4 Kasım 2009 Çarşamba

Bazan Epeyce Alınganım...

1998 Nobel edebiyat ödüllü, Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük adlı romanını geçen yıl okumuştum. Kitabın filme çekildiğini duyunca, merakla gelmesini bekliyordum. Daha önce okuduğum Patrick Suskind’ın Koku adlı romanının, sinemaya uyarlanmış filmini seyrettiğimde, film bana o kadar büyüleyici gelmişti ki, filmi tekrar tekrar izlemiştim. Okuduğum romanların başka bir öykü anlatıcının hayalinde nasıl canlandığını merak ederim. Bu nedenle, romanların sinemaya uyarlanmış halini, beyaz perdede seyretmeyi çok severim. Acaba Körlük romanının filmi de bana aynı duyguyu verebilecek miydi?

Şehirde araba kullanmakta olan bir kişi, durup dururken kör olur. Sonra muayeneye gittiği doktoru da kör olur. Şehirde kör olan insanların sayıları artmaya başlar.Şaşkın durumdaki siyasi otorite, körlüğün bulaşarak yayılmasından korktuğu için, görmeyen insanları öncelikle bir hastanede karantina altına alır. Kesinlikle dışarıya çıkmalarına izin verilmez. Yiyeceklerini ve ihtiyaçlarını dışarıdan göndermeye çalışırlar. Bir süre sonra görmeyen insanların sayısı o kadar çoğalır ki , doktorun karısı hariç tüm şehirdeki insanlar kör olurlar.Doktorun karısı, kendisinin de kör olduğunu söyleyerek, kocasının yanında kalmayı becermiştir. Hatta kadının filmdeki en büyük başarısı budur diyebilirim.

Bazan cinsiyet konusunda alıngan olduğum hissine kapılırım. Yok.. Yok... Galiba epeyce alınganım. Misal, bu filmde yazar, görme duygusunu kaybeden insanların psikolojik profilini çıkarmayı bir kadın gözünden yapmayı tercih etmiş. Görmeyenlerin durumunu bir kadının gören gözlerinden izliyoruz. Buraya kadar çok güzel. Ama filmin devamında gören kadının güçlü olması ve iktidarı ele geçirmesi gerekirken, gözü kör olduğu halde elinde silahı olan adamı iktidara geçiriyor yazar. Bukadar mı beceriksiz olur bir kadın? Aslında burada tabii ki -sanırım(!)- bu durumun cinsiyetle bir ilgisi yok. Gören kişinin yeti eksikliği aşağılanıyor ama ben gören kişi kadın ve yetersiz profil çizildiği için biraz alınganlık gösteriyorum. Herkes kör iken senin gözün cadı gibi görecek ve çaresiz kalacaksın. Olacak şey mi ? Ama yazarın asıl vurgulamak istediği de bu belli ki. Demek ki sadece görmek yeterli olmuyor. Demek ki gözün görse de gerekli becerin yoksa, kabiliyeti olup eline güç geçiren görme özürlü biri de senin yerine iktidarı eline geçirebilir. Vurucu olan da bu zaten!

Doktorun karısının gözleri, film boyunca o kadar trajediler görüyor ki, filmin sonunda herkes görmeye başlarken, bu kez kendisinin kör olacağını düşünüyor. Aslında toplumsal, ahlaki, siyasal yapılara tersinden bakmakta fayda mı vardır acaba? Sorgulatan ve düşündüren bir kitap ve film.
Doğrusu ben öncelikle kitabı okuduğum için memnunum. Hem okuduğum kitabın sinema perdesinde şekillendiğini görmek hoşuma gitti. Hem de özellikle Körlük filminin, kitabı okunmadan tam anlaşılabileceğini düşünmüyorum. Bence kitabını okumuş olmam filmin seyrini daha kolaylaştırdı. Geçen yıl satın alıp okumadığım kitaplar arasında Jose Saramago'nun Görmek adlı kitabı duruyor. Umarım, yakın zamanda film seyretmekten fırsat bulurum ve bu kitabı okurum . Çünkü sinema, galiba kitaplarımın papucunu dama attı son günlerde!
NOT: Hayal Kahvem'e yazdığım eski bir yazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder