5 Haziran 2013 Çarşamba

Sızıdır Beyoğlu İbranice Yazılsa Da

"tarih düşme sözcüklerin altına
taze kalsın
hep dün gibi"
yaşar bedri


İnan Yaşar Bedri adını daha önce hiç duymamıştım. Nerden edinmiştim acaba bu kitabı? Düşündüm. Düşündüm. Hatırlayamadım. Sızıdır Beyoğlu İbranice Yazılsa Da, idi kitabın adı. Sızı... Beyoğlu... İbranice... Yazı... Belki kitabın adındaki kelimelere ayrı ayrı tav olmuştum, kimbilir? Bu gece çalışma odamdaki çekmeceleri düzenliyordum. Birden elime geldi. Şaşırdım. Oysa okumadığım kitapları, kitaplığın alt rafına koyarım. Bu kitabı masamın orta çekmecesine bırakmışım. Açılıp kapandıkça, kitap çekmecenin arkalarına kaçmış. Adeta benden saklanmış. Bilmiyorum ki, acaba bu kitap ne kadar zamandır okunmayı bekledi? Basım tarihine baktım, rakamla değil, harflerle ekim bindokuzyüzdoksandört yazmaktaydı. Tam ondokuz yıl önce, tamamı doksan gram birinci hamur kağıda bin adet basılmış.  Acaba son yıllarda sıkça uğradığım sahaflardan birinde denk gelip aldığım kitaplardan mıydı? Hatırlayamadım ya, feci utandım. Kitabın tüm hakları saklıymış. Tanıtım için yapılacak alıntılar dışında yazarın izni olmaksızın oyunlaştırılamaz ve çoğaltılamazmış. Allahım, yoksa yazar benim gibi oyuncu okurları bilerek mi bu ibareyi yazmış? Acaba kitap niye şimdi okunmayı istedi? Ben böyle düşünürken,  kitaptan parmaklarımın ucuna lıkır lıkır ıpılık bir sızı geçti.


Du bi... Şimdi kitapla bir oyun oynasam yazar nereden bilecekti ki? Gözlerimi kapattım. Bahtıma ne çıkarsa oyunumu, kitapla oynamaya başladım. Rastgele bir sayfayı araladım. Gözlerimi açıp, kısmetim olan sayfaya tüm merakımla baktım. Hey! Kitabın açılan sayfalarından birinde, siyah beyaz İstanbul çizimi var. Diğer sayfasının üstünde ise bir başlık, Dilenci, yazıyor. Çekmeceleri toparlamayı bıraktım. Öyküyü hevesle okumaya başladım. Fırçalarını haşhaş yağıyla avucunun içinde yumuşatmaya uğraşan bir ressamı anlatıyor. Ressam yeşil ve mor uyumunu denemeye niyetleniyor. Sonra öykü şöyle devam ediyor. 

"çavuş sobayı besledi, çam odunları iştahla yandı. içimdeki sıkıntı, hummalı çalışmaya dönüşüyor. aynalar kan davalım olur, ölürüm...
   kapı yumruklandı, çavuş salona geçti, kapıyı açtığını duydum, menteşelerin gıcırtısıyla.
   "kim miş?
   "kimse değil, dilenci."
   "sor, bak ne istiyor?"
 
Beş sayfalık bir öykü bu. Az önce... Bir solukta, hayranlıkla okuyup bitirdim. Allahım, yazarın anlatımı ne kadar değişikti. Adeta kelimeler ressamın fırçasından dökülüyor. Bir süre sessizce kalakaldım.  Hani kitabı ilk elime aldığımda, lıkır lıkır ıpılık bir sızı kitaptan parmaklarımın ucuna geçti demiştim ya...  Hah işte... Kitaptan parmaklarımın ucuna geçen o lıkır lıkır ıpılık sızı... Öykünün sonunda... Ah!... Gitti... Gitti... Yüreğime bağdaş kurup yerleşti. Epeydir bu kadar etkilendiğim bir öykü okumamıştım.

Yaşar Bedri kim acaba? Niye bu kitabı okumak için bunca zaman beklemiştim? Gece yarısı oldu. Uyumalıyım artık. Yarın hayat gailesine dalacağım.

Elimde değil... Öykünün bir cümlesini içimden sürekli tekrarlıyorum.... 

"hüzün korkutuyor beni, silip atmalıyım usumdan dilenci'yi, yoksa sabah olmayacak." 

Sızıdır Beyoğlu İbranice Yazılsa Da, öyle mi? İnsanın yüreğine tesir eden öykülere denk gelmek ne büyük şans diye aklımdan geçiyor. Gitmeliyim şimdi...  Hüzün... Dilenci... Uyumalıyım...  Sızı... İyi geceler.

4 yorum:

  1. Bulunduğumuz yerde,bir birinden uzak iki yada üç hane vardı.Aşağılardan onu arabasına alan kişi ışığı görünce kapımızın önünde bırakmış..Hava yeni aydınlanıyordu ve kar tipiliyordu.Biraz geç işittiğim kapıyı açtığımda,sakalları buz tutmuş,elma ağacından bastonuyla ayakta durmaya çalışan o adamı gördüm.Kördü ve çok yorgun görünüyordu.İçerden,"kim o?"diye seslenen arkadaşıma "dilenci"demiştim.
    ...
    Yıllar önce çobanlık yaptığı bu yerde karısını kaybetmiş ve her yıl o gün mutlaka mezarını ziyarete gelirmiş.
    Çok utandım...
    Çayımızı içerken,kendi şivesiyle,onu toptağa gömdüğü günün bağrına saplanmış bir hançere benzediğini,görmeye geldiğinde sızısının fafiflediğinden bahsetti.
    Çok utanmıştım...
    Hanımını ziyaret ettikden sonra,bu değerli ve zengin insanı istediği yere bıraktık.

    Hikayedeki dilenci,beni bu anıya sevk etti,bende paylaşmak istedim.

    YanıtlaSil
  2. yaşar bedri her şeyden önce ressamdır. bu yüzden olabilir hikayeyi resmedilmiş gibi hissetmeniz.

    sivisinde "nakkaş" yazar ki hattatdır bir yandan.

    YanıtlaSil
  3. merhaba vnf, sahiden ressam elinden çıkmış gibiydi cümleler.

    diğer kitaplarının ve elbette eserlerinin peşine düşme niyetindeyim:)

    YanıtlaSil
  4. merhaba cass wa, anlattıklarına çok benziyor, dilenci adlı öykü.

    bu öyküyü okuduğumda ne oldu biliyor musun, eski duygularımı özlediğimi hissettim. unutulmaya yüz tutan duygularım. dilenci diye düşündüğümüz insanları eve alırdık demek ki bir zamanlar. herkesin bir hikayesi olduğunu bilirdik. ve eve almaktan, birlikte yemekten, hatta aynı evde uyumaktan ürkmezdik. ya da aldatılacağımızı düşünmezdik. ne zaman kaybetmeye başladık bu duyguları acaba?
    çok çarptı beni bu öykü.
    öyle böyle değil:)






    YanıtlaSil