24 Eylül 2015 Perşembe

Yaban...


Kim bilir, başka yerlerde bahar ne güzeldir. Besbelli, başka yerler derken, İstanbul'u, İstanbul'un sayfiyelerini düşünüyorum. Feneryolu, Göztepe, Erenköy. Yüreğim bir karanlık odaya hapsedilmiş yaramaz bir çocuk gibi hopluyor.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu/Yaban

22 Eylül 2015 Salı

Zamanın Ruhu...


1941 yılıdır. Refik Halid Karay gazete idarehanesinde başmuharrir ile içinde bulundukları ikinci dünya harbine dair konuşurlarken, içeriye genç bir gazeteci  girer. Çok enteresan bir röportaj yaptığını, vak'ayı bütün tafsilatile yazdığını söyler. Röportaj pek iyi yazılmamış, sıralanmamış olsa da, mevzu gerçekten çok ehemmiyetli, canlı, şaşırtıcı ve inanılmazdır. Aradan zaman geçer. Röportaj bir türlü neşredilmez. Refik Halid Karay sebebini sorar. Hükümet izin vermemiş, nüfuzlu bir adam meselenin ortaya atılmasını istememiştir.  Harp zamanıdır. Sulhu beklemek icab etmektedir.

Harp biter. Röportaj unutulur. Bir daha kimse bahsini etmez. Refik Halid Karay emniyetten biriyle meseleyi konuşur.  Olayın doğruluğunu öğrenir. Kadınlar Tekkesi, işte bu gerçek olayın romanlaşmış halidir.


Bu hafta sahaflar festivalinden satın aldığım 1956 basımı kitabın, yazarı tarafından yazılmış  ön sözünü henüz okudum. Sonra kapağını tüm merakımla inceledim. Kitabın kapağının 1956 yılında çizilmiş olduğunu bilmesem, ortadaki adamı günümüzde güzel kızları ve yakışıklı erkekleri grubuna katılmaya ikna eden o "hoca" zannedeceğim. Olay günümüzden 74 yıl önce gerçekleşmiş. Çok şaşırdım. Şimdi müsaadenizle okumama kaldığım yerden devam edeceğim:)

Adım Sonbahar

nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
  gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
    adım sonbahar

attila ilhan/adım sonbahar

21 Eylül 2015 Pazartesi

İlk Karşılaşma


Karşılaştıklarımız, karşımıza çıkanlardır. Ama onlar durup dururken çıkmaz karşımıza. Biz bugün o yollardan geçtiğimiz, şu köşeden sapmayı seçtiğimiz için çıkar. Yine de her karşımıza çıkan, gördüğümüz, görebildiğimiz değil. 

Yüzyüze geldiğimiz şeyler bizde olumlu/olumsuz bir etki yaratarak bilincimize akıp bizi düşünsel bir faaliyet içine soktuğunda, ancak o zaman: "İşte karşılaştım!" diyebiliyoruz.

Adalet Ağaoğlu / İlk Karşılaşma s.12

19 Eylül 2015 Cumartesi

Filmekimi'nde Gidebileceğim Günlere Denk Gelen Filmleri Seçtim.


Yeni bir Filmekimi günlerine çok az kaldı. Çalıştığım için, her sene olduğu gibi bu sene de ilkin sinemaya gidebileceğim günleri ayarladım.  Biletler önce üyelere satışa çıkarılıyor, sonra benim gibi üye olmayan vatandaşlara... Tersninja'da Mert Tanöz'ün hazırladığı "Filmekimi'nde Ne izlesem?" başlıklı  yazı imdadıma yetişti.  Filmekimi'nde gidebileceğim günlere denk gelen seyretmek istediğim bir kaç filmin biletleri çoktan tükenmişti tabii... Seçtiklerimden bulabildiklerimi satın aldım. Bu yıl günde en fazla  3 film seyredeceğim. Du bakalım... Belki ek seanslarla dörtlerim:)

Tersninja'ya mahsus selam eder, film  seçimimi kolaylaştıran   Mert Tanöz'e  çok teşekkür ederim. Aşağıdaki film açıklamalarını Mert Tansöz'ün yazısından aldım.



Ixcanul:
17 yaşında bir kızın ailesine rağmen evlilikten kaçıp yanardağın ardındaki dünyayı keşfetme macerasını anlatıyor. Bu macerada kendini yarı yolda bırakan mevsimlik işçiden ayrılışıyla kendi kültürünü de yeniden tanımak durumunda kalan Maria’nın hikayesi bir Guatemala yapımı olduğundan dolayı vizyona gelmesi zor filmlerden. Hesse severlerin beğeneceği bir yapım.



Küçük Kız Kardeşim (Our Little Sister):
Büyükannelerinin evinde yaşayan üç kız kardeşin, babalarının cenazesinde küçük kız kardeşleriyle tanışırlar. Dört kızın dört mevsimde bir aile haline gelişini işleyen film, sakin ama dokunaklı bir aile dramı. Başka Sinema’ya gelmesini umduğum, ama festival programıma da ekleyecek kadar öncelik sahibi olmayan bir yapım.


 
Son Efsane (The Program):
Son dönemdeki birçok biyografiden biri de Son Efsane. Lance Armstrong’un yükselişine hem kariyeri hem de dahil olduğu program üzerinden değinen, madalyonun iki yüzünü birlikte işleyen bir yapım. Vizyona gelecek, ama ben yine de festivalde izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.




Sessiz Çığlık (Louder Than Bombs):
Annelerinin ölümünden üç yıl sonra yeniden aynı çatı altında buluşan oğullar ve babalarının gerilim dolu, karmaşık ilişkilerini anlatan etkileyici bir yapım. Norveç yapımı film Başka Sinema’ya gelecek gibi dursa da bu riski göze alınmamalı.




Saltanatın Mezarlığı (Cemetery Of Splendour):
Fantastik ve mistik boyutları olan film, bir grup askerin uyku hastalığına yakalanmasını anlatıyor. Kliniğe kapatılan askerler bu süreçte ölüm, vicdan ve acı kavramlarıyla sancılı bir temas kurar. Kaçırmayın.



Microbe & Gasoline:
Ergenlikle çocukluk arasındaki farklı karakterdeki iki gencin yaz tatilindeki yol macerasını anlatan bir macera filmi. Keyifli, eğlenceli fakat benzerleri olan bir yapım. Festival yoğunluğunu bir an olsun unutmak isteyenler için gülümseten bir film. Yine de festivalin zayıflarından.


Babam (Babai):
Annesini kaybetmiş, babasını da kaybetmek üzere olan Nuri’nin yaklaşmakta olan savaşa karşın babasının yanına, Almanya’ya yerleşme mücadelesini anlatan bir film. Dram dolu yapım vizyona gelmeyeceği gibi Başka Sinema’da da yakın tarihte göremeyeceğimiz filmlerden.


Paulina:

Paulina, Arjantin’in ücra bir köşesinde öğretmenlik yapmak için hayatını ve şehri geride bırakan bir kadının hikayesi. Köyde öğrencileri tarafından tecavüze uğrayan Paulina, yaşadıklarına rağmen öğretmenliğe devam ederek toplum yapısına ve değerlere karşı mücadele ediyor. Listemde en üst sırada.


18 Eylül 2015 Cuma

Birisi Denizi De Alıp Götürsün Buralardan.

Sabahın erken saatlerini saymazsam diyebilirim ki tüm gün arazideydim. Yoo, öyle önemli görüşmeler, mühim toplantılar filan yoktu. Ne bileyim, eften püften koşturmalar. Hafta sonunun eli kulağında zaten... Nasıl denir? Yatcaz kalkcaz... Bi bakcaz gene hafta sonundayız... Eee... Öyle işte. Keyfim yok zaten.  Anlatmaya gerek yok. Memleket  durumları... Seferis'in dediği gibi "yaralı gövde, yaralı yurt, yaralı zaman." Bi de yaralı yürekleri eklemeliyim. Neyse... İşe gelmeden önce spora gittim. Son günlerde spor yapmak, hele müzik eşliğinde spor yapmak nasıl gücüme gidiyor anlatamam. Ofise gelince elim Atilla Atalay'ın  kitaplarına gitti. Dup Dup Çedene'yi çektim aralarından. Daldım arka sayfalarına...  Ciddi ve hisli öykülerinden birini okumaya başladım. Öykünün girişinde bir şiir var. Gülten Akın'dan...
......
Deniz uzaklaşıyor gitgide
Uçurumlar akan ırmak deli
Yok şimdi
Yalnızlığın damarını besliyor
Kirli yoğun kandırılmış suyla

Biz mi? Biz değiliz, önceki dün bugün başka
Dokumuzu değiştiriyorlar hızlı vuruşlarla
Tutunamıyoruz ilgilerimize, sevgilerimize
Ve aşka
Deniz uzaklaşıyor


Hatırladım öyküyü. Son sayfasına geçtim. Sadece son iki cümlesini okudum. O kadar. "Kendime göre, ben de seslendim birilerine: "Birisi deniz de alıp götürsün buralardan."" diye ben de seslendim. Öyle işte.  Canım bir sonraki öyküyü okumak istemedi. Normal Hayatlar adlı öyküsüne geçtim.  Durdum. Kapattım kitabı. Öykünün cümlelerini kendime göre kurdum. "Fen ilerledi artık." dedim. "Yürü, gidip aldırtalım duygularımızı. Kelebek'te okudum, beyinde bi yer bulunmuş,  lazer sıkıyolarmış adamlar oraya. Anında geçiyo herşey, ertesi gün denize bile girebiliyorsun." Böyle bişiydi sanıyorum. Sonra öyküdeki kahraman gibi Ahmet Kaya'nın "Yorgun Demokrat" bakışlarını takındım. Savaş Ay'ın şiir tonlamasıyla "Kafama lazer sıkar giderim " filan demeye başladım. Yooo, ben bön şimdi.... Ekrana bön bön bakıyorum... Pause... Durdum. Bu akşamlık benden  bu kadar. Neden derseniz? Ne bileyim? Öyle işte... Pause!

12 Eylül 2015 Cumartesi

Sirkteki İpteki Kız

Kız son sürat kayıyordu kelimelerin arasından, cilalanmış anlamların arasından; yeni kurulmakta olan şehirlerin, yeni yetme fısıltıların civarından, kenardan. Zamandaki anların kopçasından, yüz üstü bırakılmış mutlulukların sokağından.

metin kaçan/sirkteki ipteki kız

4 Eylül 2015 Cuma

Blog Mu Instagram Mı Burası?

Beklemek üzerine felsefe kitabıydık.
Her şeyi bekliyoruz diyorduk.
Hayattan ne beklediğimizi soranlara.

   didem madak/pul biber mahallesi tarihi

3 Eylül 2015 Perşembe

Eylül...

"Bir gün aklına gelecek olursam, bana şiir ısmarla. Eylül'ü konuşalım."

Cemal Süreya