hayatın anlamı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayatın anlamı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2013 Salı

kahve molası - yarın yapılacak işler -1-


hayatın anlamı aranacak, 
meşgul çıksa da, yılınmayacak, tekrar ve tekrar aranacak, ödemeli



  Cümleler- Metin Üstündağ /Denemeyenler
Film Karesi -  Jean Seberg / Serseri Aşıklar

19 Nisan 2012 Perşembe

Kahve Molası / Hissediyorum, Öyleyse Özgürüm.


Masumiyet Müzesi'nin  açılışına az vakit kaldı.  Kendi içimde kurduğum hayal dünyamda, benim için yine, yeni, yeniden heyecanlı bir serüven başladı. Masumiyet Müzesi adlı roman şimdi gene sabah akşam elimde... En baştan tekrar okuyorum. Oysa pek romancı değil, hakikisinden öyküsever biriyim. Romanlara mesafeli olduğumu söyleyebilirim. Her roman, aklımı alıp cümleleri peşisıra sürükleyemez beni. Koskocaman kitaba hürmetimden, yarıda kesip, okumayı bırakmak istemem. Bu sefer sıkar tabii. Okumaktan çıkar, eziyet eder. Kitapla bu türden sevimsiz bir ilişki yaşamayı pek arzu etmem. Roman konusunda seçici olmam gerekir. Ayrıca kitapları tüketim nesnesi olarak görmek de hoşuma gitmez. Okuyayım, bitireyim, kitaplığın rafını süslesin, diyemem. Kitapla sürekli, uzun yıllar sürecek arkadaşlığım olsun isterim. Öykülerle ilişkim rahattır. Öyküler teklifsiz, çatkapı kahve içmeye gidiverdiğim arkadaşlarım gibidirler. Öykünün kardeşi şiir de öyledir. İki arada bir derede bile olsa denk getiriveririm. İkisiyle çabucacık hasret gideririm. Ben sevdiğim öyküleri ve şiirleri tekrar tekrar okumayı severim. Hatta bazı öyküleri ve şiirleri  sahiden çok özlerim.  Roman ise... Bana göre roman okumak daha özeldir. Havalıdır roman. Emek ister. Sadece kendisine ayrılacak vakit ister. Her romanı okumaya girişemem bu yüzden. Ama ne yalan söyleyeyim, sevdiğim romanların hakkını tam veriririm. Bazı romanlar vardır ki... Of, hayatın anlamını çözecek tılsımı yakalayacakmışım hazzı verdikleri için  okumayı nasıl ağırdan alırım anlatamam.  Keyfini çıkartmak için kendime özel okuma törenleri düzenlerim. Güzel bir rüyadan uyanmak istemeyen biri gibi  asla bitsin istemem. Roman okumayı şölene çeviririm. Cümlelerinin ritminde, resmen  kelimeleriyle dans ettiğimi hissederim. Sayfalarından tılsım geçirip, başımı döndüren romanlar vardır.  Ve  okuruyla oyun oynayan  yazarların romanlarını acayip severim.


Masumiyet Müzesi'nin açılacağını duyduğumda, abartmayı seven bünyemle, bizzat ben, bağıra çağıra bu haberi herkese duyurmak istedim. Çevremden beklediğim tepkileri alamadım tabii... Bir romanın müzesi niye olsun, böyle bir müzeye insanlar neden ihtiyaç duysun, dediler. Ne fena! Böyle düşündükleri için üzüldüm. Sana bir şey söyleyeyim mi, benim gibi heyecan ve coşku duymadıkları için sadece üzülmediğimi, aslında için için onlara acıdığımı bile söyleyebilirim. Oysa pek çok kişinin bu abartılı buldukları heyecanlarım yüzünden bana acıdıklarına eminim:) Onu bunu bilmem...  Masumiyet Müzesi'nin iyi bir okuru olarak, müzenin açılacağı haberini duyduğumdan beri, pek çok insanın hayallerinin alamayacağı hoş bir serüven içerisine girdim.  Masumiyet Müzesi 28 Nisan'da açılıyor. Bu, başkaları için herhangi bir gün olabilir. Oysa bana göre anlamlı. Çünkü 28 Nisan, romanın kahramanları Füsun ile Kemal'in yıllardan sonra ilk kez karşılaştıkları gündür. Demek Orhan Pamuk,  müze açılış günü için, bu tarihi uygun görmüş. Ne hoş! Ben romanda bellediğim başka bir özellikli tarihte müzeyi gezmeye niyet ettim. Kısmetse, o gün erkenden gidip Masumiyet Müzesi'ni gezeceğim. Şimdilik düşüncelerimi anlatmayı burada keseceğim.   Şimdi Masumiyet Müzesi'nden bir kaç paragrafı buraya geçireceğim...


'Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez. Bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını 'şimdi' yaşadıklarını içtenlikle (ve sık sık) düşünebilir ya da söyleyebilirler belki, ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar. Çünkü özellikle gençliğinde, hiç kimse bundan sonra her şeyin daha kötü olduğunu düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi, insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur. 

Ama hayatımızın, tıpkı bir roman gibi artık son şeklini aldığını hissettiğimiz günlerde, en mutlu anımızın hangisi olduğunu benim şimdi yaptığım gibi hissedip seçebiliriz. Yaşadığımız bütün anlar içerisinde neden bu anı seçtiğimizi açıklamak da, kendi hikayemizi bir roman gibi yeniden anlatmayı gerektirir elbette. Ama en mutlu anı işaret ettiğimizde, onun çoktan geçmişte kaldığını, bir daha gelmeyeceğini, bu yüzden bize acı verdiğini de biliriz. Bu acıyı dayanılabilir kılan tek şey, o altın andan kalma bir eşyaya sahip olmaktır. Mutlu anlardan geriye kalan eşyalar, o anların hatıralarını, renklerini, dokunma ve görme zevklerini bize o mutluluğu yaşatan kişilerden çok daha sadakatle saklarlar.

..................

Medeniyetler ve müzeler konusundan biraz haberdar olan herkes, dünyaya hükmeden Batı Medeniyeti'nin bütün bilgisinin arkasında müzelerin yattığını ve bu müzeleri yapan hakiki kolleksiyoncuların ilk parçalarını toplarken, çoğu zaman yaptıkları şeyin nereye varacağını hiç düşünmediklerini bilir. Bu hakiki ilk kolleksiyoncular daha sonra sergilenip, sınıflanıp katologları yapılacak büyük kolleksiyoncuların ilk parçaları ellerine geçtiği zaman onları çoğunlukla hiç fark etmemişlerdir bile. '

Heyyy, öncelikle kitabı okuyanlar bilecektir, Füsun'un ilk kaybolan eşyasını, küpesini çok merak ediyorum. Sonraaa... Bir tablo olmalı Masumiyet Müzesi'nde...  Çok merak ediyorum... Ben o tabloda resmedilen manzaraya baktığımda, Kemal'in Füsun'u kıskandığı o anı bakalım hissedebilecek miyim? Romanla ilişkili o kadar merak ettiğim şey var ki... Of, Masumiyet Müzesi beni nasıl heyecanlandırıyor anlatamam... Galiba ben gidip  Masumiyet Müzesi'ni görmeyi değil, sevdiğim romanı müzede seyredebilme ihtimalinin ruhuma yansıyan coşkusunu hissetmeyi seviyorum. Haybeye söylemiş olamazlar değil mi....   'Hissediyorum, öyleyse özgürüm.'