galatasaray etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
galatasaray etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2013 Salı

Yaşamak Hatırlamaktır.



"Metin'in attığı gollerin neredeyse hiçbiri sıradan değildi. 
Hepsinin bir başkalığı, ayrı bir güzelliği olurdu. 
"Gol goldür"  deyip geçmezdik o yıllarda. 
Bizim için ancak güzel golün, 
Metin'in attığı gollere benzer gollerin bir anlamı vardı." 

Ülkü Tamer - Yaşamak Hatırlamaktır. 






14 Eylül 2012 Cuma

Hayvani Bilmeceler


1- 1940-70 yılları arasında Galatasaray tarihinin sembol figürlerinden olan, gelmiş geçmiş en büyük Galatasaray taraftarı Amigo Mehmet Şevki Güney'in lakabı nedir?



2-Alman Kralı II. Wilheim'in İstanbul'u ziyareti sırasında II.Abdülhamit'e armağan olarak getirilen, önce Yıldız Saray'ının bahçesine, sonra Lütfü Kırdar Salonu'nun önüne konulan, en son Kadıköy Altıyol'daki kızgın heykel, hangi hayvan figürüdür?




3- Derviş Zaim'in Tabutta Rövaşata filminin afişinde, başrol oyuncusunun kucağında hangi kuş vardır?





4- Hayvanlar ansiklopedisinde, dünyanın en hırsız, en cüretkar ve en güçlü canlılarından biri olarak tanıtılan, gelincik ailesinin en iri ve en kurnaz bireyi olarak sunulan, keçeleşmeyen ve donmayan bir kürke sahip olan, kürkü eskimolar tarafından kullanılan, merhamet dilemeyen, korku nedir bilmeyen, mutlaka kazanmak için dövüşen, avcıların nefret ettiği, çünkü kazaen öldürülen hayvanın eşinin avcının mutlaka kulubesini bastığı söylenen ama bir çok insanın bilmediği hayvanın adı nedir?





5- Güvendiğimiz birisi bizi hayal kırıklığına uğratırsa, hangi sözü söyleriz?





 CEVAPLAR-
1. cevap - Karıncaezmez Şevki
2. cevap - Boğa
3. cevap - Tavuskuşu
4. cevap - Volvarin
5. cevap - Dağ fare doğurdu. 
 
 

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Futbol Sevmeyen Erkeğin Vaziyetine Benzeyince...


Bak ne diyorum biliyor musun? Atilla Atalay'ın sevdiğim öyküsü Deliler Denizi'ndeki kahramanı sevmiyor ya futbolu, acaba  ben de o nedenle mi futbolla ilgilenmiyorum? Ne bileyim, şimdi gene maç var televizyonda... Gene milyonlarca göz ekranda... Şey, ben gene maçı değil de seyircileri düşünüyordum. Erkekler, ne buluyorlar acaba futbolda?

Atilla Atalay'ın Deliler Denizi adlı öyküsünü bilir misin? Ben var ya ölürüm o öykü için... Tamam... Duygularımı abartırım abartmasına.... Amaa... Şunu tüm samimiyetimle söylüyorum, Deliler Denizi'ni döne döne okumaktan usanmıyorum. Bak şimdi... Öykünün başında anlatıcı, nerede olduğunu tam hatırlamadığından söz eder. Bir masada birşeyler konuşulmaktadır. Diğerleri muhabbet etmekteyken anlatıcı nedense delireyazmaktadır. Hımm.. Masadaki arkadaşlarını düşününce... Herhalde futbol mevzuusunda konuşulmaktadır. Anlatıcı hiç sevmez futbolu. Bunun kötü bir huy olduğunu kabul etmektedir. Çünkü futbol sevmemek demek, diğerlerine göre hayattan hiç anlamamak demektir. Aslında çok istemektedir arkadaşları gibi futbolu sevmeyi, futbol hakkında muhabbet etmeyi ama beyninde birşeyler futbolu reddetmektedir. Aslında istemez mi sağ kanattan zarif fulelerle ilerleyip "al da at" dercesine bir ortaya kafa koyup fileleri dalgalandırmak... Neyse... Daha fazla öyküye dalmayayım. Bugün futbol hakkında yazma amacım ne biliyor musun? Futbol bana göre resmen erkek sporu. Oyuncuları erkek bir kere. Çok nadir futbolla ilgilenen kadınları saymazsak, seyircileri de erkek. Sanıyorum bu durumu en baştan kabul etmek gerek. Oysa demek ki bu öyküde anlatıldığı gibi futbol sevmeyen erkekler de var. Düşünsene, futbol tutkusu olan bu kadar çok erkek arasında futbolu sevmeyen bir erkeğin durumu ne zordur kim bilir? Zaten Atilla Atalay'ın Deliler Denizi öyküsü resmen bu duruma şahane bir göndermedir. Arkadaşları futbol geyiği yaparken, anlatıcı yanlarından kalkar, elbiseleriyle denize girer... Arkadaşları onu hiç farketmezler. Bu öykü mutlaka okunmalıdır. Denizle ilgili anlatımları şahanedir. Neyse... Anlatıcı öykünün sonunda masaya döner. Niye yaptığını bilmez ama arkadaşlarının yaptığı geyiği harlar. "Kezman'ı aldık ama, bence konulduğu yer önemli" der. "Günün birinde Fransayla maç alırsak ve Kezman gol atarsa başlık hazır. Kezman Paris'te. Hani eskiden öyle bir yerli bir film vardı Kezban Paris'te diye... Ha evet Hülya Koçyiğit oynuyordu." diye sözlerine devam eder. Var ya, arkadaşları hiç bir zaman bu kadar dikkatli onu dinlememişlerdir. Neyse... Gerisini boşver... Çok güzel bir öyküdür Deliler Denizi... Şimdi anlıyorsun değil mi ne demek istediğimi? Allah kimseyi futbol sevmeyen erkeğin haline düşürmesin... Neden? Sen hiç gepgece denize girdin mi? Dolunay şavkıyorken hem de... Girmiştir anlatıcı... O anda diğerleri futbol geyiği yapmaktadırlar. Anlatıcı denize girmiştir girmesine... İlginçtir... Hiçbirinin ruhu duymamıştır. 

Şu anda televizyonda Galatasaray - Fenerbahçe final  maçı, gökyüzünde ise şahane bir dolunay var. Şimdi ben gepgece denize gireceğim biliyor musun? Evet, gireceğim.  Ve gene hiç kimsenin ruhu duymayacak.

 

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Taraftarlığın Masum Ruhunu Sevmek...


Elimde 1990 basımı bir kitap var.  Kitabın bir bölümünde Oktay Akbal,  Otuzlu Yılların Çocuğu diye başlık atmış. Hayata dair düşüncelerini anlatıyor. Bir bakmış ki penceresinde Fenerbahçe bayrağı asılı... Evde kendisinden başka kimse yokmuş. Kim takmış bu bayrağı acaba diye merak ediyor. Sabahın erken saatleriymiş. Uyku sersemi kalkmış çayını içiyormuş. Sabah gazeteleri yedibuçukta gelirmiş. Gazetenin içinde bir de ne görsün? Sarı Lacivertli plastik bayrak yok muymuş? Ondan başka kimse bu bayrağı pencereye yapıştıramazmış tabii...  Anladın değil mi durumunu?  İnsan kimi zaman çocukluğuna döner ya... Yazar da anlaşılan çocukluğuna dönmüş. İlkokul günlerini hatırlıyor. Düşünebiliyor musun? Taaa 1930'lı yıllar. Dile kolay 80 yıl öncesi... Ne hoş! İlkokula giderken babası Fenerbahçe renklerini taşıyan bir forma bir de futbol topu almış. O zaman Fenerbahçe yine şampiyonmuş. Fenerbahçe'den başka, Galatasaray, Beşiktaş ön sıralardaymış. Vefa, İstanbulspor, Beykoz, Anadolu, Süleymaniye, Hilal de 30'lu yılların takımlarıymış. Ama en başta Fenerbahçe ve Galatasaray gelirmiş.  Daha sonra da Beşiktaş, Vefa, İstanbulspor...  1935 yılların günlerinde,  babası illa Galatasaray Lisesi'ne yazdırmak istemiş. Ama Oktay Akbal sırtında Sarı-Lacivet forması, elinde Fenerbahçe bayrağıyla, gitmem de gitmem diye direndikçe diretmiş.


Aradan yıllar geçmiş. Yıl 1989 olmuş. İşte bu yazıyı yazdığı o tarihte, 30'ların o çocuğu anlaşılan tekrar çıka gelmiş ve Fenerbahçe bayrağını astırmış çalışma odasının balkon kapısının camına... Sonra çekip gitmiş. Yoldan geçen arabalar "en büyük Fener başka büyük yok" diye yeri göğü inletiyorlarmış. "Bir insan hangi yaşta olursa olsun çocukluğunun, gençliğinin bir parçasını koruyabilir mi yılların karmaşasında?" diye kendi kendine soruyor. Eski günleri hatırlıyor. Fener'in gene birinci yerdeki zamanlarını... Ben bilmem... Zeki, Alaattin, Fikret'iyle olan Fenerbahçe dönemlerini.. 1989 da olan bitenlere, yoldaki gürültü ve klaksiyon seslerine anlam veremiyor. Çünkü onun çocukluğunda ve gençliğinde lig birincisi olan takımın taraftarları asla böyle yollara dökülmezlermiş.  Otomobiller, kamyonlar, minübüsler, otobüsler dolusu insan kent sokaklarını alt üst etmezlermiş. Yarım yüz yılda ne büyük değişme oldu diye düşünüyor. 30'ların çocuğu 89'ların coşkusuna şaşkınlıkla baktığını söylüyor. Üstelik artık takım tutmanın anlamsız olduğunu da düşünüyor. Çünkü 30'lı yıllarda Aslan Nihat vardı misal, Galatasaray'ın simgesiydi diyor. Zeki Rıza varmış, Fenerbahçe'nin değişmez kaptanıymış. Öyle 1989'lardaki gibi onlar para pul hesabı yapmazlarmış. Bugün Fenerli yarın Galatasaraylı, öteki gün Beşiktaş'lı olmazlarmış. Sırtlarına giydikleri formaları iki üç yılda değiştirmezlermiş. Böyle bir şeyi zaten akıllarına getirmez, eskaza gelse, onurlarına sürülmüş bir leke sayarlarmış. 


 !989 yılında "Çok şey değişti." diyor Oktay Akbal... 30'ların Fenerbahçeli çocuğun bunları zor da olsa  kabullendiğini düşünüyor. Ama zor alışmış ne yalan söyleyeyim... Elli yıldır Fenerbahçeliymiş.  Şampiyon da olsa, lig sonuncu da olsa Sarı-Lacivert'li olduğunu söylüyor. 89 yılında lig şampiyonu olan Fenerbahçe bayrağını odasının camına yapıştıran o uzak çocukluk günlerinde sanmış ya kendini bir an... Sonra zamanın acı oyununu sezivermiş tabii.. Ama bu yazıyı yazarken gene bayrak camda duruyormuş. Çıkarmamış. O, 30'ların çocuğunun, o, bir anda canlanıp bugünlere koşuveren Fenerbahçe formalı çocuğun bayrağı bir kaç gün daha penceresinin önünde asılsın istiyor. Çok sevdim bu yazıyı.


Sorarsan bana lafta Kocaelispor'u tutuyorum. Kocaelispor'un adı  kaldı mı? Ben takımımın son durumlarına çok üzülüyorum. Futbol'dan ne anlıyorsun diye sorsan bana...  Futbol'un F'sinden anlamıyorum. Ben taraftarlığın sadece, sanırım  çocuksu, masum ruhunu seviyorum.


6 Kasım 2010 Cumartesi

Hayvani Bilmeceler


1- 1940-70 yılları arasında Galatasaray tarihinin sembol figürlerinden olan, gelmiş geçmiş en büyük Galatasaray taraftarı Amigo Mehmet Şevki Güney'in lakabı nedir?

2-Alman Kralı II. Wilheim'in İstanbul'u ziyareti sırasında II.Abdülhamit'e armağan olarak getirilen, önce Yıldız Saray'ının bahçesine, sonra Lütfü Kırdar Salonu'nun önüne konulan, en son Kadıköy Altıyol'daki kızgın heykel, hangi hayvan figürüdür?


3- Derviş Zaim'in Tabutta Rövaşata filminin afişinde, başrol oyuncusunun kucağında hangi kuş vardır?


4- Hayvanlar ansiklopedisinde, dünyanın en hırsız, en cüretkar ve en güçlü canlılarından biri olarak tanıtılan, gelincik ailesinin en iri ve en kurnaz bireyi olarak sunulan, keçeleşmeyen ve donmayan bir kürke sahip olan, kürkü eskimolar tarafından kullanılan, merhamet dilemeyen, korku nedir bilmeyen, mutlaka kazanmak için dövüşen, avcıların nefret ettiği, çünkü kazaen öldürülen hayvanın eşinin avcının mutlaka kulubesini bastığı söylenen ama bir çok insanın bilmediği hayvanın adı nedir?


5- Güvendiğimiz birisi bizi hayal kırıklığına uğratırsa, hangi sözü söyleriz?


 CEVAPLAR-
1. cevap - Karıncaezmez Şevki
2. cevap - Boğa
3. cevap - Tavuskuşu
4. cevap - Volvarin
5. cevap - Dağ fare doğurdu.