26 Mayıs 2012 Cumartesi

Hasbihal - Güle Güle Orhan Boran


Bazan Hayal Kahvem'de yazı yazıyorken, senle oturmuşuz da karşılıklı muhabbet ediyormuşuz gibi hissediyorum. Mis gibi kokan kahveler ellerimizde mesela. Ben büyük battal koltukta oturuyorum, ayaklarımı toplamışım altıma... Bilirsin ayaklarımı toplamadan duramam. Muhabbet ederken bile ayaklarımın yerden kesilmesi gerekir illa. Sen ise tekli koltukta, anlattıklarıma şaşıra şaşıra beni dinlemek için bekliyorsun. Bugün eski günlerden bahsetmek, taa çocukluğuma dönmek istiyorum. Paşa çayları, pötibör bisküviler, annemin çamaşır yıkama ve kabul günleri geliyor aklıma. Sen neden bu kadar suskunum diye bana bakıyorsun. Usulca başlıyorum konuşmaya..
 

"Son günlerde televizyon seyretmez oldum." diyorum. "Galiba bu sıralar kitaplara ve filmlere daldım. Televizyon seyretmeyi unuttum. İnan ki hangi programlar olduğunu bile bilmiyorum. Şimdi televizyona yüz vermiyorum ama, tabirimi uygun gör lütfen, bir zamanlar gül dökerdim yollarına. Ben radyo zamanı çocuğuyum. Gözümle görmez sadece dinlerdim. Dinlediklerimi de hayal ederdim tabii. Hele benim gibi biri için, hayal etmekten daha şahane ne olabilirdi ki? Radyo benim için, adeta düşler ülkesiydi." diye konuya çok gerilerden başlıyorum. Başını onaylarak sallıyorsun. Durup dururken nerden açtım radyo zamanını diye meraklı gözlerle bana bakıyorsun.


"Ah!.. Orhan Boran'ın  bir programı vardı. Hiç kaçırmazdım. Orhan Boran radyodan dinlediğim, hayalimde canlandırmaya çalıştığım kişilerden biriydi. "Leyleğin ömrü laklakla geçer" derdi. O düzgün Türkçe'si ve billur sesiyle radyo başında bizleri büyülerdi. Orhan Boran 1928 doğumluymuş. Önce radyo, sonra televizyon sunuculuğu yapmış, gece kulüplerinde Ayaküstü Gırgırı adıyla memleketimizde ilk stand-up gösterilerini başlatan, bizim zamanımızın en büyük mizah ustasıdır. Bilir misin, ünlü mizahçının Leyleğin Ömrü diye bir de anı kitabı vardır. " diyorum. Sanırım sen de bir şeyler söylemek istiyorsun. Konuşturmuyorum seni. Kaldığım yerden anlatmaya devam ediyorum.


"Orhan Boran, İngiltere'de çalışırken, bant kaydı, zaman kazanmak için bir an hızlı geçilince, konuşma seslerinin hızlı çıkması stüdyoda bulunan İngilizleri güldürmüş. Bu olaydan sonra aynı uygulamayı memlekette de yapmaya karar vermiş. Bir pazar sabahı İstanbul Radyosu'nda Yuki adıyla, yeni bir seslendirme yapmaya başlamış. Yuki, Orhan Boran'ın hızla dönen banttan çıktığı sesiymiş aslında ama ben dinlerken o zamanlar radyoda, onları iki ayrı kişi zannederdim. Programının adı "Orhan Boran ve Yuki"ydi. Yuki'nin sesi bir garip çıkardı. Çocuk gibi ama bilmiş biri. Ne olduğunu anlayamazdım. Orhan Boran'la sohbet ederler, günlük sorunlar ve olaylardan bahsederlerdi. Bazen Yuki şakalarının ölçüsünü kaçırırdı. O durumda güya Orhan Boran'dan bir dayak yer ve "Viiikk!" diye bir çığlık atardı. Okadar hoşuma gider ki bu muhabbetler. Nasıl misal versem yeni nesile. Hani şimdilerde Nihat Sırdar'ın da var radyoda buna benzer bir programı.. Nihat 'la Sivrisinek diye. Ona benzer. Karşılıklı konuşma, atışma durumları, keyifli muhabbetler." Gülümsüyorsun. Ben de gülümsüyorum. Durmaksızın anlatmaya devam ediyorum.


"Daha sonra Yuki tiplemesi rahmetli Altan Erbulak tarafından tavşana benzer yada sincap gibi bir yaratık olarak hayal edilip çizilince, Yuki'nin neye benzediği gözümde canlanmıştı. Yuki: "Geçtim aynanın karşısına, elimde makas ve tarak. "der. Orhan Boran: "Sincap bozması hayvanın ne işi olur aynayla tarakla?" diye sorar. Yuki: "Sen sincap bozması hayvanı konuşturuyorsun, biz bi şi diyo muyuz?" diye cevap verir. Yuki hazır cevap, kurnaz, lafın altında kalmayan bir yaratıktır. Orhan Boran ve Yuki, ince esprileri, olağanüstü şov gücü, Orhan Boran'ın kendine has ses tonu ve inanılmaz güzel Türkçe'siyle benim zamanımın en komik, en eğlenceli radyo programlarından biriydi. Orhan Boran, Yuki'nin dışında kayınbiraderi ve kayınvaldesini de tipleme olarak gözümüzde canlandırır, onlarla ilgili komik hikayeler anlatırdı." diyorum. Yüreğimin titrediğini hissediyorum. Sesime akort yapıp anlatmaya devam ediyorum. İlgiyle dinliyorsun. "Misal, şöyle..." diyorum. "Bizden iyi olmasın ama dünyalar tatlısı bir kaynanası vardır. Muhteşem bir insandır ve birbirlerini çok severler. Kaynana biraz kiloludur. Yolda yürürken kalçası elbisenin içinde öyle sallanır öyle sallanır ki bir çarşafın içinde iki çocuk kavga ediyor sanır görenler. Öyle anlatırdı. Anlatılanlar doğal, samimi yapılınca seviyesinden birşey yitirmez, başkaları anlatsa hoşumuza gitmeyecek durumlar onun dilinde mükemmel anlatılar olup çıkardı. Ne günlerdi!" Gülüyorsun. Sonraa... Diyorum ki... "Hani yaşıyorken, belki az önce yanındayken, ölüveren nasıl denir hani göçüp gidiveren insanlar var ya öbür dünyaya... İnanamıyorum!" diyorum sana.. Sanki bir abra kadabra! Varken... Hooop! Yok oluyor! Ne acaip bir numara! Düşünsene insan nasıl çaresizce derin bir acı hissediyor... Bir de yaşarken ölecekmiş gibi hiç gelmiyor... İnsanın yakınlarını kaybetmesi içinde derin bir boşluk bırakıyor. Ya bir de o seni hiç tanımazken, senin hayatında iz bırakmış kişiler? Ne diyorsun mesela "Orhan Boran'a?" diyorum... Şaşırıyorsun. Gözlerini açıp... "Ne olmuş Orhan Boran'a?" diyorsun. Hayret ediyorum bu soruna... Yerimde doğruluyorum. Ayağım yere değiyor. "Ölmüüüş!" diyorum fısıldarcasına... Sanki içimdeki boşluktan serin bir rüzgar esiyor... Diyorum ki: " Daha yaz  gelmediği halde hava çok sıcak. Gene de içim üşüdü birden. Neden acaba?"

9 yorum:

  1. Bende biraz önce tesadüfen öğrendim. İçim buruldu, ezildi... Çocukluğumuza ait değerlerden birini daha kaybettik. Hepimizin başı sağolsun..
    Toprağı bol olsun ustamızın...

    YanıtlaSil
  2. Mekanı Cennet olsun. Birer birer gidiyorlar ve her giden çocukluğumu da ardında sürükleyip götürüyor. Bir de yarışma programı sunardı yanlış hatırlamıyorsam: "Doğru mu-Yanlış mı?" idi adı. Sanırım İş Bankası adına bir reklam yayını idi radyoda. Ama Yuki'nin yeri başka idi. Çizgi romanları da vardı, bayılırdım okumaya.
    Huzur içinde uyusun...

    YanıtlaSil
  3. Ya çok üzüldüm. Çocukluğumun önemli figürlerinden biri daha gitti:(

    YanıtlaSil
  4. Oytunla Hayat, bir varmış bir yokmuş diyoruz değil mi? Ama ardından gülümseterek söz ettirmek en güzeli:)
    Hayatımızın bir dönemine lezzet katan biriydi Orhan Boran.. Yattığı yer nur olsun.

    YanıtlaSil
  5. Leylak Dalı, radyo zamanı çocukluğu ne hoştu sahiden:) Şimdi bambaşka ilgiler var tabii. Her çocuğun gelecekte hatırlayacağı, böyle insanlar olmalı.. Sanat oldukça olacaktır illa ki. Ölene rahmet, sevenlerine sabır dileyelim.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. Sezer, ne derler.. Yaprak dökümü!

    YanıtlaSil
  7. Okuduğum en anlamlı Orhan Boran yazısı...

    Orhan Boran'ı radyodan değil ama TRT1'den takip etme şansına sahip olmuş birisi olarak ne kadar yâd etsek azdır diyorum...

    YanıtlaSil
  8. Teşekkür ederim Cüneyt.

    Gerçekten Orhan Boran'ı dinlemiş olmak büyük bir şans:) Çok sevindim.

    YanıtlaSil
  9. Allah rahmet eylesin.
    Aslında kendisini tanımam tamamen tesadüf. Bir ödül gecesinde ödüle layık görüldüğünde tanımıştım. Babam görünce tanımıştı da nedense şaşırmıştım.
    Bahsettiğiniz Yuki li programını okuyunca benimde aklıma direk Sivrisinek geldi. Demek ilham kaynağı Boran'mış Nihat'ın.
    Teşekkürler. Ne güzel anlatmışsınız O'nu.

    YanıtlaSil