29 Nisan 2011 Cuma

Boğazın Suları Çekildiği Zaman

 
Kara Kitap’ın 2. Bölümündeki, Boğaz’ın Suları Çekildiği Zaman başlıklı yazısı, “Boğaz’ın sularının çekilmekte olduğunu fark ettiniz mi?”cümlesi ile başlar. Sonra “Sanmıyorum.” diyerek devam eder. Yazının devamı "Hangimiz bir şeyleri doğru dürüst okuyup da dünyadan haberdar oluyoruz ki?" diye kendimizi eleştirir. Yazar bu haberi bir Fransız jeoloji dergisinde okumuştur. Kara Kitap bir roman. Ama etkileniyorum işte. Düşünüyorum durmadan. Bu bölüm kurgu muydu, yoksa acaba gerçekten Fransız jeoloji dergisinde bunlar yazıyor muydu?
 
 
 
Bilmiyorum.. Bildiğim yazarın dediğine göre, Karadeniz ısınmaktadır, Akdeniz soğumaktadır. Bu yüzden deniz esneyerek yayılmaktadır. Deniz dibindeki muazzam mağaralara deniz suları boşalmaktadır. Aynı tektonik kıpırdanmalar sonucu Çanakkale, İstanbul boğazlarının tabanı yukarıya çıkmaya başlamıştır. Mesela balıkçılardan biri eskiden demirlemek için bir minare boyu zincir attığı sularda şimdi teknesinin karaya oturduğunu söylemektedir. Ben Kara Kitap’ın bu bölümünü okuduğumda kalakalmıştım. Acaba anlatılanlar gerçekten oluyor muydu?
 

Bilmiyorum.. Bildiğim yazarın dediğine göre yakın zamanda, bir zamanlar Boğaz dediğimiz cennet yer, zifiri bir bataklığa dönüşecek. Hele sıcak bir yaz sonunda bu bataklık, yer yer kuruyup çamurlaşacak. Hatta binlerce geniş borulardan şelaleler gibi gürül gürül akan lağımların suladığı yamaçlarda, belki otlar ve papatyalar yeşerecek. Aman Allah’ım! Ya Kız Kulesi? Peki, benim sevgili Kız Kulem ne olacak? Kız Kulesi ise, bu derin ve vahşi vadide, bir tepenin üstünde korkutucu gerçek bir kule gibi yükselecek! Olabilir mi bütün bunlar? 

 
Bilmiyorum.. Bildiğim yazarın dediğine göre, buralarda yeni mahalleler kurulmaya başlayacak. Gecekondular, salaş, bar, pavyon ve eğlence yerleri, lunaparklar, kumarhaneler, camiler, tekkeler,naylon çorap imalathaneleri falan… Gemi leşleri, gazoz kapağı ve deniz anası tarlaları görülecek. Midyeyle kaplı Bizans hazineleri, gümüş ve teneke çatal bıçaklar, bin yıllık şarap fıçıları, gazoz şişeleri ve kadırga leşleri arasında bir medeniyet yükselecek. Gözümde canlanıyor kitabı okudukça. Zaten okumak Orhan Pamuk’un dediği gibi yazarın harflerle anlattığı şeyleri aklın sessiz sinemasında bir bir resimlendirmekten başka nedir ki? Duruyorum gene bir an. Gerçekleşecek mi bütün bu anlatılan?
 
 
Bilmiyorum.. Bildiğim yazarın dediğine göre İstanbul’un koyu yeşil lağım şelaleleri ile sulanacak olan bu lanet çukurda, zehirli gazlar, kuruyan bataklıklar, yunus, kalkan, kılıç leşleri ve cennetlerini keşfeden fare orduları içerisinde, yepyeni bir salgın hastalığın türeyecek olmasına hazırlıklı olmalıydık. Yazar biliyor ve uyarıyordu romanın bu bölümünde işte bizi…O gün dikenli tellerle karantinaya alınacak bu hastalıklı bölgede olup bitenler hepimizin içine işleyecek çünkü. Ne feci! Böyle bir durumun gerçekleşmesi mümkün mü?
 
 
Bilmiyorum.. Bildiğim yazarın dediğine göre, bir zamanlar mehtabı seyrettiğimiz Boğaz’da, gömülemedikleri için alelacele yakılan ölülerden çıkan mavimsi dumanın aydınlığını seyredeceğiz artık. Bir zamanlar Boğaz kıyılarındaki erguvan ve hanımellerinin bayıltıcı serinliği yerine, genzimizi yakan o küfle karışık kekre kokusunun tadını alacağız. Bir zamanlar deniz kıyısındaki köylerde yaşayan İstanbullular, akşam evlerine yorgun argın dönerken yosun kokusu duymak için otobüs pencerelerini açarlarken, şimdi çürümüş ölü ve çamur kokusu sızmasın diye pencerelerin camlarını gazete ve kumaş parçaları ile kapatacaklar. Eskiden sahil yolu denilen yer, şimdiyse daha çok bir dağ yoluna benzeyecek. Aşağıya baktığımızda bileklerine gülle bağlı iskeletlere rastlayacağız. Zincirli küreklerinin başında sabırla oturup yıldızları gözleyen köle iskeletlerini seyredeceğiz. Kara Kitap’ı okumasaydım eğer bütün bu anlatılanlar hiç aklıma gelmezdi. Okudukça şaşırıyorum. Olacak mı bütün bunlar acaba?
 

Bilmiyorum. Bildiğim yazarın dediğine göre, İbn Zerhani şöyle bir söz sarfetmiş. “Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç.” Bildiğim bir şey var. Yazarların hayal gücüne inanıyorum.

7 yorum:

  1. bu bölüm varya kesinlikle filmi çekilmeli.holivut nerdesiiin?

    YanıtlaSil
  2. Ben de bilmiyorum bir gün bunlar gerçekten olacak mı ama bildiğim bir şey varsa yazarların hayalgüçlerini somut bilgilerle besledikleri ve bir kitabı yazmadan öcne ya da yazdıkları sırada gazetenin en kuytu köşesindeki bir satırlık bir bilgiyi alıp değerlendirdikleri. MAğaralar sualrın çekilmesi ve benzeri bölümlerine bir yorum yapamam ama Jeoloji dergisinde KAradenizin soğuyup, Akdenizin ısındığına ilişkin bilgiyi okumuş olma olasılığı yüksek.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Kara Kitap, filmi olsa keşke!
    Şahane olur sahiden! Siz ve ben bayıla bayıla giderdik değil mi:)) Kim bilir kaç kere seyrederdik:))

    YanıtlaSil
  4. Haklısınız Avram, yazarlar her türlü bilgileri değerlendirip, kitaplarında kullanıyor olmalılar.
    Belki de sahiden buna benzer bir yazı vardı. Orhan Pamuk o yazıyı kendi hayal dünyasına kattı.
    Ve Kara Kitap'ın bu bölümü böyle ortaya çıktı. Ben okudum, buraya yazdım. Siz benim yazımı okudunuz yorum yazdınız. Bir edebiyat akrabalığı daha başladı. Yorumunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. o zaman küçük bir ekleme de elif ŞAfak'tan: Taksim'de belki de tam sizin o simit aldığınız yere yakın bir yerde, "Buraya çöp dökmeyin, yatır var" yazısı görüyor duvarda. Kötü yazılmış, yeşil renkte ve tam onbeş dakika duruyor karşısında. Hemen, not defterini çıkarıp not alıyor.Sonuç: Bit Palas...:)) Hayat(Gerçek)-Hayal(Kurgu)-yetenek ( yazın) birleştirebildikleri ölçüde başarılı oluyor metinler...

    YanıtlaSil
  6. Sahiden Elif Şafak Bit Palas'ı yazmaya böyle mi başlamış? Ne hoş! Yazmak için illa bir tetikleme gerekiyor olmalı.

    İlhan Berk yazmak eyleminin bir cehennem olduğunu söyler. Bunu söylerken yazmanın zorluğu,kağıdın baskısı, kelimelerin zulmünden ziyade,ilk dizenin direnişinin, bir türlü ele gelmeyişinin eziyetini anlatır. O halde herşey hayal etmek ya da yetenek demek değil. O ele avuca gelmeyen ilk ilham yok mu? İşte onu gerçek hayatta yakalamak gerekiyor demek ki.
    Misal ben oralarda dolaştım. Duvarda öyle bir yazı filan görmedim:)

    Teşekkürler Avram, hoş bir yorum yazmışsınız. Bilmediğim bir şeyi öğrendim.

    YanıtlaSil
  7. Dünyanın en keyifli cehennemi..:)))^Ben teşekkür ederim asıl, Kara Kitabı neden bu kadar severek okuduğumu yeniden hatırlattın. Kütüphanede yok ama sanırım alıp tekrarlamak gerekecek.:)

    YanıtlaSil