Az önce kahve molası verdim. Elimdeki kahveyi koklaya koklaya pencerenin kenarına gittim. Gözlerimi kapadım. Kahvemi doya doya kokladım. Hımm... Mis... Gözlerimi usulca açtım. Hemen gökyüzüne baktım. Ne hoş! Bembeyaz bulutlar maviliğin üzerine incecik bir sis gibi serilmişlerdi. "Aaa! Kümülüs bulutları!" dedim. Sonra kendi dediğime kendim gülümsedim. Ben bulut isimlerini nereden bilebilirdim? Olsa olsa kümülüs kelimesinin ahengi cezbetmişti beni de, hafızamın gizli bir çekmecesine atmıştım bu kelimeyi demek ki... Kim bilir? Ne yalan söyleyeyim, coğrafya dersinden pek haz etmezdim. Doğa olaylarını akıl yoluyla anlatıyorlardı ya... Bilimsel açıklamalar yetmiyordu benim kıt aklımın almasına. Öğretmen ders işlerken, anlattığı her doğa olayının kendimce hayali bir karşılığını bulmaya girişirdim. Mesela yıldız kaymasını hatırlasana? Nasıl anlatıyorlardı okullarda? Neymiş efendim, yıldızlar dünyadan milyarlarca kilometre
ötedeki uzak güneşlermiş de,yıldız kayması diye bir şey yokmuş meğerse. Güneş sistemimizin içinde güneş ve
gezegenlerin çekim kuvvetleri arasında bir oraya bir buraya gezinen
sayısız göktaşı varmış. Bunlardan Dünya'nın yakınından geçerken çekim
alanına girenler, hızla atmosfere dalarlarmış da, sürtünmeden dolayı
ısınırlar, yanarlar ve arkalarında parlak, çizgi gibi bir iz bırakırlarmış. Bak.. bak... bak...
Sonunda tamamına yakını, düşüşün son anında görülen parlamayı takiben
yok olurlarmış. Sözüm ona yıldız kayması fasaryaymış Ve de başka bir manası yokmuş. Vay canına sayın seyirciler! Böyle bir açıklamaya inanmam mümkün değildi. Oysa Zagor nasıl da biliyor yıldız kaymasını ve yıldız kaymasının ardında yatan o şahane gerçeği. Du bi... Yazıma devam edecektim ki bir müşterim geldi. İşe dönmeliyim. Kahve molam bitti.
elettra warton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
elettra warton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
12 Ekim 2012 Cuma
6 Mart 2012 Salı
Zagor Ve Çizgi Romanlarla Büyümek...
Ergenlik çağımdaydım. Kaç yaşıma gelirsem geleyim hiç tükenmeyen merak duygumun ilk dönemleri... Dünyayı, insanları, esasında kendimi fena halde merak ediyordum. Birgün mutlu ve enerjikken, neden acaba ertesi gün kendimi mutsuz ve bitkin hissediyordum? Duygularımda anlık değişimler yaşadığım oluyordu. Coşku doluyken, kırılgan, içe kapanık birine dönüşebiliyordum. Her halimde suçluluk duygusu hissediyordum. Hissettiklerimin en fecisi işte bu suçluluk duygusuydu. Radyo zamanı çocuğuydum. Kitaplar dersen... Genelde Kemalettin Tuğcu'nun hazin öykülerini okuyordum. Hayatı ise kendi çapımda gözlemleyip yorumlamaya çabalıyordum. Bildiğim tek kadın erkek ilişkisi annemle babamınkiydi. Babam anneme sırılsıklam aşıktı. Biliyordum. Çünkü her fırsatta anneme söylüyordu. Annem ise mesafeliydi. Babam gibi duygularını belli etmiyor, gizliyordu. Neticede onlar ailemdi. İyi ama, aşık olmak acaba nasıl bir şeydi? Karamba karambita! Gizli gizli Zagor okumaya başlamıştım. Acaba elime geçen ilk Zagor macerası hangisiydi? İnan hatırlamıyorum. Çizgilerin beni büyülediğini ise çok iyi hatırlıyorum. Zagor değişikti. Birbirinden farklı kadınlar Zagor'a aşık oluyordu. Şimdi düşündükçe kendi halime sadece şefkatle gülüyorum. O vakitler okuduğumda ise, aynı macera içerisinde birbirinin zıddı onlarca duygu değişimi yaşadığımı anımsıyorum. Galiba epeyce saf bir çocuktum. Binlerce kafatası aşkına! Pek çok Zagor karesi, gökyüzünde RUMMBBLEE sesli şimşek çakmasına veya WHOOOSSSH sesli fırtına efekti görmeme neden oluyordu. Halim fenaydı. Çünkü Zagor, karşısına çıkan kadınlara güzel sözler söylüyordu. Bir hayali kahramanı kıskanıyordum. SWACK efekti ile kalbime bıçak sokulmuş gibi oluyordu. Acı hissediyordum. Çocukluk ne güzeldi! Dur... Dur... Daha devamı var... Tam o dönemime, bir de Ajda Pekkan'ın bir şarkısı denk gelmedi mi? Kafam iyice karışmıştı. Yoksa Zagor yalancı, palavracı biri miydi?
ERKEK - Ne oldu bana bu akşam. Ne garip seni sanki ilk defa görüyorum...
KADIN - Aynı sözler söylediğin hep boş sözler...
ERKEK - Sana nasıl anlatsam bilmem ki?
KADIN - Kolay sözler
ERKEK - Okumaya doyamadığım bir aşk öyküsü gibisin!
KADIN - Bu hergünkü sudan sözler boş vaatler
ERKEK - Dünüm bugün geleceğim tek gerçeğimsin!
KADIN - Artık bitsin sus hiç konuşma... Anlamam hiç kendini yorma...
KADIN - Kolay sözler
ERKEK - Okumaya doyamadığım bir aşk öyküsü gibisin!
KADIN - Bu hergünkü sudan sözler boş vaatler
ERKEK - Dünüm bugün geleceğim tek gerçeğimsin!
KADIN - Artık bitsin sus hiç konuşma... Anlamam hiç kendini yorma...
ERKEK - Sen bana aşk şarkıları çalan... Gül kokuları getiren ılık rüzgarlar gibi...
KADIN - Belki tatlı tatlı bu yalanlar
ERKEK - Bir dakika seni anlamıyorum!..
ERKEK - Bir dakika seni anlamıyorum!..
KADIN - Gül kokan rüzgarla nasıl geçermiş gelecek yıllar? Yere iner mi gökteki yıldızlar? Dinleyemem bunlar hep boş laflar... Aşk bitince sözler neye yarar?
ERKEK --Yasak rüyalarımın kadını!
KADIN - Beğenmedim
ERKEK --Istırabım ümitsizliğim!
KADIN - Başlayınca sen susmaz mısın? Gülüyorum haline anlamaz mısın?
ERKEK --Yıldızları yer yüzüne indiren şarkım!
KADIN - Belki tatlı tatlı bu yalanlar
ERKEK --Sen olmasaydın kimbilir belki ben de olmazdım!
KADIN - Gül kokan rüzgarla nasıl geçermiş gelecek yıllar? Yere iner mi gökteki yıldızlar? Dinleyemem bunlar hep boş laflar... Aşk bitince sözler neye yarar?
ERKEK - Güzelsin!
KADIN - Palavra palavra palavra
ERKEK - Ne güzelsin!
KADIN - Palavra palavra palavra
ERKEK - Çok güzelsin!
KADIN - Palavra palavra palavra palavra palavra... Hepsi palavra inanmam sana.
İlk ergenlik yaşımda çizgi roman okumanın bana çok iyi geldiğini söylemeliyim. Daha hayatın başındaydım. Kimbilir neler görecek neler öğrenecektim? O merak çağımda feleğin şahane bir kıyağıydı bana, Zagor maceralarıyla karşılaşmam. Zagor palavracı değil, harbi biriydi. Karşısına çıkan kadınları aldatmaz, asla yalan söylemezdi. Ya ilişkisinin sonunun olmayacağını baştan açık eder ya da tatlılıkla ikna ederdi. Ne yalan söyleyeyim, Zagor maceralarındaki bu sonlara her defasında hem hüzünlenir hem sevinirdim. Suçluluk duygusu verse de, sevinmemek elimde değildi... İnsanlık hallerimden biriydi neticede... Duygularımı öğreniyordum. Galiba en güzeli sadece kalbimin acımasını değil başka birinin kalp acısına üzülmeyi de hissedebiliyordum.
Sülalemin bütün bıyıklıları adına!.. Kadın olmak ne tuhaf bir şeydi... Sevmek... Acı duymak... Ağlamak... SWAACK efektiyle buzdan bir bıçağın yüreğe saplandığını hissedebilmek. Sinirlenmek... Öfkelenmek... Gökyüzünde RUMMBLLEE efektiyle onlarca şimşeğin çakabildiğini görebilmek... Sevinmek... Mutlu olmak... Gülebilmek... Yüreğe giren buzun erimesi... Eriyince acının geçivermesi... Şaşırmak... Hayret etmek... Aynı kişi bu kadar değişik hallerden nasıl geçiyordu ki? Binlerce kasırga aşkına.. Acaba kadın olmak bu duygulara sahip olmak mı demekti? Sanırım bizi biz yapan görünmez izler, biz farkına varmadan, yaşam boyu, çizgi roman kareleri gibi yüreğimize işleniyordu. Çizgi roman okumaya çocuk yaşta başlamak büyük şanstı. Çünkü okuduğum çizgi romanlar, duygulardan utanmadan, bilakis daha fazla hissederek yaşamanın güzelliğini, siyah beyaz çizgiler halinde kalbime çiziyordu.
29 Ocak 2011 Cumartesi
ve MFÖ ve Zagor ve Elettra Warton ve Yalnızlık Ömür Boyu
Şimdi televizyonda MFÖ'yü seyrediyorum. Şarkılarını ne kadar özlemişim. Ben de söylüyorum. Hey, Yalnızlık Ömür Boyu diyorlar.. Ben bu şarkıyı Zagor kareleriyle eşleştirmiştim bir aralar. Hemen buldum. İşte... Ve MFÖ ve Zagor ve Elettra Warton ve yalnızlık ömür boyuuuu...
Senle beraber olsak da sevgilim... Hiç görmesek birbirimizi özlesek.
Ömür boyu bağlansak da.
Sevinsek de...
Hep yalnızlık yavrum... Yalnızlık ömür boyu...
Birden sen gelsen aklıma... Seni unutsam bazı bazı... Meraklansam gizlice...
Delice kıskansam seni... Hep yalnızlık yavrum...
Yalnızlık ömür boyu.
16 Ekim 2010 Cumartesi
Çizgi Roman Seviyorum. İyi De Niye İlla Zagor Okuyorum?
"Kanat Atkaya'nın yazılarını okumayı severim. Hele eskiden kankaları Riko ve Topestolu yazılarına bayılırdım. Uzun zamandır Riko ve Topestolu yazılarına denk gelmedim. Kendine has muhabbetleri vardır. Mesela Topesto "iyi misin?" diye sorarsa, Kanat Atkaya "Bebek bisküvisinin kapak güzeli kadar gürbüzüm." diye cevap verebilir. Oturur günler boyu şampiyonlar liginde kimi tutacaklarını tartışırlar. Belki bu muhabbette Kanat Atkaya Liverpool'u sırf forması kırmızı olduğu için bile tutabilir. Bir Beyoğlu çocuğudur. Cimbom hastasıdır. Kahramanlarını saymaya kalksa, country şarkıcısı Johnny Cash'ten Rezervuar Köpekleri'nde Michael Madsen'ın canlandırdığı karaktere, Hegel'den Zagor Tenay'a kadar uzanan bir liste karşımıza çıkabilir. En sevdiği yemek yaprak sarma, en sevdiği yer Arkeoloji Müzesi'nin bahçesi, en sevdiği Türk filmi Neşeli Günler, en sevdiği Türk tiyatrocusu Ferhan Şensoy, sevdiği çizgi roman kahramanlarından bazıları Krazy Kat ve Pekos Bill... Ruh haline göre, seyrettikleri ya da dinledikleri değişebilir. Kimi zaman sadece Brazil filmini seyredebilir. Lee Perry'nin Kung Fu Meets The Dragon albümünü dinleyebilir. Evcimendir. Günlerce evden çıkmadan yaşayabilir. Hey! Martı Göve li yazılarını da unutmamak lazım. Bir de ev taşıma hikayelerini tabii... Ya müzik festivalleri nasıl seçilir, nasıl gidilir vaziyetleri... Ondan öğrenmişimdir inan ki. Şapka, çamura karşı lastik çizme, iki tişört, diş fırçası, bi bermuda, her gün için bi don, güneş gözlüğü ve yağmurluk. O kadar. Daha kısmet olmadı bir müzik festivaline gidebilmek. Gitmeye niyetlenirsem sayesinde neleri götüreceğimi öğrenmişim işte." Buraya kadar yazdığım cümleleri, "hangi durumlarda baskı rejimine evet denir?" başlıklı yazımda yazmışım. O yazımdan cümleleri aynen buraya alıntıladım. O günden bugüne ne değişti peki? Kanat Atkaya geçtiğimiz yaz evlendi. En son evleneceğini düşüneceğim kişilerden biriydi. Neyse demek ki Kanat Atkaya kendine yeni bir yol seçti.
Bu sabah baktım ki o ne? "Hürmetler mütemadiyen ey Baltalı İlah!" diye bir başlık yazmıyor mu gazetedeki köşesinde. Hey! İlgimi hemen o köşeye yönelttim. Bilirsin Zagor okumayı severim. İzmit'te Zagor satılmıyor. İstanbul'a her gidişimde mutlaka satın almaya çalışıyorum. Kitap okumak bir tutkudur bende. Tamam, iyi ama neden çizgi roman okumayı da çok seviyorum? Haydi çizgi roman okumayı seviyorum diyelim, peki neden okumak için illa Zagor'u seçiyorum? Bak şimdi... Hafta içi gün boyu çalışıyorum. Oldukça yoğun bir işim var. Bilirsin satış mantığı, üzerine bir fiyat konularak serbest piyasaya arz edilen metalar arasında herhangi bir ayırım gözetmez. Elbise de bir metadır, kitap da, poliçede. Ben sigorta poliçesi satıyorum. Benim işimde serbest tarife sistemi işliyor. Hiç şikayetim yok. Gayet güzel. Çünkü rekabet müşteriye büyük avantaj sağlıyor. İyi ama her şeyin bir yolu yordamı olması gerekmez mi? Para kazanacağım diye bu kadar mı boğazlar insanlar biribirilerini? Dirsekleye dirsekleye, itişe kakışa mı iş yapılacak illa ki? İrili ufaklı dolaplar çevirmeye kalkanlar, saçma sapan düzenlenmiş sözümona tuzaklarla yenmeye, mat etmeye kalkmalar... Sonra ufak yer tabii... Herkes tanıyor biribirini... Karşı karşıya gelince de, sanki hiç bir şey olmamış gibi binbir şirinlik sergilemeler. İşte yaşam içinde karşılaştığım bu tip insan zaafları, küçük kurnazlıklar, gülünç hileler zıvanadan çıkarıyor beni. Bunca yıldır çalışıyorum değil mi, alışkın olmam lazım aslında bu tip insan hallerine... Yok olmuyor... Alışmak ve kabullenmek istemiyorum. İşte gene böyle bir haldeydim geçtiğimiz günlerden birinde. Kafam karışık eve dönmüştüm. Elim Zagor'a gitti. Birbirini tamamlayan iki macerası Batı Yolu ve Sierra Balanca'yı arka arkaya okuyup bitirdim. Oh! Ne iyi seçim yapmışım. Tek kelimeyle şahaneydi. Hele bazı karelerinde inan bana kahkahayla güldüm. Zagor bu maceralarda Mormon göçmenlerine yardımcı oluyordu. Mormon göçmenleri bilirsin çok eşli ve çok çocuklu olurlar. Maceranın bir yerinde Mormon reisinin iki kızı ortaya çıkar. Sara ve Raşel... Sarışın olan peri kızı gibidir, diğeri ise kara kuru çiroz bir şeydir. Biri Zagor'a diğeri Çiko'ya takılırlar. Babaları kızlarının bekar olduğunu ve isterlerse kendileriyle evlenebileceklerini söyleyince, Zagor ve Çiko'nun halleri o kadar güzel çizilmiş ki çizgi roman karelerinde anlatamam sana... Kitapta görmelisin mutlaka... Zagor remen hapşırıyor.. "HAP-ŞUU!" diye... Anlayacağın Zagor evlenmek lafını duydu ya, bu soğuk espri resmen kanını donduruyor. İşte kimi zaman o kadar iyi gelir ki Zagor okumak bana. Resmen bezgin ruhuma ilaç yerine geçiyor.
Kanat Atkaya köşesindeki yazısında, İtalyan ekolünün en uzun soluklu, en sevilen kahramanı Zagor'un 50 yıl önce yazar Sergio Bonelli ve çizer Gallieno Ferri’nin ortak çalışması olarak doğduğunu ve memleketimizde 1962 den bu yana raflardaki yerini koruyan en uzun soluklu çizgi roman olduğunu söylüyor. Peki neden benim gibiler Zagor maceralarını okumaktan hoşlanıyorlar? Çünkü Kanat Atkaya'nın dediği gibi "Zagor'da hem komedi hem korku, hem heyecan kasırgası, hem gizem vardır. Zagor nettir, ekleştirdi mi oturtur. Zagor problemi muhakkak çözer. Zagor dostuna gerçek dost, düşmanına beter böcektir. Zagor korkmaz, korkana da el uzatır. Zagor Baltalı İlah’tır ve baltası hedefi muhakkak bulur, nereye kaçarsan kaç!"
Kanat Atkaya'nın yazısına bir kaç ekleme yapmalıyım. Zagor kadınlara karşı son derece zarif ve yardımsever biridir. En sinirli olduğu hallede bile ağzından küfürlü söz çıkan tek bir kare göremedim. Zagor'un uzun süren, çok ciddi aşk maceraları pek yok. Frida Lang ile evlenmekten son anda kurtulduğu, yakın dostlarından Kaptan Fisleg'in kızı Virginya'nın Zagor'un kitabını yazacak entellektüellikte tahsilli ve zeki biri olduğunu biliyoruz. Ayrıca Gambit, Elettra Warton, Margie'yi Zagor'un unutamadığı aşkları olarak sayabiliriz Evlilik lafının Zagor'a soğuk duş tesiri yaptığını ve sıcak havada bile kanını dondurarak hapşırttığını gözlerimle gördüm. Resmen bu halinin şahitiyim. İyi ama Kanat Atkaya'da yalnız yaşamaya düşkün, asla evleneceğine ihtimal vermediğim biriyken evlendi. Zagor'un yarın öbür gün fikir değiştirip evlenmeyeceğine kim garanti verebilir? Şaka bir yana... Ne olursa olsun... Şunu çok iyi biliyorum ki, Zagor kimi zaman bezgin ve kırgın ruhuma ilaç olmuştur. Kimi zaman da mutlu anlarımı paylaştığım çizgi roman kahramanım. Zagor'u ilgiyle okumaya devam ediyorum. Böyleyken böyle işte. Bende Zagor'lu vaziyetler bu merkezde.
NOT: Zagor kareleri Zagor'un Sözü Bu! Bloğundan alınmıştır.
22 Eylül 2010 Çarşamba
Şimdi Ben Ne Yapayım? Derdimi Kimlere Yanayım?
"Şimdi ben neyleyeyim... Bu şehri ateşe mi vereyim? Of! Şimdi ben ne yapayım? Derdimi kimlere yanayım?" Sabah sabah neden darlandım da söylüyorum bu şarkıyı biliyor musun? Az önce gazetede okudum. "Zagor'un efsanevi çizeri Gallieno Ferri 29. İstanbul Kitap Fuarı'na geliyor." diye yazıyordu. Hey! "Ahhyaaaakkkk!" demez miyim şimdi ben buna! Müthiş bir haber! Büyükçekmece'deki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde 30 Ekim ve 7 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek fuara gelecekmiş hem de... Atalarımın bütün eli hamurluları ve bıyıklıları adına! Söyler misin kim yaptı bu kıyağı bana? Düşünebiliyor musun hem kitap fuarı... Oy! Her yer kitapla dolu olacak tepeden tırnağa... Hem de Zagor'un efsanevi çizeri Ferri olacak çizgi romanlar arasında! Karamba karambita! Darlatıp beni "Gene mi?" deme ne olursun? "Herşeye heves etme!" diye de söyleme... Ne olacak ki? Bir gün Filmekimine... Bir gün de İstanbul Kitap Fuarı'na... Yooo... Utanırım. Gidip tanışamam belki Ferri'yle... Ama görsem iyi olmaz mı Baltalı İlah Zagor'un ilk çizerini... Zagor'u çizen Sevgili Ferri'yi görmem bana yeter inan ki.. Karamba karambitaaa....Hayal bu ya...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)