1 Ekim 2013 Salı

Ve Ekim Ve Attila İlhan Ve Sisler Ve Gene Sonbahar

Attila İlhan 11 Ekim günü İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı ve takvim 2005 yılını gösteriyordu. Bir varmış bir yokmuş olacaktı elbette. Ölüm herkesin başınaydı. Çok üzülmüştüm sevdiğim şairin öldüğüne. Yüreğim üşümüştü. Öte yandan felek bir şaire yakışacak en  kıyak ölümü  armağan etmişti ya Attila İlhan'a, ne yalan söyleyeyim inandığım Tanrı'ya gülücük göndermiştim. Mevsimlerden sonbahardı.  An gelmişti. Paldır küldür yıkılmıştı bulutlar. Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet. O eski heyecan ölür ya hani... An gelir biter muhabbet. Çalgılar susar heves kalmaz hani.... Görünmez bir mezarlıktır zaman. Şairler dolaşır saf saf tenhalarında şiirler söyleyerek. Kim duyarsa korkudan ölür. Tahrip gücü yüksek. Saatli bir bombadır patlar. An gelir. Attila İlhan ölür demişti şiirinde.  Sicilinde bir enfarktüs sabıkası vardı. Şair kalbî sebeple ölüme yenik düşmüştü. Attila İlhan ölmüştü. Önümüzdeki bir kaç günü Attila İlhan'a ayırmaya karar verdim. Şairin ruhuna rahmet gönderip, Sisler Bulvarı'ndan giriş yapmak istedim. 

Attila İlhan'ın Sisler Bulvarı adlı şiirini bilirsin değil mi? Of, ben çok severim. Aslında  Sisler Bulvarı'nı kasım ayında okumak çok iyi gider. Çünkü ilk iki dize "Elinin arkasında güneş duruyordu... Aylardan kasımdı biz üşüyorduk" diye başlar. Sonra hüzün ve elem dolu dizeleriyle devam eder. Of! Binlerce kez okusam her seferinde... İnan her bir dizesini binlerce kez okusam tek tek... Yüreğime yine, yeni, yeniden tesir eder. Şair şiirinin bir yerinde şöyle söyler: "Sisler Bulvarı'na akşam çökmüştü... Omuzlarımıza çoktan çökmüştü... Kesik birer kol gibi yalnızdık." Bu nasıl benzetmedir? Şair bir yalnızlık tarifi yapmaktadır yapmasına ama bu yalnızlığı "kesik birer kol gibi" diye örnekliyor ya... İyice çarpıyor bu dize beni biliyor musun? Acaba "kesik bir kol gibi yalnızlık" la Attila İlhan  ne demek istemişti? Nasıl bir yalnızlık hissini anlatmak istemişti? Anlayamıyordum.


Sonra günlerden bir gün gazetelerden birinde "hayalet uzuv sendromu" diye bir habere denk gelmiştim. Uzuvlarını kaybedenlerin sanki o uzuvları yerindeymiş gibi acı çekmelerine neden olan rahatsızlığa "hayalet uzuv sendromu" deniliyormuş.. Şöyle.. Deprem, savaş veya kaza sonucunda uzuvlarını yeni kaybedenler, sanki kolu, bacağı ya da eli halen yerindeymiş gibi hissediyorlar ve acı çekiyorlarmış.. Bu ağrının şiddetinden intiharı düşünenler bile oluyormuş.. Allah vermesin kimseye.. Düşünsene.. Ne feci bir histir kimbilir? Attila İlhan'ın Sisler Bulvarı'nda "kesik bir kol gibi yalnızdık" dediği böyle bir duygu olmalı.. Öyle bir yalnızlık hissi ki sanki bir uzvun, kolun kesilmiş gibi sözgelimi.. O halde tam burada İtalyan yazar Cesare Pavese'nin günlük yazılarından oluşan Yaşama Uğraşı kitabındaki o ünlü cümlesini yadetmenin tam zamanı değil mi? Der ya hani... Of! Yazmak bile içimi acıtıyor inan ki.. "Yalnız kalmamak için tüm akşam aynanın karşısında oturdum." Bu sözlerin yazarının sonu ne olmuş biliyor musun? 42 yaşında bir otel odasında, hem de çok meşhur bir yazarken üstelik, uyku hapı içerek intihar etmiş..


Şimdi Pavese'nin aynalı cümlesinden bak nereye geçeceğim.. Kaliforniya Üniversitesi'nde, son derece basit bir yöntemle "hayalet uzuv sendromu"nu tedavi etmeyi başarmışlar.. Hani uzvunu kaybeden kişiler, kayıp henüz yeniyken, kesilmiş ellerini veya ayaklarını hissetmeye devam ediyorlarmış ya.. Bu beynin bir organı yitirmeye direnişiymiş aslında.. Artık olmayan bir elin karıncalanması, olmayan bir ayağın uyuşması, omuzun kesik yerinin yumrusuna dokunduğunda elinin parmaklarını tutuyormuş hissi vermesi gibi yani.. İşte bu nedenle Hayalet uzuv deniyormuş.. Bilim dünyası Ayna Tedavisi diye bir yöntem geliştirmiş.. Uzvunu kaybeden kişi ayna karşısına geçiriliyormuş. Misal kolunu mu kaybetmiş.. Sağlam kolunu aynanın önüne koyup kaldırıp indirmesi isteniyormuş.. Beyin kol kesik değilmiş gibi algılıyormuş ve bu durumda hastanın aslında var olmayan ama ağrıyan kolunun ağrısı yok oluyormuş.. Bir nevi görsel aldatmaca yani.. Ve bu yöntem uzuvlarını kaybeden hastaların ağrılarının giderilmesinde çok başarılı bir yöntem olmuş. Ne güzel!

İyi de, İtalyanın yalnız yazarı Cesare Pavese, yalnız kalmamak için tüm akşam aynanın karşısında oturup, yalnızlık sızısını dindiremeyip intihar ettiğine göre demek ki Ayna Tedavisi yalnızlığın ilacı değil öyle değil mi? Ya da şöyle mi düşünmeli. Eğer yalnızlık acısı varsa, insan aynayı belki de kendi içine çevirmeli. Yalnızlığın hayali ağrısını dindirmek için belki içindeki Sisler Bulvarı'na ayna tutmalı. Ne diyor büyük şair: "eğer sisler bulvarı olmasa.. eğer bu şehirde bu bulvar olmasa.. sabah ezanında yağmur yağmasa.. şüphesiz bir delilik yapardım.. " Gördün mü halimi? Neyle başladım yazıma... Nerelere gittim? Sonunda toparladım mevzuyu da, çok şükür nihayetinde  başladığım yere döndüm.. Neyse... Böyleyken böyle...  


2012

6 yorum:

  1. 2005. Unutamam. Yeni başlamıştım blog macerama. Daha o maceranın başında onun ölümü ile ilgili yazmak koymuştu bana. Sabahlardan bir sabah gazete almak için erkenden kioska gittiğimde yoluma çıkmıştı bir sefer. Gidip de yanına konuşamadım diye ne pişman olmuştum. Ama anlatamam ben hayranlığımı. Çekinirim. Onun öldüğü gün kiosklarda gazeteler tükenmişti. Onu da asla unutamam. Helal olsun insanlarıma demiştim. Güya kitap okunmayan memlekette şairin öldüğü gün gazeteleri tükettiniz ya. Helal olsun size. Sonra, birkaç sene sonra, boğazda aşk acısı çeke çeke yürürken bir an kafamı kaldırıp da karşıdaki mezarlıkta doğrudan onun mezar taşıyla göz göze geldiğim anı da unutamam. Atilla İlhan yazıyordu taşın üzerinde. Onlarcasının arasında doğrudan onunkine bakmıştı gözlerim. Tıpkı sana bakan birini kalabalığın içinde sezmek ve bakmak gibi tuhaftı. Anlatılmaz. Özeldir Atilla İlhan benim için. Çok özeldir. Yolu ışık dolsun, sevgi dolsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duygu ve dusuncelerini paylastigin icin tesekkur ederim Kucuk Joe. Ne guzel anlatmissin. Sagolasin.

      Sil
  2. Hele ki şairin kendi sesinden dinleyeceksin...her seferinde insanı aynı yerinden nasıl da vurur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklisin Rabia. Kendi sesinden dinlemek cok etkiler insani. Sadece siirin tesiri degildir ama...
      Hayatin geciciligini de hissettirir. Simdi bu siirleri yazan ve seslendiren sair yok deyiverirsin.
      Siirleri ve sairleri daha icten kucaklayiverirsin:)

      Iyi ki varlar dersin. Ayni gokteki yildizlar gibi.... Iyi ki varlar.

      Sil
  3. Ustayı saygıyla anıyorum.Ayrıca şiirlerini bu kadar güzel seslendiren başka bir şair yoktur eminim.Şu hayali uzuv hakkında farklıca çok şey duydum ama yeri değil.Yaşama Uğraşı'nı okumalı diye kaçıcı kez yazıyorum kafama,hadi bakalım.

    YanıtlaSil