Bu benim Karaköy ritüelim. Önce Namlı'ya uğruyorum. İki dilim pastırma istiyorum. "Hoppalaa! Olur mu iki dilim pastırma?" demiyorlar. Yeminle, şık şıkıdım paket yapıp veriyorlar. Sonraa...
Marş marş Karaköy'deki Tarihi Galata Simitçisi'ne dalıyorum. Mis gibi taze simit kokusu aklımı başımdan alıyor. "Bir simit ile ince belli bardakta demli bir çay lütfen" diye sesleniyorum.
Dışarıda... İstanbul'un şubat ayazı yüzümü ısırıyor. Hiç oralı olmuyorum. Tahta sandalyeye oturup heyecan içinde bekliyorum. Demili çayım ve sıcacık simidim geliyor. Durur muyum? Pastırma paketimi gizlice aralıyorum. İlk dilimin yarısını koparıp simidime katık ediyorum. Off! Mis! Mis! Çayımdan bir yudum alıyorum. Hımm! Leziz!.. O anda dünyanın en zengin insanı benmişim gibi hissediyorum. Gelene geçene bakıp en saftirik halimle gülümsüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder