7 Nisan 2010 Çarşamba

Hayali Bir Yazı Denemesi- Rüya Gördüm Galiba.. Hayırdır İnşallah..

Kapı zilinin kuş cıvıltısını andıran sesiyle uyandım. Acaba gece geç mi yatmıştım? Çabaladığım halde gözlerimi açamıyordum. Sokak kapısına kadar yalpalaya yalpalaya yürüdüm. El yordamı ile kapının kolunu buldum. Açtım. “İnanmıyorum! Daha hazır değil misin?” diyen bir erkek sesi işitince, gözlerimi araladım. Kapıda ince, uzun boylu bir adam duruyordu. Belli ki koşudan gelmiş, mavi gözleri enerji fışkırıyordu. Sanıyorum bir anlık şaşkınlığımdan faydalandı. Karamba Karambita! İçeriye girdi. Bu ne cüretti!.. Başımı kaldırdım. Ellerimi yumruk yaptım. Ben iyi bir Zagor okuruyum. Zagor’un dövüş tekniklerini çok iyi bilirim. Yumruk yaptığım sağ elimi sol tarafıma doğru aniden uzatıp, hızla kafamın üzerinden tam tura yakın çevirerek sağ tarafımdan düşmana ekleştirebileceğim Zagor’un ters sıyırtmaç tekniğiyle, iznimi almadan içeriye giren adamın suratına bir yumruk atmayı aklımdan geçirdim. Yapamadım. Çünkü ben bunu düşünürken adam yanımdan geçip içeriye doğru gitti. Kafamı koridorun köşesinden uzatıp adamın arkasından baktım. Banyoya girdi. Kapıyı kapadı. Ben de peşinden gittim. Banyonun kapısının önüne usulca bekledim. İçeriden su sesi geliyordu. Sülalemin tüm eli hamurluları adına!.. Anlaşılan adam izinsiz evime girdiği gibi, bir de banyomda izinsiz duş alıyordu. Su sesi kesildi. Banyonun kapısı açıldı. Adam dışarı çıktı. Kapıda beni görünce: “Sen neden hazırlanmıyorsun? Uçağa kılı kılına yetişeceğiz. Acele etmelisin!” dedi. ”Sen kim oluyorsun, izinsiz evime giriyorsun, üstelik izinsiz girdiğin evimde hangi cüretle duş alıyorsun?” demek aklımdan geçti. Demedim. Onun yerine: ”Nereye gidiyoruz ki?” dedim. Adam: ”Şaka mı yapıyorsun? Roma’ya gidiyoruz ya” diye cevap verdi. Tuhaf biriyim. Bana “Gökte eğlence var. Haydi gidiyoruz!” deseler merdiven dayayıp çıkan cinstenim. Bu adam sanki beni uzun zamandır tanıyordu. Sanki tuhaflıklarımı çok iyi biliyordu. Hipnotize olmuşcasına yatak odasına geçtim. Kot pantolonumu ve siyah gömleğimi üzerime geçirdim. Sırt çantamın içine iki tişörtümü, güneş şapkamı, diş ve saç fırçamı, kremimi, rujumu, cüzdanımı attım. Yıllanmış kadife ceketimi giydim. Adam da giyinmiş kapıda beni bekliyordu. Rüya bu ya… AB ye girmemize gerek kalmadan dünyanın bütün ülkeleri kapılarını Türk vatandaşlarına açmış da.. Vize mize sorunumuz kalmamış güya… Sanırım o sebepten adama “Vizesiz nasıl gideceğiz ki Roma’ya?” diye sormadım… Rüya resmen bir film akıcılığında ilerliyordu. İşte tam burada sahne kararıyor, rüya yarıda kesiliyordu.

İnanamıyorum! Rüyanın devamında Roma’daydım. Hem de Roma’nın ünlü Trevi ya da Aşk Çeşmesi denilen yerindeydim. Üstelik elimi biri tutuyordu. Elimi tutan adam ıslığıyla laşantemi kantare şarkısını çalıyordu. Bayılırım bu şarkıya.. İyi ama? Allah Allah? Hayırdır inşallah vallahi! Birden durdum. Adam da durdu. Kulağıma usulca: “Şimdi seni Trevi Çeşmesi’nin yan sokğındaki il chanti’ye götüreceğim. Makarnanın hasını yedireceğim.” dedi. Aklımdan: “Ne işim var benim Roma’da? Hem de tanımadığım bir adamla?” demek geçti. Demedim. Onun yerine: ”Roma dondurması da yiyebilir miyim?” dedim. Gülümsedi. “Tabii ki yiyebilirsin, yemekten önce mi sonra mı yemek istersin?” dedi. Ne cevap versem beğenirsin: “Şimdi hemen yemek isterim!” dedim. Rüyalarda insan bazan ne kadar komik oluyor değil mi? Trevi Çeşmesi’nin yanından lokantaya doğru giderken, “Dur bir fotoğrafını çekeyim!” dedi. İnanmayacaksın ama… Durdum vallahi. Üstelik bir de poz verdim. Fotoğrafımı çekti. Ardından gene beni şaşırttı. “Bak burada senin sevdiğin cam kürelerden var. Roma hatırası almak ister misin?” dedi. Bu adam neleri sevdiğimi acaba nasıl bu kadar iyi biliyordu? Bir türlü çıkaramıyordum. Aslında onu gözüm bir yerden ısırıyordu. Adama döndüm. Baktım. İşte rüyanın tam burasında, aynı filmlerdeki gibi sahne gene birden kararıyordu.

Kapı zilinin kuş cıvıltısını andıran sesiyle uyandım. Acaba gece geç mi yatmıştım? Çabaladığım halde gözlerimi açamadım. Sokak kapısına kadar yalpalaya yalpalaya yürüdüm. El yordamı ile kapının kolunu buldum. Açtım. “Kusura bakma canım, koşuya giderken anahtarı yanıma almayı unutmuşum.” diyen bir erkek sesi işitince gözlerimi araladım. Kapıda gene ince, uzun boylu bir adam duruyordu. Dediği gibi belli, koşudan gelmiş, mavi gözleri enerji fışkırıyordu. Sanıyorum bir anlık şaşkınlığımdan faydalandı. Gene içeriye girdi. Başımı kaldırdım. Aklımdan:”Bu ne cüret! İkidir izinsiz evime giriyorsun!” demek geçti. Demedim. Onun yerine: “Aaa! Sen rüyamdaki adamsın!” dedim. Bu sözüm galiba adamın hoşuna gitti. Eğildi usulca kulağıma:”Çok şekersin, kocanı ne tatlı sözlerle karşılıyorsun!” dedi. Cevap vermemi beklemeden gene içeriye gitti. Koridorun köşesinden kafamı uzatıp arkasından baktım. Gene banyoya girdi. Olduğum yerde bir süre donakaldım. Yok artık bu kadarı çok fazlaydı. Adam hem ikidir evime izinsiz giriyor hem de evli olduğumuzu söylüyordu. Bu rüya biraz daha sürerse, rüyanın finalinde bir değil iki tane çocuğumuz var bile diyebilirdi... Bu ne cüret ya! Pes vallahi!

Yoo… Yeter ama... Bu kadar da olmaz ki! Şaşırıp kalmıştım inan ki. Çıkmak istiyorum rüyadan. Çıkamıyordum. O zaman... Rüyamda bile olsa haddini bildirmeliydim bu adama. Madem rüyayı bitiremiyordum. Bari adamı etkisiz hale getirmeliydim. Bilmiyorum anlatabildim mi? Yoksa şiddeti hiç sevmem yani. Gene banyonun kapısının önüne gittim. Sağ elimi yumruk yaptım. Bu kez alanım dardı. Ters sıyırtmaç hareketini yapamazdım. Banyonun kapısı açıldı. Adam dışarıya çıkar çıkmaz “AHHYAAKK!” diye bağırdım. Yumruk yaptığım elimi SOCK efekti çıkacak şekilde, bir Zagor asaletiyle adamın yüzüne indirdim. Adam kafasını geriye çekti. Yumruğum boşlukta bir yarım ay çizince, çizgi romanda havada kalan yumruklarda olduğu gibi bir SWIIISSS efekti işitildi. Çok şaşırmıştım tabii. Darkwood’un tüm davulları adına yani! Ona yumruk atacağımı nerden bilip böyle hazırlıklı davranmıştı ki? Bence çok akıllı biri. Adam şakınlığımdan faydalandı. Ellerimi tuttu. Güldü. “Sen gene ayakta rüya mı görüyorsun?”dedi. “Sen şimdi bizim Roma’ya gitmemizi bile hayal sanıyorsundur. Olsun, ben seni bu tuhaf hallerinle daha çok seviyorum.” dedi. Beni öptü. Aklımdan eğer beni bırakmazsa avazım çıkana kadar bağıracağımı söylemek geçti. Söylemedim. Onun yerine öpücüğüne karşılık verdim. Beni bıraktı. “Fotoğraf makinesi salondaki masanın üzerinde, bak istersen..” dedi. Yatak odasına gitti.

Hipnotize olmuşcasına salona gittim. Fotoğraf makinesi gerçekten masanın üzerindeydi. Makineyi aldım. Salondaki battal koltuğa kendimi attım. Ayaklarımı altıma topladım. Fotoğraf makinesinin düğmesine bastım. Ekranda bir görüntü belirdi. Tiber’li tüm kayıkçılar adına! Aman Allahım! Bu benim. Roma’dayım. Aynı rüyamdaki gibi Trevi Çeşmesi’nin önünde poz verdiğim haldeyim. Yavaşça başımı çevirdim. Titreyerek adeta, dolabın üzerindeki cam küre koleksiyonuma baktım. En önde bir küre duruyordu. Üzerinde Roma yazıyordu. Pes! Karamba Karambita! Afalladım tabii.. Hatta korktum inan ki! Korkudan küçük dilimi yutacağımdan endişe ettiğimi bile söyleyebilirim. Yoo.. Olamaz!.. Daha neler ya… Anladım. Aslında ben şimdi rüyadayım. Az sonra uyanacağım. Bu gördüğüm son rüyaya kahkaha ile güleceğim. İyi de o adam kimdi? Aslında gözüm bir yerde ısırıyordu da bir türlü çıkaramadım ki.. Tamam... Anladım... Galiba uyanınca hatırlayacağım... Kesin! Hayırdır inşallah demeyi unutma, e mi?

NOT: Çizgi roman kareleri, Zagor'un Sözü Bu! bloğundan alınmıştır. Dövüş Teknikleri romans'ın yorumlarından alınmıştır. Son fotoğraf photoshopla yapılmıştır:)

2 yorum:

  1. Hayırdır inşallah :) Son fotoğrafın photoshop olmasına üzüldüm. Bir an için Roma'ya gerçekten eşinizle gittiğinizi ve bunu değişik bir yolla anlattığınızı düşünmeye başlamıştım. Yoksa öyle mi? Hala tam emin değilim açıkçası. Çok keyifliydi, teşekkürler... Swisss! :)

    YanıtlaSil
  2. Yoo! Her yazdığıma inanmayın olur mu? Ben biraz yaşadıklarımı değil, hayali yazılarımla denemeler yapmak istiyorum. Yazdıklarım fantastik şeyler olursa, ne oluyor demeyin sonra:) Sevdim ben bu yazma işini...Hayal kurdukça kuruyorum:)) Ama yazdıklarım okuyana keyif vermeli.. Şaşırtmalı tabi.. Anlatılan gerçek mi, hayal mi anlamamalı:) Gerçeği hayali yazı sanmalı.. Hayali yazıyı da gerçek anlamalı.. Hayrete düşürmeli sözgelimi.. Yazabilir miyim ki öylelerini? Bilmiyorum ki... Deniyorum işte:))

    YanıtlaSil