kentin türküsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kentin türküsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2013 Perşembe

Ve Bağlama Hevesi Ve Kentin Türküsü Ve Yalan Dünyada



Selda'nın yukarıdaki fotoğrafını gördüğüm an, "bittim ben!" diye düşündüm. Uzun zamandır bağlama çalmayı öğrenmek istiyorum. Ara ara nüksediyor bu arzum. Bu kez kolay uyum sağlamak niyetiyle, kendime hemcinsim bir rol model arıyorum. Düşünüyorum... Düşünüyorum... Aklıma bir tek eskilerden elinde bağlamayla şarkı söyleyen Selda Bağcan geliyor nedense. Artık kararlıyım ya bağlama öğrenmeye... Selda'nın bağlamalı fotoğraflarına bakmak istedim. Az önce sanal dünyada fotoğraflarını bulmak üzere  dolanmaya başladım. Denk geldiğim ilk fotoğrafına  baktım ki o ne? Bağlama değil de gitar yok muydu Selda'nın elinde. "Eyvah!" dedim.  "Allahım bağlamalı bir kadın rol model bulamayacak mıyım yoksa kendime?"

Tuhaf huylarım vardır.  Biliyorum temkin süzgeçi eksik benim bünyemde.  Bir şeye karar verirken bi dur bi etraflıca düşün di mi? Nerdee? Her bişeye kolay heves ettiğim gibi, moralman şıppadanak çökerim. Kendime inancım çapçacık yıkılır. Hemencik kör kuyularda merdivensiz, denizler ortasında yelkensiz kalmış gibi hissederim.  Ne denir? "Savaşı kazanan, kılıcı keskin iri savaşçılara sahip olan değil, morali yüksek savaşçılara sahip olan taraftır." Bu sözü kim demiş, ne zaman demiş, niçin demiş diye sakın sorma. Laf aramızda inan bilmiyorum. Valla ne bileyim, kalmış işte hafızamın tozlu bi çekmecesinde. Helee... Sen sen ol... Lütfen, bu söz ne alaka filan sakın deme. Bende yüksek moralli savaşçı ruhu olmayınca. Anlasana... Bittiğimin resmidir. Biterim... Biterim! Misal bu ya bağlama çalma hevesimden  şıp diye vazgeçebilirim.


Neyse ki, Cumhur Canbazoğlu'nun, gelecek nesillere kaynak olsun diye yazdığı, Kentin Türküsü Anadolu Pop Rock adlı kitabı var şu an elimde. Şu kitap denen nesne var ya, her derde deva yeminle. Allah razı olsun Cumhur Canbazoğlu'ndan. Bu kitabı morasiz ruhuma ilaç gibi geldi... Bak şimdi. Kitabının 222. sayfasından itibaren altı sayfayı Selda'ya ayrılmış. Selda 1948 yılında Muğla'da doğmuş. Ortaokula giderken gitara ilgi duymuş. Bak burayı iyi dinlemelisin... Çünkü ismini ilk olarak bu kitapta okuduğum Catherina Valente'nin,  Aşk ve Müzik filmini izlerken, Selda'nın içinde şarkıcı olma merakı uyanıvermiş. Al sana rol model durumu... Gördün mü, anlatmak istediğim budur işte.

Sonra eve alınan teyp, radyoda dinlediği Latin şarkıları teybe kaydetmeler, sonra bu şarkıları söylemeye başlamalar filan... Yani bir bakıma eve alınan teyp sayesinde şarkıcı olmaya başlar. Lise bire giderken sahneye çıkar. Alpay'la tanışır. Alpay'ın sayesinde banda çekilen şarkıları Ankara Radyosu'na gönderilir. Rahmetli Fecri Ebcioğlu İstanbul Radyosun'da bu şarkıları yayınlar.  Ailesinin ısrarıyla Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü'ne devam eder. Bu yıllar memleketimizdeki gençlik olaylarının yayıldığı, türkülerin ve Anadolu popunun canlanmaya başladığı yıllardır. Ünlü türkücü Saniye Can'dan dinlediği türküler sebebiyle halk müziğine gönül verir. Türküleri gitarıyla söylemeye başlar.  Latince şarkı söylerken, birden Mahzuni'yi, Neşet Ertaş'ı, Aşık Veysel'i keşfeder. Ne güzel!




Cem Karaca'yla Barış Manço'nun, Selda'nın çalıştığı Ankara'daki kulübe uğramaları, hayatının yönünü İstanbul'a çevirir. Çünkü bu iki sanatçı kendisine plak yapmak için yardımcı olacaklarını söylerler. Tatlı Dillim, Katip Arzu Halim Yaz Yare Böyle, Çemberimde Gül Oya çok hoşlarına gider. Bu şarkılar banda okunup TRT ye gönderilir. Denetimden geçer ve radyolara dağıtılır.  Türkan Poyraz'ın TRT için hazırladığı Mahpushaneler adlı programında Selda'nın Mahpushanelere Güneş Doğmuyor adlı şarkısı fon müzik olarak kullanılınca, ismi cismi belli olmayan fondaki ses çok beğenilir. Hatta Deniz Gezmiş'in eski nişanlısı olduğu söylentisi yayılmaya başlar. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise kısa bir süre önce yakalanmışlardır.



Plakçılar evinin kapısını aşındırmaya başlayınca, gitar dersleri alır ve türküleri tamamen doğal sesiyle söylemeye başlar. 1971 yılında ilk 45'liği çıkar. Plakları ilgiyle karşılanır. Adaletin Bu mu Dünya ile listelerin en üst sırasına yerleşir. Aynı dönemde TRT deki programdaki sesin Selda olduğu anlaşılınca, Deniz Gezmiş'le adı anıldığı için yayınlanamaz kararı verilir. Moğollarla çalışmaya başlar. Bir süre sonra yolları ayrılır. 1972'de Dışişleri bakanlığı tarafından Bulgaristan'daki Altın Orfe yarışmasına gönderilir. Dereceye giremez. İzmir Fuarı'nda sahneye çıkar. Denetim, Selda'nın şarkılarını onaylamaz. Arif Sağ'ın bağlamayla yer aldığı albümünde türkü kokan şarkılar söyler.

Ortam gergindir.  Sol müziğin bayraktarlığını yapmaktan vazgeçmez. Kaldı Kaldı Dünya adlı parçası Hey dergisi 45'likler listesinde 1 numaraya yükselir. 12 Eylül Askeri Müdahales'nde üç kez göz altına alınır. Söylediği şarkılardan dolayı yargılanır. 1980-1987 arasında pasaportuna el konulur. Yurt dışına çıkamaz. Uzun bir dönem TRT yasaklısı olur. Ancak 1992 yılında ekranlara çıkacaktır. Geçmişte ürettiği albümleri ve 45'likleri ulaşamadığı geniş kitlelere ve genç kuşak için tekrar değerlendirmeye karar verir. Ve muhtelif albümler çıkarır.  2000 yılında konsere giderken ağır bir kaza geçirir ve uzun süre tedavi görür. Cumhur Canbazoğlu, kitabında Selda'ya  ayırdığı altı sayfalık yazısını şöyle bitirmiş: "2004 yılında Denizlerin Dalgasıyım albümüyle geçmiş günleri anımsatan yoğunlukta politik, duyarlı bir söylemle yeniden listelerde gözükür. Anadolu popun yorulmaz emekçisi olarak Selda, bayrağı hiç düşürmeyerek her dönem büyük saygı görür."


Heyy! Du bi... İşte Selda'nın elinde bağlamayla bir fotoğrafını buldum. Acaba Selda bağlama çalıyor muydu ki? Yoksa Türkülerimiz plağı için mi böyle fotoğraf çektirmişti? Kentin Türküsü kitabında, Selda'nın bağlama değil gitar dersi aldığı yazıyordu. Hatta türküleri gitarıyla çalıp söylüyormuş. Bir ara gitara da  heves etmiştim. Allahım ben ne şıpsevdi biriyim? Yooo. Enseyi karartmayayım, ne var? Olsun varsın... Şimdi gitarla tek şarkı çalabilirim misal... Romans!.. Arpejle Romans'ı çalmayı beceriririm. Hımm... Acaba bağlamayı bırakıp, gitarla türkü çalmayı mı denemeliyim? Kafam karıştı. İnan bilemedim. Geç oldu. Önce şu yalan dünyanın  herşeyine meraklı, dikkati dağınık, bilgisi yarım yamalak bünyemi tımar edecek bir Neşet Ertaş türküsünü önce Selda'dan.. Yooo... Dayanamam. Üstüne cilalama niyetiyle bir de Neşet Usta'dan  dinleyeyim. 

Hocaların hocası Neşet Ertaş'ın ruhuna rahmet göndereyim. Selda'yla, Cumhur Canbazoğlu'na  mahsus selam edeyim. Sonra anne sözü dinler gibi masum... Tıpış tıpış uyumaya gideyim.



2012

30 Eylül 2012 Pazar

Ah, Yalan Dünyada...



Selda'nın yukarıdaki fotoğrafını gördüğüm an, "bittim ben!" diye düşündüm. Uzun zamandır bağlama çalmayı öğrenmek istiyorum. Ara ara nüksediyor bu arzum. Bu kez kolay uyum sağlamak niyetiyle, kendime hemcinsim bir rol model arıyordum. Düşünüyorum... Düşünüyorum... Aklıma bir tek eskilerden elinde bağlamayla şarkı söyleyen Selda Bağcan geliyor nedense. Artık kararlıyım ya bağlama öğrenmeye... Selda'nın bağlamalı fotoğraflarına bakmak istedim. Az önce sanal dünyada fotoğraflarını bulmak üzere  dolanmaya başladım. Denk geldiğim ilk fotoğrafına  baktım ki o ne? Bağlama değil de gitar yok muydu Selda'nın elinde. "Eyvah!" dedim.  "Allahım bağlamalı bir kadın rol model bulamayacak mıyım yoksa kendime?" Tuhaf huylarım vardır.  Biliyorum temkin süzgeçi eksik benim bünyemde.  Bir şeye karar verirken bi dur bi etraflıca düşün di mi? Nerdee? Her bişeye kolay heves ettiğim gibi, moralman şıppadanak çökerim. Kendime inancım çapçacık yıkılır. Hemencik kör kuyularda merdivensiz, denizler ortasında yelkensiz kalmış gibi hissederim.  Ne denir? "Savaşı kazanan kılıcı keskin iri savaşçılara sahip olan değil, morali yüksek savaşçılara sahip olan taraftır." Bu sözü kim demiş diye sakın sorma. Laf aramızda inan bilmiyorum. Valla ne bileyim kalmış işte hafızamın tozlu bi çekmecesinde. Helee... Sen sen ol... Lütfen, bu söz ne alaka filan sakın deme. Bende yüksek moralli savaşçı ruhu olmayınca. Anlasana... Bittiğimin resmidir. Biterim... Biterim! Misal bu ya bağlama çalma hevesimden  şıp diye vazgeçebilirim.


Neyse ki, Cumhur Canbazoğlu'nun, gelecek nesillere kaynak olsun diye yazdığı, Kentin Türküsü Anadolu Pop Rock adlı kitabı var şu an elimde. Şu kitap denen nesne var ya, her derde deva yeminle. Allah razı olsun Cumhur Canbazoğlu'ndan. Bu kitabı morasiz ruhuma ilaç gibi geldi... Bak şimdi. Kitabının 222. sayfasından itibaren altı sayfayı Selda'ya ayrılmış. Selda 1948 yılında Muğla'da doğmuş. Ortaokula giderken gitara ilgi duymuş. Bak burayı iyi dinlemelisin... Çünkü ismini ilk olarak bu kitapta okuduğum Catherina Valente'nin,  Aşk ve Müzik filmini izlerken, Selda'nın içinde şarkıcı olma merakı uyanıvermiş. Al sana rol model durumu... Gördün mü, anlatmak istediğim budur işte. Sonra eve alınan teyp, radyoda dinlediği Latin şarkıları teybe kaydetmeler, sonra bu şarkıları söylemeye başlamalar filan... Yani bir bakıma eve alınan teyp sayesinde şarkıcı olmaya başlar. Lise bire giderken sahneye çıkar. Alpay'la tanışır. Alpay'ın sayesinde banda çekilen şarkıları Ankara Radyosu'na gönderilir. Rahmetli Fecri Ebcioğlu İstanbul Radyosun'da bu şarkıları yayınlar.  Ailesinin ısrarıyla Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü'ne devam eder. Bu yıllar memleketimizdeki gençlik olaylarının yayıldığı, türkülerin ve Anadolu popunun canlanmaya başladığı yıllardır. Ünlü türkücü Saniye Can'dan dinlediği türküler sebebiyle halk müziğine gönül verir. Türküleri gitarıyla söylemeye başlar.  Latince şarkı söylerken, birden Mahzuni'yi, Neşet Ertaş'ı, Aşık Veysel'i keşfeder. Ne güzel!


Cem Karaca'yla Barış Manço'nun, Selda'nın çalıştığı Ankara'daki kulübe uğramaları, hayatının yönünü İstanbul'a çevirir. Çünkü bu iki sanatçı kendisine plak yapmak için yardımcı olacaklarını söylerler. Tatlı Dillim, Katip Arzu Halim Yaz Yare Böyle, Çemberimde Gül Oya çok hoşlarına gider. Bu şarkılar banda okunup TRT ye gönderilir. Denetimden geçer ve radyolara dağıtılır.  Türkan Poyraz'ın TRT için hazırladığı Mahpushaneler adlı programında Selda'nın Mahpushanelere Güneş Doğmuyor adlı şarkısı fon müzik olarak kullanılınca, ismi cismi belli olmayan fondaki ses çok beğenilir. Hatta Deniz Gezmiş'in eski nişanlısı olduğu söylentisi yayılmaya başlar. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise kısa bir süre önce yakalanmışlardır. 


Plakçılar evinin kapısını aşındırmaya başlayınca, gitar dersleri alır ve türküleri tamamen doğal sesiyle söylemeye başlar. 1971 yılında ilk 45'liği çıkar. Plakları ilgiyle karşılanır. Adaletin Bu mu Dünya ile listelerin en üst sırasına yerleşir. Aynı dönemde TRT deki programdaki sesin Selda olduğu anlaşılınca, Deniz Gezmiş'le adı anıldığı için yayınlanamaz kararı verilir. Moğollarla çalışmaya başlar. Bir süre sonra yolları ayrılır. 1972'de Dışişleri bakanlığı tarafından Bulgaristan'daki Altın Orfe yarışmasına gönderilir. Dereceye giremez. İzmir Fuarı'nda sahneye çıkar. Denetim, Selda'nın şarkılarını onaylamaz. Arif Sağ'ın bağlamayla yer aldığı albümünde türkü kokan şarkılar söyler. Ortam gergindir.  Sol müziğin bayraktarlığını yapmaktan vazgeçmez. Kaldı Kaldı Dünya adlı parçası Hey dergisi 45'likler listesinde 1 numaraya yükselir. 12 Eylül Askeri Müdahales'nde üç kez göz altına alınır. Söylediği şarkılardan dolayı yargılanır. 1980-1987 arasında pasaportuna el konulur. Yurt dışına çıkamaz. Uzun bir dönem TRT yasaklısı olur. Ancak 1992 yılında ekranlara çıkacaktır. Geçmişte ürettiği albümleri ve 45'likleri ulaşamadığı geniş kitlelere ve genç kuşak için tekrar değerlendirmeye karar verir. Ve muhtelif albümler çıkarır.  2000 yılında konsere giderken ağır bir kaza geçirir ve uzun süre tedavi görür. Cumhur Canbazoğlu, kitabında Selda'ya  ayırdığı altı sayfalık yazısını şöyle bitirmiş: "2004 yılında Denizlerin Dalgasıyım albümüyle geçmiş günleri anımsatan yoğunlukta politik, duyarlı bir söylemle yeniden listelerde gözükür. Anadolu popun yorulmaz emekçisi olarak Selda, bayrağı hiç düşürmeyerek her dönem büyük saygı görür."



Heyy! Du bi... İşte Selda'nın elinde bağlamayla bir fotoğrafını buldum. Acaba Selda bağlama çalıyor mu ki? Yoksa Türkülerimiz plağı için mi böyle fotoğraf çektirmişti? Kentin Türküsü kitabında, Selda'nın bağlama değil gitar dersi aldığı yazıyordu. Hatta türküleri gitarıyla çalıp söylüyormuş. Bir ara gitara da  heves etmiştim. Allahım ben ne şıp sevdi biriyim? Yooo. Enseyi karartmayayım, ne var? Olsun varsın...Şimdi gitarla tek şarkı çalabilirim. Romans!.. Arpejle Romans'ı çalmayı beceriririm. Hımm... Acaba bağlamayı bırakıp, gitarla türkü çalmayı mı denemeliyim? Kafam karıştı. İnan bilemedim. Geç oldu. Önce şu yalan dünyanın  herşeyine meraklı, dikkati dağınık, bilgisi yarım yamalak bünyemi tımar edecek bir Neşet Ertaş türküsünü Selda'dan dinleyeyim. Neşet Ertaş'ın ruhuna rahmet göndereyim. Selda'yla, Cumhur Canbazoğlu'na  mahsus selam edeyim. Sonra anne sözü dinler gibi masum... Tıpış tıpış uyumaya gideyim.




25 Temmuz 2012 Çarşamba

Kahve Molası - Kıyıya Vuran Hayaller İçin Erkin Koray Söylüyor...

İki gündür Erkin Koray şarkılarına bir takıldım ki anlatamam. Of! Ne güzel sözler! Ve Yarabbim ne şahane  bir müzik bu. Of, nasıl özlemişim Erkin Koray'ın şarkılarını meğer. Şimdi... Şu anda.. Ne dinliyorum biliyor musun? "aşktan yana şansım yok.. ağlıyorum derdim çok.. aşkımı kaybetmişim.. sordum sordum bulan yok.. dün gece çok aradım.. aradım bulamadım... kör olası çöpçüler... aşkımı süpürmüşer.." Bu şarkıyı bilirsin değil  mi? Hemen dinlemelisin hemen... Of! Ne hoş bir şarkı bu sahiden! Kimbilir kaçıncı  kez dinliyorum. Döne döne... Ya Yalnızlar Rıhtımı... Hani var ya... "bir ben miyim perişan.. gecenin karanlığında.. yosun tuttu gözlerim.. yalnızlar rıhtımında..." Yeni  nesil bilir mi  Erkin Koray şarkılarını acaba? Ne büyük kayıp bilmiyorlarsa...Yooo.. Dinlemek beni kesmeyecek.. Şimdi birşeyler okumalıyım Erkin Koray hakkında... Ama sanal ansiklopediden okumasam keşke diye düşündüm. İyi de Erkin Koray hakkında şu anda hangi kitaptan birşeyler okuyabilecektim? Heyy! İşte o anda Cumhur Canbazoğlu'nun Kentin Türküsü adlı kitabı aklıma geldi. Evet. Hemen buldum  kitaplarımın arasından... İşte kitabın Anadolu Pop-Rock bölümünün Barış Manço'dan sonra gelen isim Erkin Koray. 108. sayfa. Hemen açtım ilgili sayfayı. Cumhur Canbazoğlu Erkin Koray hakkında beş sayfa yazı yazmış.
Cumhur Canbazoğlu "Hep"kendini söyleyen" ozan" diye bir başlık atmış.  1941 doğumluymuş Erkin Koray. Şimdi  tam da bugün 71 yaşında öyle mi? Vay canına sayın seyirciler. Yıllar böyle hızlı geçer mi? İnanamıyorum. Şimdi hangi şarkısını söylüyor biliyor musun?  "öyle bir geçer zaman ki.. dediğim aynı ile vaki.. birden dursun istersin seneler olunca mazi.. yollara bakarsın katı katı.. üzerine çekersin perde..  yoldan geçenler var  da.. her akşam gelenler nerde.. öyle bir geçer zaman ki.. "  Of! Ömrüne bereket... Çok yaşasın, çok söylesin Erkin Koray, e mi? Uzun uzun anlatmış Cumhur Canbazoğlu. Erkin Koray'ın eğitimini, askerliğini, müziğe nasıl başladığını, 1967 yılında sanatçıyı memleket çapında üne kavuşturan Kızları da Alın Askere adlı 45'liğini, müzikteki arayışlarını, Fransa'ya gidip gelişini, 1975 yılında Elektronik Türküler adlı ilk uzunçalar çıkardığını, halk müziğine yönelişini ve bu albümde ilk kez rock, beat, ve türküyü birleştirmeyi nasıl denediğiyle ilgili  yazdıklarını zevkle okuyorum. Bu arada gitar, bağlama ve vurmalıların sürüklediği, Nazım Hikmet'in sözleri ve bestesi Ruhi Su'ya ait olan Türkü diye bir parçadan söz etmiş. Merak ettim. Hemen buldum sanal dünyadan. Hey! Bağlama vurdu  gene beni... Hatırladın mı bu şarkısını? Hani der ya.. "Dört nala gelip Uzak Asya'dan... Akdeniz'e bir kısrak gibi uzanan.. Bu memleket bizim! Bizim dostlar... Bizim!" Hey! Nazım Hikmet ve Ruhi Su'nun yattıkları yer nur dolsun. Ne güzel bir  müziktir, ne güzel bir parçadır bu..
Erkin Koray bir söyleşisinde türkünün geçmişinde elektrikli aletlerin yeri olmadığını, türkülerde daha çok doğal denilen seslerin hakim olduğunu, bu durumun da türkülerimize özgü hoş ve karakteristik bir hal olduğunu, ancak Türkülerimizin güzelliğini ve doğal dokusunu kaybetmeden elektonikleştirmeye gayret ettiğini bunun da son yıllarda gelişmekte olan akımlara yol göstereceğini söylemiş. Sürekli arayış peşinde olan sanatçı bir ara Hindistan'a gitmiş. Dönüşte mucidinin kim olduğu hala tartışılan elektro bağlamayla iyice arabeske yönelmiş. Ve bu türde tamamen kendi tarzında bir ekol haline gelmiş. Tüm birikimleriyle ortaya o güzelim şarkıları çıkarmaya başlamış. Bilirsin hepsini mutlaka.. "Arkası gelmez dertlerimin bıktım illahlah! Biri biterse öbürü başlar vermesin Allah!" Hatırladın mı? Fesuphanallah! Sonra.. Estarabim.. Şaşkın... Sevince.. Gönül Salıncağı... Yalnızlar Rıhtımında... Heyy... Arap Saçı peki?  Atilla Atalay'ın Ebekulak adlı öyküsünde geçer hani... "gönlüm söz dinlemiyor.. sevdiğimi ver diyor.. kim görse şu halimi.. bir daha sevme diyor.. aaah aşk yüzünden.. arap saçına döndüm.. çivi çiviyi söker.. budur bunun ilacı" İki sevgili küsmüşlerdir hani eften püften bir sebepten. Kimse kimseden af dilemez. Aradan zaman geçer. Üç yıl sonra karşılaşırlar. Bir çay bahçesinde otururlar. Birbirlerini halen sevdiklerini belli etmeyecekler ya öyle muhabbet ederler ki sürekli birbirlerini acıtırlar. Hep biri diğerinin pes edeceğini umar. İkisi de pes demez. İkisi de içindeki zaiyatı belli etmez.  İşte tam bu sırada, onların şarkısı Arapsaçı çalmaya başlar. İkisinin hali de çok tatlıdır. Şarkıdan etkilenmemek için çocuk içinden "gün doğdu hep uyandık.. siperlere dayandık" marşını söylerken, kız ise kafasını daldırıp çantasında birşeyler ararmış gibi rol keser. Ya da çocuk öyle zanneder. Neyse, öykünün devamını merak eden isterse alır kitabı okur. Şarkılar ne kadar önemlidir hayatımızda öyle değil mi? Bazı şarkılar nasıl ruhumuza işlemiştir. Cumhur Canbazoğlu yazısının sonunda söylediği gibi "Erkin baba" sevabıyla günahıyla sıcacık işler yapmış ve dağarcığındaki her şeyi dinleyicileriyle paylaşmış bir sanatçıdır. Ve o güzelim şarkılarıyla halen dimdik ayaktadır. İşte büyük bir beğeniyle dinliyorum şarkılarını şu anda. Bana göre şarkıları  lezzetinden bir şey yitirmiyor. Bilakis ben yaş aldıkça onun şarkıları gençleşiyor.
Cumhur Canbazoğlu'nun yazdıklarını okumak çok hoşuma gitti. Kentin Türküsü: Anadolu Pop-Rock adında iyi ki böyle bir başvuru kitabı hazırlamış. Bence bu tip başvuru kitapları çok önemli ve çok değerli. Keşke  pek çok alanda böyle başvuru kitapları olsa. İlgisi olanlar faydalansa. Ben müzikle çok ilgili biri değilim. Keşke yeteneğim olaydı da müzikle ilgili bir iş yapaydım. Nerdee? Son zamanlarda karınca kararınca bağlama çalmaya ve türkülerin menzilinde dolanmaya heves ettim. O kadar. İyi de peki ben bu kitabı acaba  neden almıştım? Bak şimdi.. Bu kitap  Aşık Veysel, Barış Manço, Fikret Kızılok, Hümeyra, Yunus Emre, Cem Karaca, Üç Hürel, Edip Akbayram, Karacaoğlan, Ruhi Su, Haluk Levent, Volkan Konak, Kurban, Neşet Ertaş benzeri  memleketimizde gelenekseli evrensele taşımaya emek sarfetmiş isimlerin müzik serüvenlerinden bahsediyordu. Ve çok doğru bir kitaptı, fark etmeyi sağlıyordu. Bu kitabı okuyunca anlamıştım ki, ben belki türküyü bağlamadan dinlememiştim ama türkünün Cumhur Canbazoğlu’nun dediği gibi Anadolu- pop halini, yani Türk folklor temaları, şiirleri ve çalgılarıyla Pop müziğin elektronik olanaklarının kaynaşmasından doğan şehir türküsü halini yıllardır sevmiş ve dinlemiştim. İşte galiba şimdi aslına döndüm. Orijinal haline. Bazı türküler hiç yabancı gelmiyor. Üstelik bağlamanın sesi, yüreğimi derinden etkiliyor.  Sanıyorum Anadolu ezgilerini zamanında bana sevdiren Erkin Koray gibi sanatçılar nedeniyle şimdi türkülerin menzilinde dolanmaktan hoşlanıyorum. Anadolu Pop Rock mı denir, Anadolu Pop Rock Arabesk mi denir bilemeyeceğim ama Erkin Koray'ın şarkılarını  hep sevdim. Biliyorum, ömrüm oldukça hep seveceğim.
 
2011