moby dick etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
moby dick etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ocak 2019 Pazar

Kuzey Kalesi'nden Çizgiroman Diyarına Efkarlı Yolculuk


Kuzey Kalesi'ndeki, o konu başlığına ilk denk geldiğimde, tekrar tekrar okuduğumu hatırlıyorum. Küçük Kırgınlıkların Büyük Hüznü.... Küçük Kırgınlıkların Büyük Hüznü... Acayip etkilemiştim. Kelimelerin büyülü olduğuna  bir kez daha aklım yatmıştı. Adeta illüzyondaymışım gibi tıpış tıpış cümlelerin peşi sıra gitmiştim. Okudukça anlamıştım ki, Küçük Kırgınlıkların Büyük Hüznü, Chistophe Chaboute'nin bir çizgi roman albümünün ismiydi. Daha doğrusu Kuzey Kalesi'nin komutanı Rusenski'nin Fransızca'dan yaptığı çeviriydi.

Akabinde, Rusenski'nin  kitap hakkında yazdıklarını okuyunca, bu albümü almam şart olmuştu. Diyordu ki,  "Chaboute'nin bu albümünde hayatın içinde ufak tefek gözüken,  ya da önemsizmiş gibi geçiştirme eğiliminde olduğumuz ama kalbimizi kıran, gönlümüzü yoran, biriktikçe ruhumuzu yaralayan, yani üzerimizde sandığımızdan çok derin etkisi olan, küçük kırgınlıklarla bezenmiş fragmanlarla karşılaşıyoruz. ÇR'a uyarlanmış bir kısa film derlemesine de benzetiyorum bu albümü." Feci merak etmiştim. İyi ama çizgiroman Fransızca'ydı. Ne gam! Oldum bittim çizgilerin menzilinde dolanmayı severim. 

"Eskiden Anadolu'da depresyona "gönül yorgunluğu" derlermiş. Ne güzel bir tanım. Albümde 11 tane kısa hikaye var. Çok farklı konularda ve ortamlarda yaşadığımız burukluklara şahitlik ediyoruz. Gönül yorgunluğuna götüren ön yargılar, düşüncesizlikler, kabalıklar, sorgulamalar ve gücenikliklerimiz, bir bir karelere taşınmış. Modern yaşamın insanı makineleşmeye zorlayan, hızına ayak uydurmaya çalışırken yavaş yavaş ikinci plana atılan insani inceliklerin altı çizilmiş. Metni az ama, kolay okunan fakat uçup gitmeyen bir çalışma. Okudukça kendi yaşamınızdan eş anlamlı sahneler birikiyor zihninizde. Katilimiz olmuş kanıksanmışlıklar sanık oluveriyor sayfalarda. Ardında iz bırakan ama hiç yormayan bir akış."

Rusenski, yukarıdaki yorumlarından sonra ÇR içindeki tüm hikayeleri Kuzey Kalesi'nde özetlemişti. Daha ne olsundu ki... Anlayabilirdim. O vakitler memlekette bulamadığım bu albümü, dayanamamış yurt dışından sipariş etmiştim.  Rusenski haklıydı. İç sızlatan, yüreği uf eden  hikayelerin çizimleri müthiş etkileyiciydi. Zaman içinde Chaboute'nin diğer albümlerini birer birer edindim.  

Şimdi niye yazdım bütün bunları biliyor musunuz? Az önce kitaplarımı düzenliyordum. Chaboute'nin güzelim albümlerini kitaplığımda dizim dizim görünce, aklıma Kuzey Kalesi ve Rusenski geldi. İçimi derin bir efkâr kapladı. Hayat kısa, kitaplar sonsuz... Eğer Küçük Kırgınlıkların Büyük Hüznü başlıklı yazıya denk gelmeseydim, Chaboute'yi belki de hiç bilmeyecektim.  Feleğe denk getirdiği için teşekkür ederim. 
TIKLAYINIZ



20 Temmuz 2013 Cumartesi

Ölümlü Dünya Ölümlü İnsan...


Kimi insanların hayatları kağıda dökülse, roman olmaz mı sence? Bak şimdi... 1819'lu yıllarda, New York'ta olduğumuzu farzet... Günümüzden neredeyse 200 yıl önce... Zengin ve soylu bir ailenin çocuğu doğuyor. Adı Herman Melville. Anlatıldığına göre, çocuk 12 yaşına geldiğinde, fazlasıyla borçlanan babası çıldırarak ölüyor. Çocuk küçük yaşta çalışmak zorunda kalıyor. Onsekiz yaşına geldiğinde Liverpool'e giden bir gemiye biniyor. Gençliğinin en güzel günleri, kabuslar içinde denizlerde geçiyor. 

Yirmi iki yaşında Güney Denizleri'nde balina avına çıkıyor. Zorlu koşullara dayanamıyor, bir kaç arkadaşı ile bir süre Typee yerlileri arasında yaşıyor. Adaya gelen Avustralya gemisi ile tekrar denizciliğe dönüyor. Hayatı hep sorunlarla geçiyor. Katıldığı bir isyandan sonra hüküm giyiyor. Bir süre Tahiti civarındaki yerliler arasında yaşıyor. Otuzlu yaşlarına geldiğinde Boston'a dönüyor. Artık denizden vazgeçiyor ve yazmaya

14 Mart 2010 Pazar

Bazı Kitaplar Başka Kitapları Hatırlatmaz Mı?

Kimi insanların hayatları kağıda dökülse, roman olmaz mı sence? Bak şimdi... 1819'lu yıllarda, New York'ta olduğumuzu farzet... Günümüzden neredeyse 200 yıl önce... Zengin ve soylu bir ailenin çocuğu doğuyor. Adı Herman Melville. Anlatıldığına göre, çocuk 12 yaşına geldiğinde, fazlasıyla borçlanan babası çıldırarak ölüyor. Çocuk küçük yaşta çalışmak zorunda kalıyor. Onsekiz yaşına geldiğinde Liverpool'e giden bir gemiye biniyor. Gençliğinin en güzel günleri, kabuslar içinde denizlerde geçiyor. Yirmi iki yaşında Güney Denizlerinde balina avına çıkıyor. Zorlu koşullara dayanamıyor, bir kaç arkadaşı ile bir süre Typee yerlileri arasında yaşıyor. Adaya gelen Avustralya gemisi ile tekrar denizciliğe dönüyor. Hayatı hep sorunlarla geçiyor. Katıldığı bir isyandan sonra hüküm giyiyor. Bir süre Tahiti civarındaki yerliler arasında yaşıyor. Otuzlu yaşlarına geldiğinde Boston'a dönüyor. Artık denizden vazgeçiyor ve yazmaya başlıyor. 1846 yılında yazdığı ilk romanı yerliler arasında yaşadıkları ile ilgili oluyor.

Günümüzde dünya edebiyatının en ünlü romanlarından biri kabul edilen Moby Dick'i, Herman Melville 1851 yılında tamamlıyor. Ama o tarihlerde yazdıkları kimse tarafından ilgi görmüyor. 1866'da New York gümrüğünde müfettiş olarak çalışmaya başlayınca edebiyattan tamamen uzaklaşıyor. Herman Merville 1891'de öldüğünde kimsenin tanımadığı bir yazardır ne yazık ki. Moby Dick adlı romanında intikam için bir beyaz balinanın peşine düşen denizcilerin maceralarını anlatmaktadır. Kitap yazıldıktan neredeyse 70 yıl sonra Birinci Dünya Savaşının bitiminde edebiyatçılar tarafından fark ediliyor ve geç de olsa hakkı teslim ediliyor. Anlaşılıyor ki, Moby Dick sadece bir macera romanı değil aynı zamanda felsefi bir kitaptır. Tartışmasız bir baş yapıttır. Böylelikle Beyaz Balina Moby Dick'te dünyanın en meşhur balinası oluyor.

Peki romana adını veren dev beyaz balina bir hayal ürünü müdür, yoksa gerçek midir? Uzun zaman hayal ürünü olduğu sanılıyor. Ta ki 1951 kışında Norveç'li balina avcıları, süt beyazı renginde bir dev balina yakayana kadar. 1990 yılında Sinop'un Gerze ilçesi yakınlarında görülen ve Aydın adı verilen balinanın da bir Moby Dick türü balina olduğu düşünülüyor.

ABD'li yazar Herman Melville çok iyi bildiği denizleri, balinaları kitabına konu ederken, insanın öfkesinin, kininin, intikam hislerinin, acımasız tutkularının sonucunu okuyucusuna tokat gibi vuruyor. Kitap 1956 ve 1989 da filme çevriliyor. Peki.... Diyeceksin ki şimdi, "Durup duruken Moby Dick nereden aklına geldi?" Moby Dick'i aklıma getiren başka bir kitaptaki bazı satırlar...

Söylerken mahcubiyet hissediyorum. Gerçekten. Son günlerde yeni bir yazar keşfettim. Leyla Erbil. 1931 doğumlu ve memleketimin Nobel'e aday olmuş ilk kadın edebiyatçısı. Ne yazıktır ki ben Leyla Erbil'i ve kitaplarını yeni duyup okumaya başladım. Karanlığın Günü adlı romanının 210. sayfasında "Nasıl bir adamdır nane-kekik'çi. En çok hangi yemeği sever?" diyor Leyla Erbil, "Kafka'yı okumuş olabilir mi? Lermontov'u? Melville'i? Moby Dick'i okumadan nasıl kendi dünyasına bakar insan? Nasıl kavrar kendisini? İnsan kendini kavrar ben buyum diyebilir mi?" Leyla Erbil haklı değil mi? Söylesene, insan bu kitapları okumadan kendini kavrayabilir mi sahi? İşte memleketimin bir yazarının kitabından, ta 200 yıl önce New York'ta doğan çocuğu ve beyaz balinayı hatırlamam tamamen bundan!