20 Mayıs 2013 Pazartesi

Ruhu Azat Etme Vaziyetlerim...


Bak ne diyorum? İnan bana  zor tutuyorum kendimi. Gene çalış babam çalış vaziyetindeyim sabahtan beri... Feci durumdayım feci... Kafamı kaşıyacak halim yok... Ne fena! Aaa! Çalışmaya mı geldim ben bu yalancı dünyaya? Bak... El sıkışalım tamam mı?.. İstersen  sözleşme yapalım afillisinden noter tastikli şööleee... Yeminle altına taak! diye en debdebeli imzamı çakacağım. Bütün bedenimle harala gürele... İstersen köle gibi gece yarısına kadar çalışacağım. Söz!   Ama karşılığında şimdi... Tamm şuracıkta... Az önce sonuna kadar açtığım pencere kenarından...  Ruhumu pıııııırrrr diye uçuracağım! Firar edeceğim firarrr! Nereye mi? Nereye olacak? Tabii ki Paris'e!  Şimdi sorarım sana, Paris nere ben nere? Gidebilir miyim her aklıma estiği an, her aklımın estiği yere? Nerdeee? Bir kere hem nakit hem vakit lazım... Haydi diyelim ki ikisi de var. Peki vize nerede? Haydi abartayım hayalimi  şööleee.. Vize de var diyeyim. Almışım shengen vizesi zamanında da dururmuş kenarcığımda bir yerde...  Yani demem o ki... Mesela...   Düşünsene... Bir mucize oluşuverse,  tüm bu şartların hepiciği yan yana gelebilse bile... Bilet... Uçak bileti nerde? Yok... Of! Sıkıldım vallahi düşünmekten... Ben kendi oyunumu oynayacağım.. Paris'e gidip döneceğim hemen! Of ya... Hem de oturduğum yerde... Şşşıııt! Suuus! Suusssss! Sakın ses çıkarma. Kimsenin ruhu duymayacak... Gizli iş çevireceğim gene!


Bugün nasıl canım Enrico Macias'tan şarkılar dinlemek istedi anlatamam...  Sabahtan beri... Evire çevire Enrico Macias'tan Fransızca şarkılar dinledim durdum. Fransızca biliyor muyum peki? Pes vallahi! Sorulur mu böyle soru benim gibi köyde yaşayan birine? Sorbonne Üniversitesi  vardı bizim köyde de ben mi gitmedim? Fransızca bilmiyorum elbette...  Müzik evrensel dil değil mi arkadaşım? Fransızca şarkılar nasıl beceriyorsa beceriyor, tam şuracığıma... Anlarsın ya... Yüreğimin tamıtamına bam teline değiyor...  Yüreğimin bam teline değen Fransızca sözlü şarkılar nasıl içimi titretiyor anlatamam! Öyle işte...  Bu saate kadar hem çalıştım hem bu şarkıları dinledim dinledim ya... En son Enrico Macias'tan tam bu şarkıyı yani Solenzara'ı dinliyordum ki...  Kalktım ayağa... Elimdeki kalemi  fırlattım attım! Ne olduysa oldu...  Biren bire kafamın tası attı.  İşte tam o anda... Evet tam o anda ben... Karar verdim  Paris'e gitmeyeee!  Sonra pencereyi açtım. Ruhumu azat ettim! Feliçitaaa... Ne hoş kelime...  Tam ruhum ofisten firar ederken şarkıdan işte bu kelimeyi kaptım... Feliçitaaa! Hımm... Ne demek ki acaba? Neyse...


Enayi diyeceksin belki bana ama... Ben az önce  Paris'e gittim ya... Öyle  Eyfel Kulesi'ne, Şanzelize Caddesi'ne, Notre Dam Kilisesi'ne, Montmarte Tepesi'ne  ya da  ne bileyim Disneyland'ına, Saraylarına filan gitmedim. Yok vallahi vaktim yoktu.  Yoksa tabii ki giderdim  her birine. Ben nereye gittim biliyor musun? Ben... Aynı Sait Faik'in Louvre'den Çaldığım Heykel adlı öyküsünde yaptığı gibi yaptım. Nananoomm.. Ruhum firar edip Paris'e varıncaa...  Bindiğim metronun ılık ve ozon kokulu havasından kurtuldum öncelikle... Heey! Tüm ihtişamıyla Paris karşımdaydı işte...  Nehrin üstünden bulutlar akıyordu.  Hele Paris'in serseri havası oraya vardığım saatte tam  tam bir serseri değil miydi? Ruhumu ise sorma? Of!Avere mi avare...  İyi de... Ben  Paris'te gide gide nereye gittim biliyor musun? Louvre Müzesi'ne... 
 
 
Evet... Ben Louvre Müzesini Galatasaray resim sergisi gezer gibi gezdim. Leonardo da Vinci'nin ünlü tablosu Jaconde yani Mona Lisa tablosunun önünde iki dakika  anca durabildim... Sait Faik anlayamamış da ben mi anlayacağım Allahaşkına?  Ama bakarken bakarken Mona Lisa'nın resmine...  Ne tebessümündeki sırrı, ne de yüzündeki ilahiliği anlayabildiğim bu kadının önünde, adeta Zagor maceralarındaki "Ruuummmbleee!" efekti eşliğinde beynimde bir şimşek çaktı ve kapandı. "Hah" dedim... "Buldum... Sırrı keşfettim."  Fakat Mona Lisa müstehzi tebessümünü bir müddet terk ile bana hain hain baktı. Yürüdüm. Mona Lisa'yı sevmiştim. Onu "zeka" denilen şeyi sever gibi sevmiştim. Ne güzel! Mona Lisa'yı yakından görmüştüm. İçimi bir sevinç kapladı. Ellerimi göğsümde birleştirdim. Gözlerimi kapatıp şükrederek... Derin derin iç çektim.  

Heey! Gözümü açtım ki o ne? Bil bakalım nerdeyim? Aaa!.. Ofisteyim!  Enrico Masias söylüyor... Solenzara... Ve ben yumruk yaptığım ellerimle uyku  mahmuru gözlerimi oğuşturuyorum...  Of, gene mi rüya gördüm? Evet! Rüya müya!.. Oh! İnan bana kendime geldim.  Haydi bakalım bu moralle... Şimdi marşş marşşş eve!!! Feliçitaaaa!

Heyy!.. Taktım şimdi kafama... Feliçita ne demek ki acaba?

2012

6 yorum:

  1. felicitations.
    :)
    güldüm valla.
    :)

    YanıtlaSil
  2. hey! güldürdüğüm için sevinçliyim:)

    YanıtlaSil
  3. çok keyifsizim bu aralar hayal kurmayı tam sayende hatırlamaya başlamıştım ki keyfimin kaçıklığından hayal gücüm çalışmıyor. yine de seni okuyup biraz kendime geliyorum.

    YanıtlaSil
  4. sevgili kara kitap, bekliyorum seni benim köye:) niye mi? elbette, hayal gücünü bileylemeye:)

    haydi, gelsene!

    YanıtlaSil
  5. Hayal Kahvem süpersin, şimdi bende gitmeliyiim, çok sıkandım hooop byy...

    YanıtlaSil
  6. İstanbul aşığı, becerebilirseniz var ya, bu şahane bir vaziyet:) gerçekten!

    YanıtlaSil