18 Eylül 2012 Salı

Ve Rüzgâr Yön Değiştirecek.. Hüznü Üfleyip Götürecek..

"Dünyalılar hiçbir yüzyılda 20.yüzyılda çektiği kadar acı çekmedi." derler ya... Bu söz doğru mudur sahi? Gerçekten, neredeyse 20. yüzyılın ilk yarısı tamamen iki büyük dünya savaşıyla geçmiş.  Bakıyoruz ikinci yarısında ise bu savaşların sarsıntıları devam etmiş gitmiş.  İlginç olan ne biliyor musun, 20. yüzyıl aynı zamanda dünyalıların en fazla hayattan keyif aldıkları bir yüzyıl olmuş. New Orleans'ta, tam 1900 yılında doğmuş olan Louis Armstrong, caz'a sadece 20. yüzyıla damga vurmakla kalmamiş, 21. yüzyılda da halen caz deyince aklımıza ilk gelen isim. Caz tarihinin en büyük ismi ve en ünlü solisti Louis Armstrong. Şu fotoğraflara bakar mısın lütfen? Fotoğraflarına baktiğimizda sadece yüzyıllara damgasını vurmuş bir caz ustasını görmüyoruz. Bana göre bu fotoğraflarla Louis Armstrong, 20. yüzyıl insanının tüm acılarına rağmen yaşama sevincini de simgeliyor.             
İyi ama insan, yapılan kötülükleri nasıl unutuyor?  Oktay Akbal, bir yazısında 13 Mayıs 1835 günü New Orleans gazetesinde yer alan bir ilândan söz ediyor: “Aşağıda adları bulunan değerli kölelerin sahibi Avrupa’ya gideceğinden 16 Mayıs günü kölelerini satışa çıkaracaktır.”  İlânın devamında ise köleler tek tek tanıtılıyor... Misal, "Serah, melez, 45 yaşında, iyi aşçı, ev işlerine alışkın, hasta bakımı için mükemmel bir hemşire. Fenny, kızı, 16 yaşında, Fransızca ve İngilizce bilir, mükemmel bir kuaför, iyi bir terzi." Düşünebiliyor musun, satılan her kölenin adları ve özellikleri tek tek yazıyormuş. Bununla kalsa iyi, köle sahibi,  adı geçen kölelerin uyumlu ve mükemmel uyruklu olduklarından söz ediyor, her türlü hastalığa ve kötülüğe garanti verdiğini söylüyormuş. Satış şartlarında da kolaylık sağlıyormuş. Nasıl mı? Yarısı nakit, geri kalanını satıcısına altı aylık senet.  Dikkatini çekerim ödeme sonuna kadar ise  köleler üzerine özel ipotek. Satışlar  noter huzunda yapılıyormuş üstelik.  Yooo, insanın insana ettiği zalimliği anlatmaya daha fazla dayanamayacağım. Pes!           
 
Demek ki 177 yıl önce insanlar böyle alınıp satılıyormuş. Afrika’dan sürüler halinde gemilere bindiriliyorlar...  Amerika’ya götürlüyorlar...  Yarısı yolda ölüyor...  Geri kalanları da pazarda açık arttırmada satıyorlar tabii...  Üstelik özellikle baba, ana, kız, oğul, kardeş farklı farklı yerlere dağıtılıyorlarmış. Bir daha yaşam boyu birbirlerini hiç göremiyorlarmış. Of! Ne merhametsizlik ne vicdansızlık öyle değil mi? Sonra karın tokluğuna evde, tarlada, her kötü işte çalıştırılma... Feci! İnsan denilen canlı, nasıl dayanmış bunca kötülüklere, bunca zalimliklere peki? Hımm...  Şarkı söylemiş. Hüzünlü şarkılar… Bir nevi ağıt… Caz… Hüznün müziği…        
 
1863 yılında Abraham Lincoln tarafından kaldırılan kölelik, yasalar önünde karaderiliyi eşit gösterse de, dünyanın pek çok yerinde,  karaderililerin yaşadığı horlanma ve yoksulluğun halen devam ettiği ortada...  Demek ki karaderili acısını ve yalnızlığını bu şarkılarla dile getirmiş. Son günlerde  oturduğumuz yerde sanki gerçek değil de film seyreder gibi, dünyadaki insanların insanlara ettiklerini seyrettikçe...  Hüzünlü bir müzik dinlemek istedim. Hafıza tuhaf bir kutu. Ne bileyim? Aklıma bunları getirdi. Bak, karaderili bir şarkısında hislerini şöyle dile getirmiş, "Güneş bir gün parlayacak arka kapımda- Ve rüzgar yön değiştirecek - Hüznü üfleyip götürecek."  Evet... Ve rüzgâr yön değiştirecek... Dünyadan hüznü üfleyip götürecek.  Mutlaka. 
                                   

6 yorum:

  1. ve rüzgar yön değiştirecek, hüznü üfleyip götürecek... ben de sabırla hüznün üflenmesini bekliyorum.ama sanki benim yüreğimin üzerinde bir öküz oturuyor, nefes alamıyorum.öküzü kaldırmak için rüzgardan daha güçlü bir şeye ihtiyaç var, bir boran ya da tufan olabilir.alsın beni de savurup atsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kara Kitap, seni acilen bizim köye davet ediyorum:))
      Sen hele bi gel bak...
      Siler süpürürüm ben senin hüznünü, hiiç merak etme emi?

      Sil
  2. Evet rüzgar yön değiştirdi...İnsanların köleliği bitti, devletlerin köleliği başladı.. Şimdi birey olarak değil, millet olarak kölelik revaçta !!! Biz daha çokkkk dinleriz bu hüzünlü şarkıları...

    YanıtlaSil
  3. Kahve Telvesi, şimdi canım ne okumak istedi biliyor musunuz?
    Nazım Hikmet'in bir şiirini... Bakın...

    YAŞAMAYA DAİR


    Yaşamak şakaya gelmez
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela,
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde
    hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
    Yaşamayı ciddiye alacaksın,

    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin.

    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından.


    Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
    yani, beyaz masadan,
    bir daha kalkmamak ihtimali de var.
    Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
    biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
    hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
    yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
    en son ajans haberlerini.
    Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
    diyelim ki, cephedeyiz.
    Daha orda ilk hücumda, daha o gün
    yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
    Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
    fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
    belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
    Diyelim ki hapisteyiz,
    yaşımız da elliye yakın,
    daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
    Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
    insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
    yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
    Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
    hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
    1948

    3

    Bu dünya soğuyacak,
    yıldızların arasında bir yıldız,
    hem de en ufacıklarından,
    mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
    yani bu koskocaman dünyamız.
    Bu dünya soğuyacak günün birinde,
    hatta bir buz yığını
    yahut ölü bir bulut gibi de değil,
    boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
    zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
    Şimdiden çekilecek acısı bunun,
    duyulacak mahzunluğu şimdiden.
    Böylesine sevilecek bu dünya
    "Yaşadım" diyebilmen için...

    Nazım HİKMET

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Mesaj alınmıştır Hayal Kahvem..Her şeye inat yaşayalım...Hem de ciddi ciddi..

      Sil
    2. Yaaa, böyleyken böyle işte Kahve Telvesi:) Bir şair bitiriverir hüznü:))

      Sil