Salâh Birsel’in İstanbul Paris adlı kitabının ilk bölümü “Ey kadın ayağa kalk ve titre”
cümlesiyle başlar. Ve Salâh Birsel kokonozlu nişanlar sunarak,
memleketimdeki ilk kadın yazarları o güzelim üslubuyla anlatır. Önce
Türk Edebiyatının Şair-i Azam’ı olduğu düşünülen Abdülhak Hamit’in,
kızkardeşi Mihrünnisa Hanım’ın, aynı abisi gibi insanın yüreğine
kızgın kurşun akıtan şiirleri okunduğunda, bir kadının elinden
çıkabileceğine inanılmadığından, illa bir erkek ozan elinin bu
şiirlerin üzerinde gezindiği yolundaki söylentilerden bahseder. Sonra
Fatma Aliye Hanım’ın Muhadarat adlı romanını da babası Tarihçi Cevdet
Paşa’nın mıncıkladığı düşüncesinin yaygın olduğunu anlatmakla konuya
devam eder. Yıl 1896. Demek ki günümüzden 117 yıl önceyi konuşuyoruz.
Salâh Birsel’in anlattığına göre bu tarihte ilk kadın derneği
kuruluyor. Yazar, Fatma Aliye Hanım’ın
harem ve kafes çağında, kadın bilgisizlikle boğuşurken, okur yazar
kadın sayısı nerdeyse hiçyoka yakınken, o tarihlerde memleketimizdeki
eğitimli birkaç kadından biri olduğunu söylüyor.
Bu
yazımı haddim olmayarak Salâh Birsel’in üslubuna benzeterek yazmaya
çalışıyorum. Çünkü onun anlatımına bayılıyorum. Neyse… Konuyu
dağıtmayayım ve bunca lakırtıyı kantarlamak için, yazarlarının çoğu
kadınlardan oluşan Hanımlara Mahsus Gazete’nin
1895 yılında yayınlanmaya başladığını hemen yazıvereyim. Neden böyle
bir gazete düşünülmüş? Amaç, kadınlar arasındaki eğitimi yaymaya
hizmet, kadın yazarların yapıtlarını yayınlamaya aracı olmak,
kadınların ulusal gelişimlerine çalışmak. Bu hanımlara mahsus gazete
haftada bir gün resimli yayınlanıyormuş. Fiyatı bir kuruşmuş. Salâh
Birsel kitabında bu dergideki kadın yazarları neredeyse teker teker
anlatıyor. Bu dergi 1898 yılında “Kızlara Mahsus” adında ek çıkarmış.
Biliyorum
lakırtımı eni konu uzattım. Bir türlü esas anlatmak istediğimi
anlatıp sadede gelemedim. Böyle uzatma hâllerinde Salâh Birsel “Sen ey okur, bu kez bayılmazsan, bir daha hiç bayılmazsın.” der. Ben
de aynısını sarkıtayım da uzattım diye bana laf edilmesini böylece
geçiştirivereyim. Bak şimdi. Ben Gırgır zamanı çocuğum.
Abartmıyorum taşrada yaşayan biri için mizah dergisinin insanın
düşüncelerinin şekillenmesine nasıl katkı yaptığını kendi tecrübelerimle
çok iyi biliyorum. Mizahın değerine ve önemine yürekten inanıyorum.
Memleketimde çıkan mizah dergilerinden bir kaçı elimden geçiyor. Amaaa... Fanatik taraftarı olduğum bir mizah dergisi var ki, gönlümde çok özel bir yer tutuyor. Sadece memleketimin değil, dünyanın ilk kadın mizah dergisi Bayan Yanı!.. Hey!.. Duyduk duymadık denmesin, Bayan Yanı 8 Mart'ta 2. yılını dolduruyor.
Salâh Birsel bu kitabında, 1886 yılında az
sayıda ortalarda dolaştığı söylenen Şükûfezar adlı kadın dergisinin
sahibi Arife Hanım’ın derginin ilk sayısının önsözünü şöyle bağladığını
söylüyor. “Saçı uzun aklı kısa
diye erkeklerin alaycı gülüşlerine hedef olmuş bir tayfayız, bunun
karşıtını ortaya koymaya çalışacağız. Erkekliği kadınlığa, kadınlığı da
erkekliğe üstün tutmadan çalışma ve iş görme yolunda yılmadan adım
atacağız.” Ohooo! Aradan 127 yıl geçmiş. Günümüzde kadınlar için saçı uzun aklı kısa diyenler kaldı mı ki? Nerdeee?!!!!
Neyse... Sözün özü... Memleketimdeki kadın mizahçıları çok önemsiyorum. Ve bütün kadınlara "Ey kadın, yeniden ayağa kalk ve titre!" diye seslenip, Bayan Yanı'nın takipçisi olmalarını istiyorum. Biliyorum son lakırtılarıma, emir kipinde cümlelerle bodosloma başladım başlamaya ama, ne yapayım? Yüreğimin pıtpıtını bastırmadan açıklamaya olanak yok. Ne yapsaydım yani? Kadınım. Taraftar ruhluyum. Kadın tarafı tutarım. Lakırtıyı kantarlamadan gediğine koymalıyım. Bayan Yanı'nın taraftarıyım. Şimdi bu yazıyı yazmasam ne zaman yazacaktım? İçimden geldi. Böyleyken böyle, dedim. Yazdım:)