28 Şubat 2021 Pazar

Akademisyenlerin Takibindeyim - Öğr.Gör. EKİN CAN SEYHAN


Başkent Üniversitesinin  iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümü akademisyenlerinden Ekin Can Seyhan'ın 2015 yılında yazdığı, Superman Çizgi Romanlarında Tarih İçerisinde Tasarım Unsurlarının Değişimi adlı makalesine denk gelince, ekrandan  bakarak okumak yetmedi, kağıda bastım, tüm merakımla, cümlelerinin altını  çize çize okudum.

Superman ilk kez, bir arabayı rahatlıkla havada tutabilen, insan üstü güçlere sahip  biri olarak, Action Comics'in 1938 tarihli ilk kapağında görülmüş.  Oysa o tarihe kadar Action  Comics'te resmedilen kahramanlar, sıradan dünyalarda yaşayan sıradan insanların hikayeleriymiş. Başka bir dünyadan olsa da,  Superman'ı dünyalı kılan, gündelik hayatla ilişkisini sağlayan ikinci kimliği vardır elbette. Bilirsiniz di mi?  Clark Kent.



Ekin Can Seyhan, makalenin girişinde çizgi roman tarihini ve Superman'in tarihini özetlemiş. Hiç bilmiyordum. Bugün bildiğimiz ilk çizgi roman, Yellow Kid'miş. 

1939'dan günümüze çizildiği dönemin siyasal, toplumsal, kültürel  ve bilimsel olayları hikaye eden Superman'in tarihi çok ilginç.  1940'larda 2. Dünya Savaşı dönemindeSuperman, Amerikan  halkına vatan sevgisi aşılamaya çalışan bir rol üstlenmiş. 1947 tarihine denk gelen  kapakta bir elinde Hitler diğer elinde Mussolini'yi tutan bir Superman çizilmiş. Savaşın ardından ortaya çıkan Feminist hareketlerden Superman maceraları nasibini almış. 1949 yılındaki bir sayıda,  Superman'in yapabileceği her şeyi yapabilen, Superman'le eşit güçlere sahip Louis Lane adındaki kadın kahraman çizilmiş. 


Böyle devam edersem, makalenin tamamını özetleyeceğim. Yoo... Çok uzar:)

Aslında en çok ilgimi çeken ne biliyor musunuz? Bir iç mimar ve çevre tasarımcısının, hobisi olduğunu düşündüğüm çizgi romanı  mesleki alanına taşıması. Şahane değil mi?

1939'dan günümüze, Superman maceralarındaki tasarım unsurları neler? Binalar, arabalar, diğer taşıt araçları, telefon kulubeleri, iç mekanlar, kıyafetler hatta Superman amblemi zamanın ruhuna göre nasıl  değişmiş? 

Resimlerle örnekler verilerek yazılan, Superman çizgi romanlarındaki tasarım unsurlarının tarihi içindeki (1938-2014) değişimleri adlı bu makaleyi, mimarlık ve tasarım tarihine hoş, populer bir bakış kazandırdığı için çok kıymetli buluyorum. 

Ayrıca özgeçmişine baktım, Ekin Can Seyhan, 2017  benzer çalışmayı  Batman çizgi romanları üzerinden de yapmış. Batman'ciyim. Tüh! dedim. Keşke önce Batman makalesini okusaydım. 2020 yılında ise tüketim kültürü perspektifiyle mekansal bir okuma: Dövüş Klubü  başlıklı yazısını görünce iyice uçtuğumu söyleyebilirim. 

Durmak yok. Akademisyenlerin takibindeyim:)


23 Şubat 2021 Salı

Ukuleleden Gitara Zıplama


Bilenler bilecektir. Müziğe yeteneğim yok. Hatta... Nasıl denir? Müzik kulağım hiiiiç yok. 

Ayrıca... Nota körlüğüm var. Nota gördüğüm zaman beynim kilitleniyor. Çok denedim. Nota öğrenebilmem mümkün değil. Ne gam! Merakım feci. Hevesim çokun ötesinde çook:)

İlla nota bilmem şart mı? Sonunda baş edebileceğim, dört telli, küçücük, sevimli bir müzik aleti buldum. Ukulele. Bir Havai çalgısı.  Daha ne olsun. Tam bana göre.

Yaklaşık  iki yıldır kendi kendime ukulele çalışıyorum. Müzik öğretmeni  Can Kahramansoy, Etkili Müzik Eğitimi adıyla youtube'da videolar hazırlamış. Sakin, ürkütmeden, tatlı tatlı ukulele öğretiyor. Sayesinde epeyce ilerlettim.

Can hoca, şimdi gitar öğretmeye başladı. Aaa! Acaba becerebilir miyim, diye denedim. Size bir şey söyleyeyim mi, ukulelede öğrendiklerim işime yaradı. Tecrübeliyim ya, gitar çalmamı çok kolaylaştırdı. Nasıl ritim atıyorum anlatamam.  Şaşırdım kaldım. Güvenim geldi bu durumda. 3. videoyu bitirdim. 4. videoyu sabırsızlıkla beklemekteyim. 

Hey! Binlerce kasırga aşkına! İnanamıyoruuumm... Gitar çalmayı becereceğim:)

Ukulele, havai dilinde zıplayan pire demekmiş. Ukulele pire gibi  beni gitara  zıplatoyor ya, çok sevinçliyim. Can Kahramansoy'a milyon  kamyon dolusu teşekkür ederim. 




21 Şubat 2021 Pazar

Okumalara Doyamadığım Kadın Yazarlar




 

Grafik Roman


"YENİ GRAFİK ROMAN YAKINDA. Dünyanın en prestijli ilk on üniversitesinden biri oıan Princeton Edu yayınlarından 2021 Nisan ayında çıkacak olan TURKISH KALEIDOSCOPE'un  tanıtımı yayınlandı. Yazar: Antropologist Jenny White, Çizer: Ergün Gündüz. " 

Ergün Gündüz, elinde çizimlerini yaptığı grafik romanıyla çektirdiği fotoğrafının yanına işte cümleleri yazmış. 

Niye çizgi roman değil, grafik roman denmiş peki? 
Levent Cantek'in bir yazısısında okumuştum. Çizgi romanlar kırılganlığı, krizi olmayan, edebilik, sanat iddiası bulunmayan, daima kazanan,  başaran kahramanların hikayesidir diyordu.  

Grafik romanlar ise kahramanlarının ölebildiği, değişim geçirdiği insani hikayeler olduğunu söylüyordu. Çizgi romanların daha yaygınlaşmasının sebebini grafik romanların başarısına bağlıyordu. Grafik romanlar bu alana itibar getiriyor, piyasayı daraltmıyor çeşitlendiriyor diyordu.  

Merakla bekliyorum.


13 Şubat 2021 Cumartesi

Balık Tutan Kedi Sokağı'nı Arıyordum.


Metin Üstündağ'ın külliyatı kitaplarımın arasındadır. Çok zenginim. Seviniyorum.
Bir Delinin Mal Beyanı adlı kitabını yeni satın almıştım.  Az önce sayfalarının arasında dolandım. Hoşuma giden cümleleri kopyaladım, aldım. "Kendinden bahseder misin biraz,"  adlı beyanının bir  yerinde şöyle diyordu:

"- başkasının hayatı olsaydı bu yaşadıklarım
  çoktan çıkmıştım ben bu film bitmeden
  üç aşağı beş yukarıyım
  balık tutan kedi sokağını arıyorum"

"Balık tutan kedi sokağını arıyorum, "diyor ya,  Bu cümleye takıldım. Acaba balık tutan kedi sokağı var mı, diye guglladım. İyi ki merak edip araştırmışım. Bakar mısınız? Meğer Balık Tutan Kedi Sokağı varmış. Ve Paris'teymiş. Rue Du Chat Quı Peche. 


Rue Du Chat Quı Peche, yani Balık Tutan Kedi Sokağı,  1540 yılından beri varlığını sürdüren  29 metre uzunluğunda, ve 1.80 metre eninde bir sokakmış. 

1930 yıllarında Macar yazar Jölan Földes  Balık Tutan Kedi Sokağı'nda yaşamış.  Ve bu sokakta yaşamakta olan göçmenlerin yürek burkan öykülerinden bir roman yazmış. 

Nasuhi Baydar tarafından Balık Tutan Kedi Sokağı adıyla  Türkçeye tercüme edilen kitap, 1946 yılında bizim memlekette basılmış. 

Macar yazar Jölan Földes'in, Balık Tutan Kedi Sokağı adlı  bu romanı 22 dile çevrilmiş. Uluslararası Büyük Roman Ödülü kazanmış.

Metin Üstünağ'ın ömrüne bereket, Jölan Fölyes'in ruhuna rahmet, dedim. Sonra ne yaptım? Durur muyum? Hemen Balık Tutan Kedi Sokağı adlı kitabı sipariş ettim.


Jölan Földes                          Metin Üstündağ


"kendinden bahseder misin biraz?"

kendinden bahseder misin biraz?
- konu sıkıntısı mı çekiyorsunuz
 bahsedecek kadar tanımıyorum daha kendimi
 olduğumun 'gelecek program'ı
 olacağımın 'pek yakında'sıyım
 hiç sürükleyici değilim ağırlığımca kilo ederim
 burada mı şimdi mi ayaküstü mü
 keşke çalışsaydım biraz evde
 ama benden size ekmek çıkmaz
 hiç gollü bir beraberlikten yanayım

kendinden bahseder misin biraz?
- bugün doktora gittim üç aylık nihilistmişim
  keyif veren maddelere ıstırap çektiriyorum
  karşılığında siz bana kimden bahsedeceksiniz
  hayvanların bitkilerin eşyaların
  niye soyadları yok ki onu düşünüyorum
  olmuyor ne yapsam olmuyor off
  iklim değişiyor ama akdeniz olmuyor

kendinden bahseder misin biraz?
- başkasının hayatı olsaydı bu yaşadıklarım
  çoktan çıkmıştım ben bu film bitmeden
  üç aşağı beş yukarıyım
  balık tutan kedi sokağını arıyorum
  avukatım gelmeden hiçbir şeyden bahsetmem
  kendimle bahse girdim ve bahisi kaybettim
  ayrıca burada olmayanlar hakkında konuşmasak
  cevap hakkı doğabilir


metinler ve başlık  / metin üstündağ-bir delinin mal beyanı
fotoğraflar / the talented mr ripley 

Geometrik Güzelleme


Az önce gelen kargo paketini açınca içinden ne çıktı bilin bakalım? Muhtelif geometrik şekilli cetveller...

Bir önceki yazımda, geometri çalışmaya başlayacağımı  yazmıştım ya.  Buyur, geometrik şekiller çizmeyle çalışmaya başla,  diyor  arkadaşlarım.  Tatlı tatlı gülümsedim.

Son aylarda giriştiğim felsefe okumaları, arkadaşlarım tarafından ciddiye alınmıyor. Lakin ben cidden ciddiyim. Üstelik şanslı bir dönemdeyim. Sayısız metinler, kitaplar, videolar, podcastler, atölyeler, eğitimler  elimin altında.  Çok  ballıyım. 

O değil de, şimdi bu yazıyı nasıl bitireyim bilemedim.  Hımm...

1865-1939 yılları arasında yaşamış  olan İrlandalı şair Yeats,  Babillileri matematikte mükemmelliği yakalamaktan alıkoyan bir özellikleri olarak ilgisizliklerinden söz etmiş.

Parlak zekalarına rağmen   Babaillilerin bilgiye karşı duydukları umursamazlığa "Şafak" isimli şiirinde  şöyle  söylemiş:

Ukala Babil'den bir bronşun iğnesi ile 
Bir şehri ölçen kraliçeye
Ya da yörüngelerindeki gezegenleri,
Ay doğunca soluklaşan yıldızları
Levhalarını çıkarıp hesap yapanları
Gören solgun adama
Yukarıdan bakan şafak gibi
Cahil olurdum... 

O değil de, az önce yatağın üstündeki kitaplar dikkatimi çekti. Yanlış mı görüyorum diye tekrar baktım. Spinoza'nın Etika'sının üstünde ne yazıyor? O ne? Geometrico mu? Hahha! Geometrik Düzene Göre Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış Olan Etika öyle mi? İşte buyrunuz. Gene geometri çıktı karşıma,  ben ne yapayım yani:)




10 Şubat 2021 Çarşamba

Anneciim! Geometri Bilmeden Felsefe Öğrenemeyeceğim Öyle mi?


Felsefe okumaları beni  aldı, geometriye doğru sürükledi. Felsefe nere geometri nere demeyin sakın, olur mu? Yeminle, eskiden olsa ben böyle lakırdılar ederdim.  

Platon'un  Akademi'sinin kapısında "Geometri bilmeyen giremez," yazıyormuş. Hoppala, di mi? Felsefe okulunun kapısında niye böyle bir cümle yazar ki? Niye diye merak ettim.   

Hani felsefede, Sokrates Platon'un hocası, Platon da Aristoteles'in hocası ya... Matematikte ise, önce Thales geliyor. Thales'in öğrencisi Pizagor, Pizagor'un öğlencisi Öklid.  Vay arkadaş! İnsanın karşısına çıkan hoca ne önemli:D


Aslında sosyoloji okumaları yapmam gerekirken, ilgim felsefeye ve uygarlık tarihine kaydı. Podcastler dinliyorum. Videolar izliyorum. Mesela Profesör Ata Özdemirci'nin podcast ve videolarını hararetle tavsiye ederim. Resmen hap gibi hazırlamış. Anlattıklarıyla öğrendiklerimi birleştirebiliyorum ve yeni okumalara sıçrıyorum. 
Akıcı. İlgi çekici. 

Ayrıca, yukarıdaki kitabı aldım.  Öklid'in Penceresi. Arka kapakta yazdığı gibi, geometride gerçekleşen devrimler arasında okuru bir yolculuğa çıkarıyor. "Matematiği konu alan bir kitabın akıcı olabileceği aklınıza gelir miydi? " Asla aklıma gelmezdi.  Çok eğlenceli bir kitap. Bayıldım. Daha başlarındayım. Öklid'in Penceresi'nden ne görünüyor, anlatacağım.


Son tahlilde, Dücane Cündioğlu iyice uçurdu beni. Mantık dersinde, Öklid geometrisinin 2400 yıllık gelenek olduğunu söyledi. Kesin bilgi denilince akla geometri ve öklid geometrisi gelirmiş.  Sıkı durun.... Hatta evhamlı, vesveseli insanlara geometri eğitimi alması önerilirmiş. Vesveseden evhamdan kurtulmak için matematiksel kesinlik  her türlü zihinsel tereddütün hakkından gelirmiş.  Şahane değil mi? Gel de Öklid'in peşine düşme şimdi:)


8 Şubat 2021 Pazartesi

Nilay Örnek ve Rüstem Batum ve Nota Körlüğü


Nilay Örnek'i tanıyor musunuz?

"Mikrofonu mesleklerini ustalıkla icra ettiğini düşündüğü insanlara yöneltip onlara aynı soruları soruyor: Nasıl Olunur?" 

Evet. Nilay Örnek'in Nasıl Olunur adlı şahane bir podcast'i var. Sıkı takipçisiyim.  Hararetle tavsiye ederim. 

Bugün yürüyüşe çıkacağım. Kulaklığımı taktım. Nasıl Olunur'a baktım. Aaa! Nilay Örnek bu kez Rüstem Batum'la  konuşmuş. Çok sevindim. Şahane. Hem yürüyüp hem dinlemeye başladım.

Hay canına sayın seyirciler! Rüstem Batum hayatıyla ilgili neler neler anlatıyor. Feci etkilendim. Bazan şaşkınlıktan yürüyemeyip  resmen olduğum yere çivilendim. 

Podcast'in sonlarına doğru, Nilay Örnek:
- Müzik aleti çalıyor musunuz, diye sordu.
- Çok isterdim ama  malesef yook, diye cevap verdi Rüstem Batum.
Aslında bir dönem  caz piyanisti olmak ya da piyano müzisyeni olmak istemiş. Ama olamamış.  Neden olmadığına dair bir şeyler anlattı. Timur Selçuk'tan, Timur Selçuk'un müzik okulundan bahsetti. Lakin şu sözleri söyledi ya, beni yüreğimden fethetti. Dedi ki:

- Ben notayı gördüğüm zaman kilitleniyorum. Neyle ilgili olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yok. Benim nota okumam mümkün değil. Çünkü beynim onu redediyor. O şekilleri gördüğü zaman bir şekilde birden araya bir parazit giriyor. Hiçbir şey görmez oluyorum.

İnanamadım duyduklarıma.  Benim yaşadıklarımı o kadar güzel anlattı ki. Tıpkısını yaşıyorum. Ukulele çalmayı öğrendim. Notasız. Nota öğrenemiyorum. Nota şekillerini gördüğüm zaman beynim onları redediyor. 

Bu hâlin sadece bende olduğunu düşünüyor,  kimselere söyleyemiyordum. Yaşamayan bilmez ki. Demek aynı  durumda insanlar var. Artık, inanın böyleyim.  İnanmıyorsanız, Rüstem Batum’u dinleyin diyebilirim.:)

Buna nota körlüğü diyebilir miyim, bilmiyorum. Acaba sebebini bilen var mı? Çok merak ediyorum. 



6 Şubat 2021 Cumartesi

Platon ve Elvis Presley ve Okur ve Yorum



Sedat Demir'in Umberto Eco hakkında yazdığı,   
Umberto Eco ve Yazınsal İletişim: Okur ve Yorum
 adlı kitabının  41. sayfasına geldim.  
Şu cümleyi görünce şaşırarak güldüm:

"Eco'ya göre Elvis Presley ve Platon hem üst hem de alt kültür tarafından
 onlara "eşit saygınlık" gösterildiği için, tarihte aynı yazgıyı paylaşır. "
  
Hoş değil mi? 
Hemen fotoğraflarına bakayım dedim. 
Hey!  Platon'nun meşhur tablosundaki pozu gibi, 
Elvis Presley de gökyüzünü gösteriyor, iyi mi:)
Hoşuma gitti. 
Siz de görün istedim.

Peki, Sedat Demir'e ne demeli? 
 Sizce de,  Umberto Eco'nun gençliği gibi, di mi:)

Valla, ben okurum. Ve işte... Yorumum:D

                             

Sedat Demir    /     Umberto Eco