18 Kasım 2013 Pazartesi

kahve molası - seni seviyorum


- seni seviyorum
- ne bu.. yeni mi piyasaya çıktı,
almadım, okumadım, seyretmedim,
dinlemedim, çok mu güzel

 
- seni seviyorum
- hayır, izin vermiyorum.. bugün beni seven
yarın kediyi, köpeği, otu böceği de sever..
hayır olmaz, ben ciddi bir insanım





- seni seviyorum
- iyi güzel de, bu ne'ye cevap olacak, neyi çözecek ki şimdi


- seni seviyorum
- fakat, uzaktan değil mi.. valla en güzeli






- seni seviyorum
- hadi ya, çok ilginç, ee sonra, devam et


- seni seviyorum
- ne diyiyim, allah işini rast getirsin.. allah akıl fikir versin





 - seni seviyorum
- ben de senin beni sevişini seviyorum


- seni seviyorum
- üzülme, zamanla geçer





- seni seviyorum
- beni bu işlere karıştırma ne olur



- seni seviyorum
- neden.. bende benim bilmediğim
müthiş bir şeyler mi gördün





 - seni seviyorum
- sen aşmışsın arkadaş, ben artık ne desem boş

 - seni seviyorum
- güzel.. peki başka çeşidin veya şuben var mı





- seni seviyorum
-bu dünyaya, bu hayata, bu zamana,
bu insanlara rağmen, hem de ha..
bravo sana, binlerce kez bravo


- seni seviyorum 
 - herkes bir öteki'nin kıyamet günüy'ken
nasıl beceriyorsun bunu peki




- seni seviyorum 
 - ya da başka bir deyişle, kendini mecnun beni de leyla
sanıyorsun, veya sanmak istiyorsun, öyle mi


- seni seviyorum 
 - durumdan vazife çıkarıyorum
ve ben de seni seviyorum




- seni seviyorum 
 - sevme, büyüklerimiz ne der sonra

  
- seni seviyorum 
 - ben de seni seviyorum.. e, şimdi ne olacak peki


 

not : metin ustundag in cumleleriyle, muhtelif film karelerini eslestirdim.

17 Kasım 2013 Pazar

Yerçekimi'nden Yalnız Bir Opera'ya Yolculuk...


Astrobiyoloji  evrende yaşam olup olmadığını inceleyen bilim. Astrobiyoloji benim gibi hayalperest bir bünyeyi kışkırtan bilimlerden en önemlisi. Düşünsene.. Bizim şu anda bildiklerimizi geçmişte yaşayanlar tahmin edebilir miydi? Dünyanın tepsi gibi olduğunu düşünenler yuvarlaktır diyenlere inanmışlar mıydı? Nerdeee? Neyse.. Bu geniş bir mevzu.. Girmek istemiyorum derinlemesine.. Benim söylemek istediğim ise... 

Bak şimdi... Yerçekimi adlı bilim kurgu filmi seyrediyordum tamam mı?  İki astronot uzay boşluğundalar... Biliyorsun, günümüzde artık kabullendiğimiz durumlar. Uzay teleskopundaki arızayı onarmaktalar.  Muhabbetler ilerledikçe anlıyoruz ki, aslında iki yalnız ruh, iki kaybeden insan uzaydaki işleri sebebiyle rastlaşmışlar. Bir ara kadın kahramanın bağlantısı kopuyor. Uzay sonsuzluğunda ordan oraya savruluyor.  Hiç korkutmadı bu durum beni biliyor musun? O kadın astronotun  o anki durumunda olmak istedim.



Düşünsene... Binlerce yıldır yapılan keşiflerle neler bulmuş bilim insanları... Kimbilir bilmediğimiz daha neler neler var? Of! Bunları düşünmek bile ne kadar heyecan verici. Mesela düşünsene Güneş'ten dünyamıza ışık sekiz dakikada geliyormuş. Bu bizim güneşimiz... Evrende yüz milyar kadar galaksi, her birinde de yüz milyar yıldız var. Bir o kadar da gezegen olmalı. Bu kadar sayı insanın başını döndürüyor. Hatta bilmediğimiz başka canlılar neden olmasın ki?

İşte  filmi bu düşüncelerle seyrederken... Kadın astronot ve ben, aynı yeryüzündeki insan hâlleri gibi, hâlden hâle girerken... Carl Sagan'ın Kosmos adlı kitabında okuduklarım aklıma geldi. Bazı yıldızların, misal, Güneş'in  tek başına olduğunu düşündüm. Oysa çoğu yıldızların grup halinde kalabalık halde olduklarını... Sonra aslında sistemlerin çift olduğunu, iki yıldızın birinin yörüngesinde dolaştığını... Bazı genç yıldızların parlayarak göründüklerini, bazılarının kararsızca yanıp söndüklerini... Kimisinin çılgınca, edalı edalı dönüp durduklarını düşünce sözgelimi... Mavi yıldızların genç ve kızgın, sarı yıldızların ise orta yaşlı, kırmızı yıldızların ise çok yaşlı ve ölgün olduklarını... Bazı çift olması gereken yıldızların, birbirlerinin öylesine yakınından gelip geçtiğini ama gelip geçerken aralarında kalan toz bulutundan birbirlerini görmeyi beceremediklerini düşünce..Aynı insanlar gibi değil mi vaziyetleri... Hah işte... Tam burada.. Murathan Mungan'ın Yalnız  Bir Opera adlı uzun şiirinin şu dizeleri aklıma geldi birden...


Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biliyorum ne ilgisi var seyrettiğin filmle bu şiirin diyeceksin... Ne bileyim? İnsan nerede ve niye; aklından neler gelecek bilemiyor ki... Hafıza tuhaf bir kutu... Şaşırtıyor insanı... Zaten bu şiirin sonuna doğru Murathan Mungan'da şöyle diyor:

"Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?"

Şiirin ilerisinde gene yıldızlı dizelerle devam ediyor:



"ipek yollarında kuzey yıldızı
aşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerde
ya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
gözlerim
aşkın kuzey yıldızıdır bu
yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
ilerlerim
zamanla anlarsın bu bir yanılsama
ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
yeniden yollara düşerler
düşerim
bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
yaşamsa yerli yerinde
yerli yerinde her şey

şimdi her şey doludizgin ve çoğul
şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yeniden
yüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden

Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren" İşte şiir böyle bitiyor.

Ne kadar çok olmuş Murathan Mungan'ın bu şahane şiirini düşünmeyeli. Hatırlamak iyi geldi. Aslında bu şiir çook uzun tabii.. Bu dizeler aynı gökyüzündeki yıldızlar gibi toz bulutuna karışmayıp yüreğime takılan bölümleri...  Bir kez daha anladım. Yıldızların hayatı da aynı bizler gibi. Kimimiz  bir Güneş gibi yalnızız... Kimilerimiz grup halinde kalabalık... Kimi kararsız, mutsuz... Kimimiz çılgın, edalı, huzursuz... Kimimiz, aslında ruhlarımız denkken, yan yana geçsek bile aramızda kalan toz bulutundan birbirimizi görmeyi beceremeyen... Kimimiz ise, bir sebeple sersemleterek çarpışan, nasıl denir,? Tesadüfen... Haydi bakalım, görüyor musun? Bu yazıya başladığımda nerdeydim, şimdi nerdeyim? Ne diyebilirim ki başka... "Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren."