancı gelmedi size? Yok canım.. Bildiğim kadarıyla Aziz Nesin bu öyküyü 50 sene filan önce yazmış. Düşündüğünüz belki, sadece bir benzetme... Peki... Aziz Nesin'in öyküleri güncelliğini hiç yitirmeyecek mi? Bu gün de böyleyken böyle işte... Bizde işler bu merkezde.
17 Kasım 2009 Salı
Yağmur Yürümeye Davet Etmez mi İnsanı?
Bugün işe gitmek için evden çıktım ki, baktım çisil çisil yağmur yağıyor… “Ne güzel!” dedim. Usul usul arabama doğru yürüdüm. Tamam da… Tam arabama binecektim. İri bir yağmur damlası burnumun üstüne şıp diye düşmesin mi? Hoppala! Yapılır mı bu bana? Ben iflah olmaz bir yağmur sever değil miyim? Yook.. Yapamam… Asla kıyamam.. Arabaya binemem ki bu durumda… Bunu bir işaret farzederim. Eğer binersem arabaya, yağmura saygısızlık ederim. Böyleyim işte, ne yapabilirim? Tamam.. Binmedim… Vallahi binmedim işte… Ofise kadar yürüdüm… Zaten köyde oturuyorum. Evle ofis arası ayak mesafesiyle on- onbeş dakika… Yağmur altında yürüdüm. Ne şemsiyem var ne şapkam. Olsun! Zaten saçımı jölelemiş, arkaya arkaya taramıştım. Küçük bir at kuyruğu yapmıştım. Islanacak ya, hiç mi hiç dert değil… Siyah pardesümün yakalarını kaldırdım. Bilgisayar çantamı ve el çantamı omzuma astım. Atkuyruğumu attıra attıra yürümeye başladım. Evet,tamam... Islanarak işyerime gittim. Yok! Yok! Hasta olmadım. İyiyim. Ama burnuma fıske atan bir yağmurun yürüme davetini nasıl reddedebilirdim?
Hikaye Anlatamayanların Hikayesi
15 Kasım 2009 Pazar
Bazı Kitapların İlk İki Cümlesi
"Kimilerini eksik bir adam gibi görsem de, yüreğim biliyor ki, şu anda dünyada, yaşamının anlamına varmadan kader rüzgerının önünde sürüklenip giden milyonlarca kişiye göre fazlalıklarım var. Ölümlülerde pek ender rastlanan bir bilgi birikiminden ve önseziden söz ediyorum." (Zülfü Livaneli - Engereğin Gözündeki Kamaşma)
"İnsan soyunun ölüm gerçeğini kabul etmekte zorlanışı değil midir, onu dünyada gerçekten sahip lduğu tek varlık olan bedeninden bir bakıma ayrı düşüren? Bedenle bilinç arasındaki uzaklık beni her zaman düşündürmüştür." (Erendüz Atasü - Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık)
"O" bir gün çıkıp gelene kadar, 'en iyi korunan sır' dediğimiz yeryüzü cennetinde huzur içinde yaşayıp gidiyorduk. Böyle bir cennet nasıl anlatılır, hatta anlatma girişiminde bulunma cesareti gösterilir, bilemiyorum. (Zülfü Livaneli - Son Ada)