sevdiğim müzikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sevdiğim müzikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Eylül 2011 Cuma

Ve Müzik Ve Kitap Ve Sevinmek



Bilgisayarımdaki ses İspanyolca bir şarkı söylüyor.  Anlamıyorum. İlla anlamam gerekmiyor diye düşünüyorum. Besame Mucho… Şarkıcı kendi tarzıyla söylüyor. Hoşlanıyorum. Kimbilir ne anlama geliyor? Bilmiyorum. Andrea Bocelli’nin sesinden müzik dinlemeyi seviyorum. Önümdeki pencere açık. Tatlı tatlı esen ılık son yaz rüzgârı tülü sanki melodinin ritminde dalgalandırıyor.  Müzik anlamadığım şarkı sözleriyle kulağımdan  yüreğime doğru süzüldü. Başımı döndürüyor. Dinledikçe bu müzik, şu anda yaşadığım coğrafyadan bambaşka bir yere geçivermenin heyecanını içime dolduruyor. Seviniyorum.

Çalışma masamın üzerindeki kitapların kapak resimlerine bakıyorum. “Zarfa değil mazrufa bak” diyenlerden değilim.  Küçümseneceğimi bilsem bile suçluluk duymuyorum. Ne yapayım? Okumayı sevdiğimden beri güzel kabı olan kitaplara düşkünüm. Kitapçılarda kitaplardan önce kaplarını seyrediyorum. Bazıları o kadar çekici ki! Dokumak  istiyorum. Tutamıyorum kendimi… Elime alıyorum. Bilmediğim bir yüz gibi… Özenle hazırlanmış bir kitap kabı  yeni insanlar tanıyacağımı müjdeliyor… Seviniyorum.
 
Bu hafta benim için deneme kitapları şenliği oldu. Kitaplığı düzenlemeye çalışırken ne kadar çok deneme kitabımın olduğunu farkettim. Edebiyat öncelikle  roman, öykü, şiir kitaplarını  akla getiriyor.  Ben öykücüyüm. Her türlü öykü kitabına gönül kapım sonuna kadar açık. Farklı yazarların öykülerini okumak, yeni öykü tatlarını keşfetmek beni cezbediyor. Şiir kitaplarını okumayı çok seviyorum. Büyüleyici bir dünya o… Hâlis edebiyat lezzeti veriyor. Roman ise edebiyatın daima temkinli araladığım bir alanı olmuştur. Romanı ziyadesiyle önemsiyorum. Gerçek romanın dehşet haz verdiğini çok iyi biliyorum. Bilmediğim her romana dalamam. Romanda seçiciyim.  Ama deneme kitaplarına var ya… Bayılırım. Kısmetime ne denk gelirse diyerek, kendimi bahtımın rüzgârına bırakabilirim. Deneme kitaplarında düşünmeden daldan dala konabilirim. Her türlü deneme kitabından bal alabilirim. Hercaiyim. Dün kitaplarımı toparlarken  Enis Batur’a ait kitaplarımın fazlalığı şaşırttı beni. Bencileyin birine Enis Batur’un yazdıkları anlaşılmaz hatta ulaşılmaz gelmeliydi. Galiba elime bir deneme kitabını aldığımda, Enis Batur’un birinci ligin en büyük takımının en mâhir oyuncularından biri olduğunu peşinen kabul ediyorum. Ben ise karşısında dostluk maçı yapan iyi bir Anadolu takımının çaylak, hevesli bir oyuncusu gibiyim. İtiraf etmeliyim ki sahada feci çalımlar atıyor bana. Feleğimi şaşırtıyor. Gene de onunla paslaşmayı seviyorum. Her yeni kitabını okuduğumda çalımlarını daha kolay aştığımı, paslaşmayı geliştirdiğimi hissediyorum. Seviniyorum.

Müzik, edebiyat… Yani sanat…  Herkes sanatçı olamaz. Kabul ediyorum. Sanat yapmak elimden gelmiyor. Gene de sanattan haz aldığımı bilmek, sanat sayesinde duygularımın  sonsuz muhtelifliğini sezmek  insanlaştığımı düşündürüyor. Seviniyorum.

28 Ağustos 2011 Pazar

Bayıldığım Müzikler - Bob Dylan - Yılgınlar Sokağı - Desolation Row



Asılanların kartpostallarını satıyorlar
boyuyorlar kahverengiye pasaportları
denizcilerle dolu güzellik salonu
sirk geldi şehire
kör komisyoncu geliyor işte
transa sokmuşlar
tek elinden trapezciye bağlı, diğeri cebinde
ayaklananlar tedirgin
kalacak bir yere ihtiyaçları var
 hanımefendi ve ben bakarken yılgınlar sokağından


 
cinderella'nın işi öyle kolay görünüyor ki
" anlamak için birini sert biri gerek " gülümsüyor
ve ellerini arka ceplerine sokuyor
tıpkı bette davis gibi
ve romeo geliyor, inleyip duruyor
" sen bana aitsin sanırım "
biri şöyle diyor: " yanlış yerdesin dostum " 
" çekip gitsen iyi olur "
ambulanslar gittikten sonra
duyulan tek ses
cinderella 'nın süpürgesi
süpürüyor yılgınlar sokağını


görünmez oldu ay
yıldızlar başladı saklanmaya
falcı kadın her şeyi içeri kaldırmaya başladı
 habil ve kabil dışında
ve notr dame' ın kamburu
sevişiyor herkes
ya da bekliyor yağmuru
ve o sevecen insan, giyiniyor
şov için hazırlanıyor
karnavala gidecek bu gece
yılgınlar sokağına

  ophelia pencerenin altında
onun için oyle çok korkuyorum ki
yirmibirinci yaşgününde
daha şimdiden yaşlı bir kadın gibi
ölüm çok romantik, tabi ona göre
demirden bir yelek giyiyor
mesleği dini, günahıysa cansızlığı
ve gözleri
nuh 'un devasa gökkuşağında
dikilmiş durumda
vakit geçiriyor göz atarak
yılgınlar sokağına

  einstein robin hood kılığında
geçmişi bir sandıkta kilitli, bir saat önce de bu yoldan geçti
arkadaşı bir kıskanç keşiş
öyle korkak görünüyordu ki
bir sigara otlanırken
yağmur borularını koklayarak
sonra da alfabeyi okuyarak gitti
ona dönüp bakmak aklına gelmez şimdi
yalnız bir zamanlar keman çalarak şöhret olmuştu
yılgınlar sokağında

dr. pislik bütün dünyasını saklıyor
deri bir kap içinde
tüm cinsiyetsiz hastaları
onu uçurmaya çalışıyor
hemşiresi ezik bir tip
siyanür deliğinden sorumlu
bir yanda da kartları tutuyor
üzerinde " ruhuma acıyın " yazan 
hepsi birden düdüklerini çalıyor
seslerini duyabilirsin
kafanı yeterince uzatabilirsen
yılgınlar sokağından





sokağın karşı tarafında perdeleri çivilemişler
şölene hazırlık var. operadaki hayalet
bir rahibin mükemmel imgesi
kazanova 'yı kaşıkla besliyor
kendine güveni artsın diye
sonra öldürecekler onu özgüveniyle
sözcüklerle zehirleyip
sıska kızlar bağıran hayaletlerin seslerini duyuyor
" hemen uzaklaşın buradan, yoksa bilmiyor musunuz?
kazanova cezalandırılıyor.
gittiği için yılgınlar sokağına. "


 


ajanlar geceyarısı
tüm insan üstü tayfayla birlikte
herkesi toplamaya başlıyor
kendilerinden çok şey bilen
onları fabrikaya getiriyorlar
omuzlara kalp krizi makinasının bağlandığı
sonra sigortacılar 
gazyağı getiriyorlar kalelerden
kontrol eden kimse kaçmasın diye
yılgınlar sokağından


 övgülerin hepsi nero 'nun neptün 'üne
sabah erken yola çıkıyor titanic
herkes haykırıyor " kimin tarafındasın? "
ezra pound ve t.s. eliot
kaptan köşkünde dövüşüyorlar
kalipsocular gülümserken
ve balıkçılar çiçek uzatıyorlar
denizin vahşi pençeleri arasında
güzel deniz kızlarının gelip geçtiği
hatta kimsenin de üzerinde pek düşünmesi gerekmediği
yılgınlar sokağı hakkında

  evet dün aldım mektubunu
nasılsın diye sorduğun zaman
şaka mıydı bu?
o sözünü ettiğin insanlar
evet tanıyorum, ama pek tekin değildir onlar
yüzlerini tekrar düzenlemem gerekti
sonra da yeni birer ad verdim hepsine
şu sıralar pek iyi okuyamıyorum
bana mektup gönderme artık
eğer onları postalamayacaksan
yılgınlar sokağından



NOT: Şarkının Türkçe çevirisini Mr. Tambourine Man'ın bloğundan aşırdım. Of, Bob Dylan'ın Mr. Tambourine Man şarkısını da ne severim:)


19 Ağustos 2011 Cuma

Sevdiğim Müzikler -Simon & Ganfunkel - I'm A Rock



Bir kış günü
Koyu karanlık bir aralık ayında
Yalnızım;
Pencereden sokağı izliyorum
Ve karın sessizce oluşturduğu örtüyü.



Aşktan hiç söz açma
Bir zamanlar duymuştum bu kelimeyi
Belleğimde uyuyor şimdi
Ve ölmüş olan bu duyguları canlandırmayacağım
Hiç aşık olmasaydım
hiç ağlamayacaktım.



Nasılsa kitaplarım var;
Ve beni koruyacak olan şiirlerim
Zırhımın arkasına çekildim,
odamda gizleniyorum, rahimde güvendeyim.
Kimseye çatmam
Ve kimse dokunmaz bana.


Ben bir kayayım, ben bir adayım.
Ve bir kaya hiç acı hissetmez
Ve bir ada hiç ağlamaz.
  

16 Ağustos 2011 Salı

"Elvis'ten Önce Hiçbir Şey Yoktu"



"John Lennon bir zamanlar, “Elvis’den önce hiçbir şey yoktu!” demişti. Gerçekten de Lennon’ın bu beş sözcüğü, Elvis Presley’in müziğe, Amerikan tarzı hayata olan etkilerini çok iyi özetliyordu. Tüm dünyada sadece ilk adıyla tanınan ender sanatçılardan olan Elvis, 20. Yüzyıl müziğinin ve popüler kültürün en önemli simgelerinden biri."

Elvis Presley 34 yıl önce bugün dünyamıza gözlerini kapatmış.  Anısına ben yazı yazmadım da beğendiğim bir yazının ilk paragrafını aşırdım.  Devamını Ters Ninja' dan okuyanızı öneririm.  Hemen bir şarkısını  ekleyivereyim...


15 Ağustos 2011 Pazartesi

Dinleyesim Geldi... Sen Ve Ben Değirmenlere Karşı...


Şebnem Ferah Söylüyor... Değirmenlere Karşı
 
 
 Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahta boşluğa
Saatler çalışır izinsiz hep bir sonraya,
Resimler sarı güneşsizlikten, duygular değişir
Dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına
Ve sen ben, değirmenlere karşı 
Bile bile birer yitik
Savaşçı,
Akarız dereler gibi denizlere, belki de en güzeli böyle...
Uçurma uçar sözlüğümden, geri gelmeyecek bir kuş
Yaşanmamış kırıntılar sadece bir düş.