7 Mart 2016 Pazartesi

İstakoz

Geçen yılki Filmekimi'nin en favori filmlerinden biri olduğu halde bilet bulamadığım için seyredemediğim, yönetmen  Yorgos Lanthimos'un  The Lobster (İstakoz) adlı filmini az sonra seyredeceğim. Yönetmenin ilk seyrettiğim filmi Dogtooth (Köpekdişi) idi. Resmen sallayıp silkelemiş, duvara  çivilemişti  beni. Gene  aynı  vaziyet alacağıma  eminim. Alıştırma  niyetiyle filmin afişinden giriş yapayım istedim. Afişi uzun uzun seyrettim. Beden yok.   Görünen sadece endişeli yüzler, parmakları aralanmış eller...  Tuhaf şey! Afiştekiler sanki  istakozu andırıyor. 


Yemek programlarında ballandıra ballandıra anlatılan, lezzeti kaçmasın diye  canlı canlı kaynar suya atılan, canlı canlı ızgara edilen istakoz  pişirme yöntemleri  aklıma geldi. Kaynar suya atılan istakozların nasıl çığlık attıklarını, bu çığlığı duyup sinirleri bozulmasın diye önce baş tarafından suya soktuklarını, kaynar suya atmadan önce çırpınmasınlar diye bacaklarını soparlarla bağladıklarını rahatlıkla anlatan insanları düşündüm. Ne feci!..  Afişteki oyuncuların yüzlerindeki üzüntüye, endişeye ve ellerine tekrar baktım. İstakoz!

4 yorum:

  1. Çok feci bir durum...Salyangozları da kaynar suya atarak kabuklarını ayıkladıklarını duymuştum. Bazı ülkelerde hayvanlar boğazlanmaz, kan akıtılmaz kafasına çekiç ya da sopa vurularak öldürülürmüş. Çok feci çoook...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok feci Profösör. Hem yiyor hem acı çektiriyor. İnsan denilen canlı türü bazan ne zalim oluyor.

      Sil
  2. Duydum ki ıstakozdan çıkan o ses kemiklerinin genleşmesinden geliyormuş. Üzülmesek mi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Acaba istakoz pişirenler de böyle mi ikna ediyorlar kendilerini:)

      Sil