18 Ekim 2009 Pazar
Belki Şehre Bir Film Gelir,İklim Değişir Akdeniz Olur, Gülümse...
16 Ekim 2009 Cuma
Boğazın Suları Çekildiği Zaman
Bilmiyorum. Bildiğim yazarın dediğine göre yakın zamanda, bir zamanlar Boğaz dediğimiz cennet yer, zifiri bir bataklığa dönüşecek. Hele sıcak bir yaz sonunda bu bataklık, yer yer kuruyup çamurlaşacak. Hatta binlerce geniş borulardan şelaleler gibi gürül gürül akan lağımların suladığı yamaçlarda, belki otlar ve papatyalar yeşerecek. Aman Allah’ım! Ya Kız Kulesi? Peki, benim sevgili Kız Kulem ne olacak? Kız Kulesi ise, bu derin ve vahşi vadide, bir tepenin üstünde korkutucu gerçek bir kule gibi yükselecek! Olabilir mi bütün bunlar?
15 Ekim 2009 Perşembe
Kara Kitap'ı Özledim.
14 Ekim 2009 Çarşamba
Gene Yüksek Sadakat Vaziyetleri
Bir gün araba kullanırken radyoda "Ben Seni Arayamam" şarkılarını dinleyince kim olduklarını merak etmiştim. Gruplarına verdikleri isim de hoşuma gitmişti. "Yüksek Sadakat". Sonra müzik cd lerini aldım. Hem şarkılarının müptelası oldum hem de grubun takipçisi oldum. Yüksek Sadakat grup üyelerinin müziğe bağlılıklarını ifade ediyordu. "Yaşadığımız hiçbir zorluk, önümüze çıkan hiçbir engel bizi müzikten ayıramadı, sadığız ona yani " diyorlardı. Müzik tarzlarının Türk rock olduğunu düşünüyorlardı.
"Bak benden arta kalan Biraz kül biraz duman Ne kadar istesem de Ben seni arayamam Ruhum rüyaya dalmış Dünya uzak, gerçek yavan Sanki bir yok bir de varmış Ben seni arayamam Keşke yanımda olsaydın Kolay olurdu o zaman Ben sussam sen anlatsaydın Yorulunca uyusaydın Kolay mı sanıyorsun Kolaysa yan o zaman Yağmurum ol in üstüme Ben böyle yaşayamam Halimi görüyorsun Bir şeyler yap o zaman Sebebim var biliyorsun Ben seni arayamam "
"Dünya döner bir gün daha Yeryüzünde aşk durdukça Gece erken inse bile korkma O hep seninle kaldıkça Biliyorsun gitmem gerek Yollar bitmez düşünerek İster sonuç de istersen sebep Bu düğümü çözmem gerek Belki sana yazarım uğradığım bir şehirden Renkli bir kart atarım Mekke yada Kudüs'ten Sonra bir gün cıkarım sen artık dönmez derken Bir şarkı fısıldarım kulağına gün batarken."
13 Ekim 2009 Salı
Memleketim Yazarlarının Kitaplarından İlk Cümle Seçmecesi
Orhan Pamuk / Yeni Hayat
"Ne kadar çok sevdim seyahat etmeyi."
Atilla Dorsay / Bir Kıtadan Öbürüne Yaşam ve Ölüm Kentleri
Çikolata Cimrisiyim!
11 Ekim 2009 Pazar
"Ah Kelimeler, İsimler ve Onlara İnanmanın Saadeti..."
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
9 Ekim 2009 Cuma
Edebiyat Aşk Değil de Ne?
Rose! Okadar romantik ki döküntüleri bile gül şeklinde!.. Hahha!Neyse iyileşti şimdi çok şükür!...
Gene bir kaçamak yaptık ya kardeşimle… Önce bir kafeye gittik. Kahvelerimizi sipariş ettik. Şöyle koltuklarımıza rahatça yerleştik. Yaslandık arkamıza. "Bu akşam konumuz edebiyatımızda aşk olsun! Ne dersin?” dedik göz kırparak birbirimize. Kahvelerimiz geldi. Şöyle bir kahveleri kokladık çektik içimize. Sonra fincanların uçlarını birbirine değdirdik “Aşk olsun!” diye bağırdık çevreyi umursamadan gene ve başladık muhabbetimize…
“Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu, ağlardım Beni sevmiyordun, bilirdim Bir sevdiğin vardı, duyardım Çöp gibi bir oğlan, ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu, ağlardım !" ”
Üçüncü Şahsın Şiiri adlı muhteşem şiirin ezberimizdeki ilk mısralarını aşkla seslendirdik…
Kardeşimi bıraktım evine... Araba kullanırken devam ettim şiire:
"Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi öterdi Bir rüzgar aklımı alırdı Sessizce bir cigara yakardın Kirpiklerini eğerdin bakardın Üşürdüm içim ürperirdi Felaketim olurdu,ağlardım! " Bu kadarı kalmış ezberimde...
Edebiyat AŞK değil de ne?
8 Ekim 2009 Perşembe
Ben Sana Mecburum
BEN SANA MECBURUM
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Belki Haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin..
ATTİLA İLHAN
(Ekim 2005'de yitirdiğimiz büyük şairin anısına...)
6 Ekim 2009 Salı
Şu Ahir Ömrümde Kaç Kuş İsmi Öğrenebildim Ki?
Yazara göre sonbaharda bulutlar turunç renklidir. Sonbaharda yapraklar konuşur. Lodoslu İstanbul denizi ne baş döndürücü şeydir! Bir lodoslu günde vapura atlayıp Adalara gidip gelir Sait Faik. Akşamüstü bazen Köprü´nün ortasında durup Sultan Selim´in arkasındaki bulutlarda kırmızı rengin oyunlarını seyreder.
(atmaca)



Ama bıldırcın! Bıldırcın, bizim göklerimizin muhacir kuşudur der Sait Faik. Bıldırcını sevdiği, bıldırcına yakın olduğu kadar, ne baharın müjdecisi, dostumuz, âdeta köylümüz gibi olan kırlangıçları; ne de o kızıl gagası, muhteşem kanatları, ince uzun, sırım gibi bacaklarıyla leyleği, bıldırcına tercih eder.
Şimdi sonbaharın tam ortasındayız ya hani. Ekim! Fark ediyor muyuz dünyayı? Kuşları? Kaç kuş ismi biliyoruz ki? Kaç kuşu bilip tanıyoruz ki? Bıldırcın! Bizim göklerimizin muhacir kuşu! Neredesin?
2 Ekim 2009 Cuma
Farklı Bir Körlük Vaziyeti Daha...
"Bu kitabın sonunu sakın kimseye söyleme! Eğer söylemezsen kitap sana büyük iyilikler yapacak... Öncelikle başkalarının bilmemesi gereken, sadece senin bilebileceğin şeyleri söylemediğin için seni koruyacak." Kitabın beni korumasını isterim. Üzgünüm. Heyecanla okuyacağın kitabın sonunu asla sana söyleyemem. Bir dakika! Yoksa... Acaba ben körlüğümün farkında değil miyim? Ya da bu kitabı okuduğumda tangonun her kıvrak adımında bir körlüğe mi mahkum oldum? Aynalar... Aynalarda mı farkediliyoruz yoksa? Aman Tanrım! Olabilir mi? Kitabı okuyunca... Kafam karıştı vallaha! Emin değilim... Bilmiyorum ki! Aynaya bakacağım az sonra!