18 Ekim 2020 Pazar

Üç Duman Bir Yeni Türkü ile Yeniden Başlamak...


İşi eve taşıyıp, mütemadiyen evde vakit geçirmeye başlayınca, 
ihmal ettiğim ukulelemin tozlarını sildim.  Ekran başına geçtim. 
Daha önce çalışmadığım şarkıların izini sürmeye koyuldum ki... 
O ne? Yaşasın!


Hoş bir video serisine denk geldim. 
Baksanıza linki burada... 
Şahane!




Üç Duman bir Yeni Türkü şarkısı ile yeniden ukulele çalmaya başladım.
Bu şarkılarla tekrar başlamak nasıl  duygulandırdı, coşturdu,  
nasıl tozumu silkeledi anlatamam. 


Özenle hazırladığı şarkıları, içtenlikle,  yumuşacık, sabırla öğreten
  Ukulelemitto'!ya çok teşekkür ederim.


12 Ekim 2020 Pazartesi

"Kuşlar, Her Baharda Gelirler Ama, Sonbaharda Göçerler... Sakın Sen Kuşlara Uymaaa! "


Covid'le birlikte yaşantım epeyce değişti. Temkinliyim, umutluyum, yeni dünya düzenim için heyecanlıyım.

Ofisçe hepimiz  Mart başından bu yana evlerimizden çalışıyoruz.  Şimdi parmakla saydım.  Çok acayip... Tamı tamına  sekiz ay olmuş. Doğrusu oldum bittim hayalim evden çalışmaktı.  Bizim ofisin kızları ilk aylar evden çalışmayı cazip görmediler. Lakin ay be ay alıştılar. Şahane bir düzen kurduk. Şimdi kimse ofise gitmek istemiyor.  Sevinçliyim.

Çevremde covid'e yakalanan  arkadaşlarım, sigortalılarım, tanıdıklarım oldu. Hepsi iyileşti. Şükran doluyum. 

Sosyoloji kitaplarımın bir kısmı geldi.  Umduğumdan fazla ilgimi çekti. Okumalarıma başladım. Hevesliyim.

Ev değiştirdim.  Masamı ve bilgisayarımı yeni çalışma odamın  penceresinin önüne yerleştirdim. Kimi zaman  gökyüzüne, dışarıya  gözüm kayıyor. Kuşlar ilgimi çekmeye başladı. Gülmeyin sakın... Kuş gözlemcisi olmaya karar verdim. ❤  İlk işim ehlinden öğrenip iyi bir dürbün edinmek olacak. Keyifliyim. 

Yeniden ukulele çalmaya başladım. Öğrenirken ne kadar zorlandığımı hatırladım. Şimdi elime aldığımda, kolaylıkla şarkıları hatırlamak hoşuma gitti. Kendime güvenim geldi. Yeni ilgilerimi öğrenmek hususunda iyimserim.

Sonra devam edeceğim.❤



Başlık/ Yaşar

3 Ekim 2020 Cumartesi

Bu Sorular Dursun Mu Bi Burada?

 

"Şıpıdık terliklerini çıkarınca gördüm.
Amma  küçükmüş ayakları şu nisan yağmurunun."

 Bugün öğrendim bu dizeleri. Büyülendim. Mütemadiyen tekrarlıyorum. 
Araştırdım, lakin emin değilim.
Sahiden  Can Yücel'in dizeleri mi?



Soldaki Gloria'yı yıllar önce seyretmiştim. Müthişti.
Sağdaki  Gloria'yı az sonra seyredeceğim.
Felek bir kıyak yapsa. Konusu aynı olsa mesela.
Acaba olabilir mi?


30 Eylül 2020 Çarşamba

Kahvedekiler ınınının diyor Inının ınının ınının, ınınını ınınını ınının...


Nananooom! İstanbul Üniversitesi Sosyoloji birinci sınıf öğrencisiyim.
Kitaplarımın siparişini bugün vereceğim. Lakin dayanamadım, ders notlarının giriş bölümünü basıverdim. İkinci üniversite okuyacağım için coşku doluyum. Niye acaba? Dört yıllık bölümü bitirip diploma almak mı amacım? Zaten kurulu düzenim var. İşim için gerekmediği besbelli.  Ne diyeyim? MFÖ'nün bir şarkısı var ya hani... "Değişik bir psikoloji. Bir felsefe değil idiotloji... İdiot idiot idiotoloji." O değil de, içimdeki bu idiot  hevesin, ışıltının, keyfin kaynağı ne peki:)



Margeret Atwood'un Evlenecek Kadın adlı romanının bazı cümleleri aklıma geldi.  Hemen kitabın sayfalarını dalgalandırdım. Buldum işte. Renkli kalemle çizmişim. "Demek üniversiteye de gitmiş? Tahmin etmeliydim. Kadınların eğitim almasının sonu böyle oluyor demek!" dedi, yüzünde çirkin bir ifadeyle. "Eğitimli kadınlar böyle saçma sapan fikirlere kapılıyorlar."

Öyle işte. Hatta böyleyken böyle...

26 Eylül 2020 Cumartesi

Eylül Ve Yalnız Bir Opera'yı Özlemek


".......
"Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken 
Senin bana geç kaldığını
.........."



Murathan Mungan'ın 
Yalnız Bir Opera adlı şiirinin bazı dizeleri
ve 
Atatürk Arboretumu



19 Eylül 2020 Cumartesi

Hafta Sonu Kaçamaklarım...

 
Margaret Atwood'un Evlenilecek Kadın romanına başladım bitireceğim. 
Canım Atwood'un hastasıyım:)



The Romanoffs- Seyretmeye dün gece başladım. Sonu sürprizli. Sevdim. 
Seinfeld-Yine yeni yeniden en baştan başladım. Hep sevdim:)

NOT- Çıkmalıyım... Devam edeceğim:)




.

8 Eylül 2020 Salı

Covid 19'dan Nasıl Korunuyorsunuz?



Tolstoy külliyatını bitirip, Montaigne'in Denemeleri'ni okumaya girişince, hop dedik dedim kendi  kendime. Ne bu?  
Covid19'dan korunmak için, babaların cümleleriyle mi beslenmeye  niyet ettim yoksa?  Henüz kitabın başlarındayım...  Bakar mısınız,  bulduklarıma...  Hızlı, kararlı ve hafif  okumalarla yutuyorum, draje draje:)

.. onu sadece neşesi, iyi huyu, kuşku götürmez dürüstlüğü nedeniyle sevmiyorlardı...
... gerekli olan serbestlik, basitlik ve resmiyet sınırını hiç kimse....
... her zaman  heyecanlı, telaşlı, biraz da sıkıntılı gelirdi....
... sadece güzel,gizemli ve farklı kadınlara aşık olabildiği...
... her zamanki açık, düzgün ifadesi ve güzel diksiyonuyla...
... uysal, sakin ve içtenlikle bakan gözlerinin ifadesi...
... sevimli, uysal, sevgi dolu bir varlık olan kadının...
... dış görünüşünün sakin, hareketlerinin  rahat ve zarif olduğunu...
... sevimli biri olduğu, onu sevdiği ve aşık olduğu için...
... zor fark edilen mutlu, alçak gönüllü ve muzaffer bir gülümsemeyle...
... özellikle de koca kavramında yabancı, düşmanca, dahası gülünç bir şey...
... akıllı, bilgili, hayranlık uyandıran biri...
... alçak, yumuşak ve sakin sesi duyuldu...
... şanslı, iyi, akıllı ve sakin Vronskiy'i...
... tersine sevindirici, yıkıcı ve heyecan verici...
... hızlı, kararlı ve hafif adımlarıyla...
... takındığı doğal, sakin ve kendinden emin tavra...
... olanaksız, korkunç, daha önemlisi büyüleyici...
... gururlu, neşeli, şimdiyse utanç içinde olan...
... heyecanlı, yüzü allak bullak olmuş, gözleri yaşlarla dolu...

Böyleyken böyle...

6 Eylül 2020 Pazar

Canım Şiir İstedi. Bu Şiir Dursun Böyle... Kuzeydeki Pencere

 KUZEYDEKİ PENCERE

kokladığın gülün kokusu kalmış sende,
bıraktığın denizin tuzu
geçtiğin iklimlerin masalı sinmiş üstüne
kuzeydeki pencere açık
göçebe bin bir gece
sözcükler sökülmüş bir anıyı
ne kadar tamamlayabilirse
bir andır eski defterlerin
güneşinden vurur yüzüne
yazsam olmaz dersin
kimi zaman sırf bunun için
yazmaya değerse de
kuzeydeki pencereyi açarken
yere düşen defterden görünür:
eksik kule, yırtık nehir
sımsıkı kapatmış olsak da
bizi ürperten anıları hayatımızın
eski defter ya da kuzeydeki pencere

MURATHAN MUNGAN 

29 Ağustos 2020 Cumartesi

Dünyalıyız... İnsan Halleri...


Pandemi dönemi uzadıkça ilgi alanlarım kendiliğinden   yepisyeni rotalara çark etmeye başladı.  Sanırım bilmediğim  bilimum insanlık vaziyetlerini idrak etmek gibi bir çabaya giriştim. İşte buyrunuz... Sihirbazlardan sonra  sumocuların dünyasına göz atıverdim. Acayipmiş.

Yukarıdaki iki abiden sağdaki Moğol sumocu Hakuho. Soldaki ise Gürcü sumocu Tochinoshin.  Müsabakalarını epeyce seyrettiğimi söyleyebilirim. Japonların geleneksel sporunu icra eden sumocular arasında niye Japonları değil de, bu  iki sporcuyu takip ediyorum acaba? Bilmem ki. Zır cahilliğime verin:)

İlk bakışta,  iki metreye yakın boyları 150-200 kilo çapındaki cüsseleriyle bu sumocu abiler iri kıyımdan ziyade obez mi obez emdam sergiliyorlar di mi?  Yooo... İnanılmaz esnek, çevik ve kaslılarmış meğerse.... Yok artık demeyin. Yeminle öyle. Tamam,  sumoda çok kilolu olmak mühim. Lakin kilo sınırlaması yokmuş. Sumocular arasında diğerlerine göre  tüy siklet kalacak sumocu abiler varmış ki,  aşırı kilolu rakiplerini saniyeler içinde deviriyorlarmış. Valla doğru. Örnekse, Endo adında bir Japon sumocunun videolarını seyrettim. İnanılır gibi değil. Zebellah gibi sumocuları bir çırpıda yere yıkıyor.

Çember şeklindeki halatla çevrilmiş toprak alanın ortasında rengarenk samuray kimonosu giymiş hakem duruyor. Çocuk bezinden yapılmış tangavari tuhaf don giyen sumocular sahaya çıkıyorlar. Kollarını uzatarak, tek ayaklarını kaldırarak ısınma hareketleri yapıyorlar. Avuçlarına aldıkları bir avuç tuzu  serperek minderi kutsuyorlar.  Yüz yüze durup tabanlarını yere sıkıca vuruyorlar. Koca bedenleriyle zınk diye çömeliyorlar. Yerdeki beyaz çizgilere aynı anda yumruklarını değdirmeleriyle kapışmaya başlıyorlar. Aniden göğüs göğüse vuruşarak, birbirlerini iterek devirmeye, kaldırıp saha dışına fırlatmaya çalışıyorlar. Bu anlattıklarım saniyeler içinde başlıyor ve bitiyor. Kısacık bir müsabaka. Ben diyeyim 2 saniye siz deyin en fazla 2 dakika. O kadar. 

Şimdi sumocu olmak için nasıl zor bir ömür geçirdiklerini anlatmak istemiyorum. Sadece şunu yazayım. Binlerce yıl öncesinden günümüze insan halleri... İnsan törenleri...  Ezenler... Ezilenler... Daha neler neler... Öyle işte.

23 Ağustos 2020 Pazar

Şşşth Kimse Duymasın!


Yukarıdaki iki adamı tanıyor musunuz? 
Soldaki Shin Lim, sağdaki David Blaine. 
Son günlerde takiplerindeyim. 
Tüm videolarını izliyorum. 
Ve ben de deniyorum.

Gerçekteeen:)







3 Ağustos 2020 Pazartesi

Ne Var?


Onur Ünlü'nün
 İtirazım Var'ını  yeniden seyrettim. 
Ardından  son romanı Hesabım Var'ını okumaya giriştim.   
Film seyreder gibi kitap okumayı çok severim. 
Gene sevdim.  

Du bi... 
Hesabım Var'ın en heyecanlı bölümündeyim. 
Kitaba geri döneyim...

Heyy!
Filmleri ve kitaplarıyla, korona günlerimi renklendiren 
Onur Ünlü'ye mahsus selam ederim. 




28 Haziran 2020 Pazar

"Ya Bütün Hayatım Bir Yanlıştan İbaretse?"


Tolstoy'un  bin sayfalık Anna Karenina'sı, adeta  üzerimden tren geçmiş gibi bir  his bırakınca...  "Bekleme  yapmayın! Aşk'ını alan acı'ya doğru ilerlesin" deyiverdim.. Bir süre Tolstoy evreninde gezinmeye karar verdim. Marş marş!..  İvan İlyiç'in Ölümü'ne doğru ilerledim.

Tolstoy'un ikinci kitabını okuyorum... 
İncecik bir novella bu kitap. Hay canına sayın seyirciler.  Okudukça...  Okudukça...  Hop dedik, abicim!.. Şimdi... Heyecan içinde, yüzüm allak bullak olmuş, gözlerim yaşlarla dolu hayatımı mı sorgulayacağım yani? Yapma bunu bana Tolstoy, diyorum. Hemen üçleme kelimelerinin peşine düşüp, ilgimi dağıtıyorum.  Aaa! Buluyorum... Bu kitabında da çook var. Hatta dörtleme bile var... Tolstoy'a bayılıyorum:)

- Kasvetli, kararlı ve neredeyse öfkeli bir ifadesi vardı.
- Akıllı, canlı, kibar bir adamdı.
- Yetenekli, neşeli,iyi huylu ve sosyal biriydi.
- Fedorovna, çevresindeki en çekici, en zeki ve en akıllı kızdı.
- ... son derece tatlı, güzel ve düzgün kızdı. 
- ...evliliğin kolay, hoş ve neşeli hayatını engellemek bir yana... 
- ... eski neşeli, kolay ve edepli haline geri döneceğini düşünmeye başladı.
- ... evin son derece zarif, şık ve kibar bir görünüm alacağı....
- Bu işi zahmetsizce, hoşnutlukla, layığıyla ve bir sanatçı ustalığıyla yerine getirirdi.
-   ailesinin kurduğu rahat; keyifli ve doğru hayatı bozmaya başladı.
-Özellikle de neşesi, canlılığı ve maharetleriyle..... 
- Sonra ansızın o eski, tanıdık, inatçı ağrıyı hissetti.
- ... genç, iyilik dolu ve basit yüzünü....
- .. bu işi kolayca, gönüllü olarak, zorlanmadan....
- Diğer insanların sağlığı, gücü ve canlılığı canını sıksa da...
- İçini çiğneyen, ona eziyet eden ve bir an olsun durmak bilmeyen ağrıları...
- Hep acı, hep çaresizlik, hep aynı şey...
- Zinde, sağlıklı, dolgun ve neşeliydi...
-Sanki o ve ağrısı dar, derin ve karanlık bir çuvala sokulmaya çalışılıyor..
-Çaresizliğine, yalnızlığına, insanın ve Tanrı'nın zalimliğine, Tanrı'nın yokluğuna 
ağlıyordu.
- ... saçma, değersiz, çirkin bir hal almıştı.
- Umutsuzluk ve anlaşılmayan, berbat ölümün bekleyişiyle....
- ... hayatının ne kadar düzenli, saygın ve meşru olduğunu hatırladı.

NOT- Başlık  kitaptan. S. 74

20 Haziran 2020 Cumartesi

Ve Anna Ve Tolstoy Ve Kelimelerin İzini Sürmek


Geçen hafta  L.N. Tolstoy'un 1.062 sayfalık Anna Karenina'sını okumaya niyet ettim. Niyetimi bugün itibariyle gerçekleştirdim. Roman su gibi aktı gitti. Her güzel şey gibi, bitti. Dumanlı bir melankoli duygusu yüreğime bağdaş kurup yerleşti.

Yıllardır hakkında okuduğum onlarca makale, akademik tez, romandan uyarlanmış seyrettiğim filmlerin tesiriyle Anna, kızkardeşim gibidir. Kitaplarımın arasında pek çok baskısı olmasına rağmen, romanı okumamıştım.  İyi ki tam da şimdi, bu yaşımda okudum. Şu anki yaş iklimime tamı tamına  denk geldi. 

Acaba daha önce benden başkası yazdı mı bilmiyorum. Tolstoy'un  sayısız cümlesi hep üçleme kelimelerle bitiyor. Hoşuma gitti. Romanı okurken Anna'yı unuttum. Resmen  bu üçlemelerin izini sürdüm. Bazılarını okumak ister misiniz? Baksanıza...  Çok sevdim.

... onu sadece neşesi, iyi huyu, kuşku götürmez dürüstlüğü nedeniyle sevmiyorlardı...
... gerekli olan serbestlik, basitlik ve resmiyet sınırını hiç kimse....
... her zaman  heyecanlı, telaşlı, biraz da sıkıntılı gelirdi....
... sadece güzel,gizemli ve farklı kadınlara aşık olabildiği...
... her zamanki açık, düzgün ifadesi ve güzel diksiyonuyla...
... uysal, sakin ve içtenlikle bakan gözlerinin ifadesi...
... sevimli, uysal, sevgi dolu bir varlık olan kadının...
... dış görünüşünün sakin, hareketlerinin  rahat ve zarif olduğunu...
... sevimli biri olduğu, onu sevdiği ve aşık olduğu için...
... zor fark edilen mutlu, alçakgönüllü ve muzaffer bir gülümsemeyle...
... özellikle de koca kavramında yabancı, düşmanca, dahası gülünç bir şey...
... akıllı, bilgili, hayranlık uyandıran biri...
... alçak, yumuşak ve sakin sesi duyuldu...
... şanslı, iyi, akıllı ve sakin Vronskiy'i...
... tersine sevindirici, yıkıcı ve heyecan verici...
... hızlı, kararlı ve hafif adımlarıyla...
... takındığı doğal, sakin ve kendinden emin tavra...
... olanaksız, korkunç, daha önemlisi büyüleyici...
... gururlu, neşeli, şimdiyse utanç içinde olan...
... heyecanlı, yüzü allak bullak olmuş, gözleri yaşlarla dolu...
... İkisinin de yüz ifadelerinde güçlü, genç, yeni uyanan bir aşk  görülüyordu.


4 Haziran 2020 Perşembe

Kitap Falı Ve Uçan Tekme



Ne çok olmuş yazmayalı...

Hayatın hayhuyu içinde az önce pintiricik boşluk buldum. Zira ha babam de babam çalışıyorum.  Korona günleri işimin en debdebeli dönemine denk geldi iyi mi?

Şimdilik ofisin kapısına kilit vurduk. Bildiğiniz gibi hepimiz evlerimizden çalışıyoruz. Kendi adıma mesudum. Tuhaf şey. Ekmek yapmadım. Kitap okuyayım, film seyredeyim diye gayrette olmadım. Mütemadiyen işimle, hayatla, gelecekle ilgili planlar yapmaktayım. Savaşta tabanları yağlayan değil, kara günleri  kahraman omuzlarında taşıyarak  ak günlere erdirecek bir komutan edasındayım. Bir görseniz beni...  Acınacak durumdayım.

İşte az önce   silkelenip kendime geldim. Derhal, Hayal Kahvem'e bir şeyler yazmaya niyetlendim.  

Yazamadım. Resmen yazma kaslarım  paslanmış. Öyylece kalakaldım. Durdum. Bekledim.

Haybeye demiyorlar, yaz, her gün yaz, iş edin yaz, ne istersen yaz, üç cümle olsa bile yaz, yeter ki yaz, diye. Niye? Eğer her gün yazmayıp pratikliğini kaybedersen, yazmaya niyetlenince  oturduğun yerden ekrana benim gibi aval aval bakarsın işte böyle. İbret olsun vaziyetim herkese. 

Tabiyatım gereği  canım sıkıldı. Ağlamama ramak kalmıştı. Başımı sağa çevirdim. Kitaplarım. Gözüme ilk çarpan kitaba baktım. Olduğu yerden çektim çıkardım. Murat Menteş'in romanı...  Ruhi Mücerret. Tamam işte. Ne güzel.

Elimde evirdim, çevirdim. Kitabın kapağını hareket ettirdikçe bir Cüneyt Arkın görüntüsü  çıkıyor, bir Orhan Gencebay.  Ne yapsaydım yani? Elbette kitap falı baktım. Gözlerimi kapadım. Bir sayfayı araladım.  İşte buyrunuz. Kitap falımdan nasibimi aldım:

"100 yıllık plan yapabilirsin, fakat  bir saniye sonrasını bilemezsin" (Sufi Mottosu). 

Bu da bana kapak olsun. Yine, yeni yeniden yazmam şart olsun. 

Sufi Mottosu var ya, resmen  karnıma yediğim uçan tekme!  Ahhhh:)