tezel özlü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tezel özlü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Nisan 2011 Çarşamba

Kahve Molası- Bir Yazarın Dünyama Kattıkları

 
 
Kahve molası verdim. Ofisteyim. Yan tarafımdaki dolabın üzerinde intizamsız duran kitaplara  oturduğum yerden şöylee bir göz attım.  "Karanlık Çökerken Neredeydiniz?"... Bu Mario Levi'nin bir kitabı. Kalktım. Kitabı elime aldım.  Yok okumayacağım. Mario Levi'nin hatırlattıklarını yazmaya çalışacağım.


Mario Levi'nin okuduğum ilk kitabı Bir Yalnız Adam-Jacques Brel'di.  Daha önce tanımaz, bilmezdim Jack Brel'i.  Kitap kaplarına bakmayı hep sevdim. Belki ilkin bu kitabın kabıydı beni çeken... Kim bilir? Kara bir kap içinde sırtını dönmüş bir adam veya kitabın adındaki "yalnız" kelimesi  belki... Kitabın arka yüzünde "Dostluğu, şefkati, sevgiyi ölesiye arayan bir ses. Yüceltilmiş her duyguya biraz hüzünlü, biraz umutsuzca, özlem duyan bir haykırış. Ölümü her an hissedip yaşamaktan asla vazgeçmeyen yalnız bir şarkıcı/şair" diye yazıyordu. Kitabı alıp eve geldiğimde hemen müziklerini arayıp, dinlediğimi bugün gibi hatırlıyorum.  Anlamadığım şarkı sözlerinin ve hüzünlü sesinin eşliğinde, Yalnız Adam'ın hayatını, Mario Levi'nin etkili cümleleriyle okumuştum. Sesler, sözler, hayaller dünyasında gezinmiştim bir süre... Müthiş bir serüvendi benim için. Tüm yaşananları, tüm çaresizlikleri, tüm yalnızlıkları, aşkları, kavgaları, çılgınlıkları, yenilgileri, başarıları, tutkuları... Sanki şefkat duygusuna vardırmıştı beni. Unutmuşum. Şimdi öyle anımsıyorum.
.

Peki... Tezer Özlü... Hiç duymamıştım daha önce adını.  Yol, yolculuğa çıkmak, gitmeye meraklı bünyeme tam denk gelmişti bu kadın. Mario Levi'nin yazılarında  okuyup peşi sıra gitmiştim. Hani  "Pazar günleri... Şimdilerde... sokak aralarından geçerken... gözüme picamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlanmışsa... odaların içine asılmış çamaşırlar görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayınlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek... isterim hep" diye yazar Tezer Özlü. Şimdi kitaplarını bulmalı ve tekrar dolaşmalı cümleleri arasında... Veya bir İstanbul coğrafyasında azınlık olmak nasıl bir duygudur, Mario Levi'yi okuyarak tekrar hatırlamalı.  Zaman o zaman işte. Okumalı.  İlla ki Kavafis'in Şehir adlı şiiri tekrar okunmalı.  Belki bu kez Jack Brel'in ezgileriyle değil, gene Mario Levi'den öğrendiğim Leo Ferre'nin o anarşist  müzikleriyle okunmalı.  "Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın... Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda- dolaşacaksın.  Aynı mahallede kocayacaksın... aynı evlerde kır düşecek saçlarına... Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda... Başka hiç bir şey umma.... Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte....  Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de"  Hani bilirsin Cevat Çapan çevirisiyle.  Önce biraz Jack Brel dinlemeliyim. Biraz Leo Ferre...  İlla ne me quitte pas'ı dinlemeliyim. Sonra çıkmalıyım. Çevrimdışı olmalıyım. Çevrimdışı... Oh!  Kahve molam bitti.