12 Mart 2017 Pazar

Bu Hafta Neler Yaptım?


Bazan  "ahhh ahhh!", bazan "vah vaaah!", bazan "hay canına!"  diyerek Galata sokaklarını arşınladım. 


"Sen ağaçların aptalı ben insanların, seni kandırır havalar beni sevdalar..." diyerek çiçek açan ağaçlarla hasbihal ettim.


Nihayet memleketimde bir müzikale gittim. 




Bu   kitapları henüz  okumadım.  Bu hafta bu kitapları Kafekültür'e  sipariş ettim. Bulamadığım tüm kitapları Kafekültür  kısa zamanda buluyor. Müthiş kolaylık benim için...  İlhan Berk'in Galata ve Pera hakkında kitapları olduğunu bilmiyordum. Bir şairin Galata ve Pera'yı anlatışı şiir gibidir, eminim. İstanbul'un Ermeni Mimarları ve İstanbul'un Rum mimarlarının editörlüğünü ise akademisyen mimar Hasan Kuruyazıcı yapmış. Bu dört kitabı çok kıymetli buluyorum. Elime ulaşmalarını tüm merak ve heyecanımla bekliyorum. 


 İnanmıyorum! Bu hafta sinemaya gitmedim öyle mi? Düşündüm... Düşündüm... 
Yok. Sahiden gitmemişim.
Hayret edilecek şey! 
Lakin işte bu filmi evde seyrettim. 

Heey! Lion'u seyrettim. 
Çok etkileyici.
Hararetle tavsiye ederim.

8 Mart 2017 Çarşamba

Geçen Hafta Neler Yaptım?

            İrlandalı Kız'ı bininci kez bilgisayarımda, 
        İstanbul Kırmızısı'nı ilk kez sinemada seyrettim.


Memleketimin eski bir şehrinin eski sokaklarını arşınladım.


   Dünyanın bir köşesinde El Greco'nun tek tabloluk sergisine denk geldim.


 Soloup'un grafik romanı Ayvali ile Ahmet Rasim'in İki Güzel Günahkar'ını okudum.



Ömrümde örgü örmemiştim. 
Rengarenk yünleri görünce dayanamadım, her renginden satın aldım. 
Ve örgü örmeyi öğrenirken tüm renkleri kullanmaya başladım. 


Sirtaki kursuna başladım. Sirtaki'nin İstanbul'lu ortodoks arnavut kasaplarının dansı olduğunu öğrendim. 1964 yılında çevrilen Zorba adlı filmden sonra sirtaki dansı ünlenmiş. Kim "bu bizim müziğimiz" derse desin, ben bayılıyorum bu müziğe ve dansa... Hastasıyım! Biz Zorba'nın müziğiyle çalışmıyoruz. Giannis Poulopoulos'un yukarıdaki şarkısıyla çalışıyoruz. Heyyy! Daha yeni yeni öğreniyorum. Öğrenirken kendimden geçiyorum. Hasapikoymuş aslında bizim oynadığımız dansın adı... Ağır kasap... Ağır ritimler... Çok güzel... İçmeden sarhoş olur mu insan? Olur vallahi... Çakırkeyif çıkıyorum kurstan.  "Peki kurs bitti diyelim. Çevrende senden başka kimse bilmiyor. Kiminle oynayacaksın," diyorlar. Ne gam! Derste gönlümce vakit geçiriyorum. Aleksi Zorba gibi gamsızlaşıyorum. Dünyaya ilk kez bakıyormuş gibi hayretle, dünyaya son kez bakıyormuşum gibi minnetle bakıyorum. Acısıyla tatlısıyla keyifli bir ömür sürmemiz gerektiğini hatırlıyorum. 

24 Şubat 2017 Cuma

Çiko Felipe Cayetano Lopez Martinez Gonzales


Bugün,  Zagor'un Çiko'lu özel sayılarından en merak ettiğim beş macerası kargoyla gelen paketten çıkınca,  "Binlerce kasırga aşkına!" diye bağırarak nasıl sevindim anlatamam.  Eski bir rüzgarın usulca üflediği yapraklar gibi, çizgi roman kareleri uçuşuverdi gözlerimin önünde...  Hemen kitapları karşıma dizdim....  Sahiden çok sevindim... Sonra sevindiğime sevindim.




23 Şubat 2017 Perşembe

Acele Yemeği İştahla Yemek...

Akşam iş dönüşü eve geldiğimde kurt gibi açtım. Buzdolabında bir top kırmızı lahanayla göz göze geldim.  Hemen elime aldım.  Du bi, dedim. Ortadan ikiye kesiverdim. Birkaç yaprağını kırmadan kenara ayırdım. Kalanını minik minik doğradım. Tuzla tatlı tatlı ovaladım. Dinlenmesi için kenara bıraktım.

5 adet orta boy patatesi iyice yıkadım. Kabuklarını tamamen soymadım. Sadece sorunlu kısımlarını kesip çıkardım. Patatesleri ceviz büyüklüğünde doğrayıp tencereye koydum. Üzerine su ekledim. Ocağa oturttum. Kaynatmaya bıraktım.


2 çorba kaşığı  taneli hardal, 1 çorba kaşığı sade hardal, 1 tatlı kaşığı pul biber, 1 tatlı kaşığı toz kırmızı biber, 1 tatlı kaşığı karabiber, 1 tatlı kaşığı tuz, Yarım çay bardağı zeytinyağı, 3 çorba kaşığı sirke ve ince ince doğradığım 5 dal taze soğanı lahanaların içine koydum. Bu arada patateslerim pişti. Sıcacık dumanı tüten patateslerin içine bu karışımı döktüm. İyice harmanladım.


En başta kenara ayırdığım lahana yaprağının içine kırmızı lahanalı patateslerden doldurdum. Allahım ne şahaneydi! Tüm iştahımla, hımlaya humlaya yemeğe başladım.


17 Şubat 2017 Cuma

Laf Lafı Açtı. Konu Mecrasından Kaçtı.

İf Bağımsız Film Festivali sebebiyle sabah  erkenden İstanbul'daydım. Cebimde üç biletim vardı. Birinden çıkıp diğerine girecektim. Vee hayal ettiğim gibi niyetimi gerçekleştirdim. Lakin ne kadar konforlu olursa olsun, sokağa kapısı olmayan sinema salonlarını bünyem kabullenemiyor. Filmin üzerimde bıraktığı büyülü sarhoşlukla sinema salonundan çıkıp, sokağa karışmak istiyorum. Gösterimdeki sinema salonları alışveriş merkezinin en tepesinde. Mümkün olamıyor.

Bugün üç festival filmi seyrettim. Üstelik üçü de birbirinden iyiydi. Gözümün vicdanı gönlümün vicdanını  tazelemişti. Epeyce sersemlemiştim. Tam sinemadan çıkıyordum ki Manchester By The Sea adlı filmin afişini gördüm. Film başlamak üzereydi. Geri döndüm. Bilet aldım. Salona girip filmi seyretmeye başladım. Bir süre sonra...  Sanırım aylardır bilinçaltımda saklandığını düşündüğüm duygularım sıvıya dönüştü. Göz pınarlarım fokurdadı, yaşlar pıtır pıtır yanaklarımdan dökülmeye başladı. 

Sokağa açılan kapısı olan sinemadan çıksaydım, ağlamaya devam ederek kalabalığa karışabilirdim. Oysa günün sonunda kıpkırmızı gözle ve burnumu çeke çeke alışveriş merkezinin en üst katından asansöre binmiştim. Yedi kat aşağıya inecektim. Etrafımda seyircilerim vardı. Artık, film bendim.





not- bu afişler ne peki di mi? vallahi aslında casey affleck'le ilgili bir yazı yazacaktım. laf lafı açtı. konu bambaşka mecralara kaydı. artık çok geç oldu. uykum geldi. uyuyacağım.

11 Şubat 2017 Cumartesi

Bu Hafta Neler Yaptım?

 Yeni bir dizi filme başladım ve bitirdim.




Toprağa dokundum. 



Küçülen kağıtla çalıştım.



Kılıç şeklinde kitap tutacağım geldi.



Film seyrettim.



Yeni bir diziye başladım.




Kitaplara, dergilere dokundum, okudum.

4 Şubat 2017 Cumartesi

Bu Hafta Neler Yaptım?

Filmlerde aşkın izini sürdüm.



Keçenin dilinden anlamaya çalıştım.


 Sezar salatası yapmayı öğrendim.



Yalnız Kurt ve Yavrusu'yla dolandım.


Yeni bir diziye başladım.




3 Şubat 2017 Cuma

AŞK - Saksı Olmanın Faydaları


Sınava  girip Yabancılara Türkçe Öğretimi Programını tamamladım ya, dünyaya yeniden gelmiş gibiyim. Oh ya! Haftalardır ha babam de babam derslere gir, staj yap, ödev hazırla, materyal toparla... Üstüne sınav heyecanı... Bitmişim vallahi... Bazı günler sabah sekiz buçuktan akşam dokuzlara kadar okuldaydım desem inanır mısınız? Nasıl heves ama... Nasıl bir öğrenme iştahıdır bu abicim? Yoo... Ben de şaşıyorum. Nedir bu evladım, diyorum kendime… Vallahi diyorum. Lakin ertesi gün tıpış tıpış okula gidiyorum. Pes!

Zaten  Aralık ayı işimin en debdebeli ayıydı. 2017'ye hoop diye zıplamıştım.  Aralık'ı göremeden, Ocak ayı çekip  gitmiş. Bugün bir de ne göreyim? Şubat ayında değil miyim? 

Şubat... Hiiiç umursamadığım, hep afra tafra yaptığım, hatta aşağıladığım,  hatta kurum sattığım, dahası burunladığım, dışladığım, tiriviri yaptığım, dudak büküp geçtiğim, dahası feci küçümsediğim,  burun büktüğüm, kulak ardı ettiğim   sevgililer gününün olduğu ay değil mi?  Eveeeet! Allahım... Nefret ederim!... Şeyy... Yani  ederdim. Az önce... Bir an her yerde aşk, kalp ve kırmızıyı göreceğimi düşünmek hoşuma gitti. Keşke  memleketimin her yeri aşk ve kalple dolsa diye hayal ettim.

Sonra... Bir aşk filmi seyrederek, yeni dönemime başlamaya karar verdim. Sevgili gugıla en güzel aşk filmlerinin ne olduğunu sordum. Söylediği filmlerden sadece birini seyretmemişim. Saksı Olmanın Faydaları... Filmi buldum. Seyretmeye başladım.