20 Nisan 2010 Salı

Wall Street Journal'den Dede Korkut'a

Gazetede “ABD'de çocuklara ünlü markaların isim olarak verilmesi akımı başladı.” diye bir haber okudum. "Yok artık, daha neler?!.." deyip, şaşkınlıkla okumaya devam ettim. Wall Street Journal gazetesinin Amerikan Sosyal Güvenlik İdaresi verilerine dayanarak hazırlanan habere göre diye devam eden yazıda, kızlar için en gözde isimler arasında, lüks Japon otomobilleri Lexus ve İnfiniti, İtalyan moda markası Armani, Fransız modaevi Chanel, Amerikan lüks mallar zinciri Tiffany ve Fransız kozmetik firması Loreal önde geliyormuş. Erkek çocuklara verilen isimler neymiş biliyor musun? Fransız mücevherci Cartier, Fransız modaevi Dior, Amerikan ayakkabı firması Timberland ve İrlandalı bira üreticisi Guiness veriliyormuş. Vallahi şaka yazmıyorum. Tamamen sahi… Peki neymiş bunun sebebi? Aileler çocuklarına taktıkları ilginç isimlerin statü sembolü olacağını düşündüklerini ya da onlara güç vereceğine inandıklarını söylemişler. İnanlılır şey değil!.. Hayret edilecek şey vallahi!

Şimdi, "ne alaka?" demezsen bana, aklıma ne geldi biliyor musun? Hani eski Türkler zamanında, aileler fikrine itibar ettikleri, hürmet ettikleri büyüklerden isim isterlermiş ya!. Nasıl mı? Dede Korkut Hikayeleri’nden biri olan Dirse Han Oğlu Boğaç Han hikayesini duymadığını sakın söyleme... Hep okuturlar ya Edebiyat derslerinde… Hani hayalimizde canlandırdığımız en davudi sesleriyle, “Dede Korkut gelsin, boy boylasın, soy soylasın bu çocuğa bir ad koysun!” demezler mi? O zamanlar aynı kızılderililerde olduğu gibi, çocuğa isim konması için, çocuğun bir kahramanlık yapması yada bir fark yaratması beklenirmiş. Bayındır Han’ın oğlu, diğer arkadaşları kaçarken, meydan okuyup, boğayı alt edince, Dede Korkut gelmiş meydana... 'Ak Meydanı'nda bu oğlan savaş etmiş, bir boğa öldürmüş. Oğlunun adı Boğaç olsun. Adını ben verdim, yaşını Allah versin.' diyerek, isim koyma merasimini bitirmiş. Keşke şimdi de isimler böyle verilse! Peki ben şimdi durup dururken, Amerika'daki çocuk isimlerinden, nasıl ışınlandım taaaaa Dede Korkut devrine kendi kendime! Ne bileyim? Olduğum yerde birden ışınlanıverdim işte!

4 yorum:

  1. vildancım dişi sunay akın gibisin :=))Konuları ne güzel bağlama (haa bu arada bağlama,türküler ne alemde)yapıyorsun canım....

    YanıtlaSil
  2. Heyy! Arkadaşlarım ortaya çıkıyorlar bir bir:)
    Naber Oya? Beni bıraktın, üstelik nispet yapar gibi Eskişehir'e gittin değil mi? Hem de trenle:) Yapılır mı bu kadar eziyet arkadaşa:)
    4 haftadır bağlama kursuna gidemedim. Bildiğim 3 türkü var.

    1-Şu Metris'in Önü
    2-Karahisar Kalesi
    3-Bu da Gelir Bu da Geçer Ağlama...

    Oyy! Yeter de artar bile bana:) Çalıyorum Oya valla... Hele Karahisar Kalesi'ni şahane çalıyorum... Tellere vura vura:))Du bakalım..
    Bu Cuma'da gidemem.. Belki sonra .. sonra .. tekrar gidebilirim kursa...

    YanıtlaSil
  3. Yazıyı da beğendim. Müzikle uğraşman da hoşuma gitti doğrusu. herkes bir enstrüman çalmalı. Mızıka çlmayı severim. Çantamda en az beş on tane mızıka taşırım. Nerede bir sümüklü çocuk görsem ona hediye ederim.

    YanıtlaSil
  4. Teşekkür ederim, Profösör! Çok naziksiniz.

    YanıtlaSil