15 Kasım 2009 Pazar

Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında

Bugün kırdaki eve uğramak istedim. Ağaçlar arsındaki yolda epeyce araç sürdüm. Doğa sonbaharlıklarını giymiş. İlahi bir el en harikulade güz renklerini yeryüzünün üstüne serpmiş... Eve vardım... Kapıyı açtım ve içeriye girdim... Ev sanki buz kesmiş. Hava çok güzel oysa bugün. Ürperdim. Mevsimin soğuğu duvarlara, eşyalara sinmiş. Perdeler yere kadar inik kalınca, odalar hiç gün güneş görmemiş. Kaç haftadır içinde yaşayan kimse olmayınca, sanki ev ruhunu yitirmiş. Soluksuz, nefessiz kalmış. Yabancıladım evi. Bir an durdum salonun girişinde; bir süre sanki yabancı birinin evindeymişim gibi hissettim. Tedirgin oldum, hatta çekindim biraz. Huzursuzluk hissettim. Kapının girişinde öylece kalakaldım. Sonra ansızın kitaplarımı gördüm. Nasıl sevindim! Eski dostlar... Kitaplar... Yapayalnız kalmışlar. Gittim dokundum. Şöyle bir parmaklarımı dolandırdım hepsine birden. Onlar da kendilerine geldiler sanki sahiden. Baktım bir kitap, kitaplığın görünmeyen yan tarafına düşmüş. Eğildim, aldım yerden. Bu yaz sonuna doğru okumaya başladığım, sonra kaybettiğim için bitiremediğim, Murakami Haruki'nin Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında adlı kitabıydı.

Tozunu silkeledim. Şöyle bir içine baktım. Anladım. Sevdiğim cümlelerin altını çizdiğimden, nerde kaldığım belli. İyi ki iz bırakmışım! Kitabın son bölümünde kalmışım. Sonbahar başından beri kapalı duran şezlonglardan birini kaptım hemen... Terasa yayıldım. Kitabın son bölümü hızla okumaya başladım. Orta yaşın sonlarını süren Hajime, sevdiği bir karısı, iki çocuğu ve iyi bir işi olmasına rağmen, son zamanlarda hayatında eksik birşeyler olduğunu hissetmektedir. Acaba halen, küçükken aşık olduğu, sonra izini kaybettiği Şimamoto'nun etkisinde midir? Tesadüf bu ya tam onu düşündüğü günlerde, Şimamoto ile yolları kesişir. Karmakarışık olur birden! Böyle bir öykü işte.Tamamını anlatmak istemem. Yaşam boyunca verilen kararları ve tercihleri sorgulatan bir kitap. Duygusal kararsızlıkların insan bünyesini nasıl zorladığını anlatıyor. Yaşamın akışı içinde, kimi zaman ortaya çıkabilen insan tutkularının, duygusal alışkanlıkları nasıl değiştirdiğini ve dengeleri nasıl bozabildiğini, basit bir anlatım ama etkili bir dille okuyucuya geçiriyor. Sonra da bir şekilde ya tercihler yada tesadüflerin yönlendirmesi ile hayat kendi mecrasında akıp gidiyor. Murakami Haruki, Japonya'nın en ünlü yazarlarından biri. Bu benim okuduğum, ilk Murakami Haruki kitabı. Romanı bitirdim. Kitabı göğsüme bastırdım. Başımı kaldırdım. Bahçedeki yalnız çınar ağacına baktım. Daha yapraklarını tam dökmemiş. Gene de hüzünlü göründü gözüme... Bulutlar beyaz kuğular misali mavilikler arasında süzülüp gidiyorlardı... Üşüdüğümü hissettim. Yerimden kalktım. Şezlongu kapattım. Eve girdim. Teras kapısını kilitledim. Perdeyi indirdim. Kitabı sehpaya koydum. Dışarıya çıktım. Evin kapısını çekmeden önce şöyle bir içeriye baktım. Sanki nefesim ve soluğum duvarlara ve eşyalara sinmiş. Ev ısınmış sanki. Hatta belki Hajime ve Şimamato'nunkiler de... Olabilir mi?!.. Kim bilebilir? Belki de... Kitaplarıma ve eve "Görüşmek üzere!" dedim... Sevgiyle!
NOT: Hayal Kahvem'e yazdığım eski bir yazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder