nick hornby etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nick hornby etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2012 Çarşamba

Ağlayan Futbolcu Görünce Hiiç Dayanamam Ki!


Nick Hornby'ın “Futbol Ateşi” adındaki kitabını bilir misin? Tuttuğu takımın maçlarını kaçırmamak için hayatındaki her şeyden vazgeçebilen bir adamı anlatır. Şahane bir kitaptır. Sonra kitabın filmi de çevrildi. Tekrar tekrar keyifle seyrettiğim fimlerden biridir. Aslında Nick Hornby kendisi de tam bir taraftar. Resmen Arsenal delisi. Kitabında aynen şöyle diyor “Sonraları kadınlara nasıl âşık olduysam, futbola da öyle âşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden.” İnsan nasıl kendini bu denli futbola kaptırabilir? Anlamaya çalışıyorum inan ki... Kitapta okuyorsun. Filmde seyrediyorsun. Duruma şahit oluyorsun. Şaşırıyorsun. Hayrete düşüyorsun. Futbol tutkusu, futbol sevgisi bu denli iyi anlatan başka yazar var mı ben bilmiyorum. Bu kitabı okuyunca, ardından filmini seyredince şunu çok iyi anlıyorsun. Futbol gerçekten kimileri için aşk gibi. Bu aşkın içinde fazlasıyla hüzün de var biliyor musun? Ah! İki ellerini yanaklarına dayayıp diyorlar ya: “Ne olacak bu takımın hali?”  Of! Dayanamıyorum inan ki...  Bazı futbolcuların maçta ağlayan hallerini görmüş müydün peki? Bakar mısın şu fotoğraflara... Böyle ağladıklarını görünce... Of! Ne yalan söyleyeyim o kadar üzülüyorum ki! Ağlamamak için zor tutuyorum kendimi.. Aaa! Şaka yapmıyorum! Aslaaa... Doğru söylüyorum...  Sahiii...






21.11.2010


23 Temmuz 2011 Cumartesi

Ne Olacak Bu Takımın Hali?


Futbolla ilgili olduğumu söyleyemem. Bana tuttuğum takımın oyuncularının isimlerini sorma istersen. İnan çok mahcup olurum. Cevap veremem. Geçen sene lig şampiyonu hangi takımdı diye sorsan? Bilmem. Yo, biliyorum. Beşiktaş’tı galiba. Eyvah! Değil miydi yoksa? Anlatmayayım daha fazla. Ne yapayım? Üzgünüm. Durumum aynen böyle.


Ama bak… Futbol seyredenler daima ilgimi çeker. Gizli gizli bakarım. Alenen bakıp rahatsızlık vermek istemem. Merak ederim. Bir küçük meşin top. Topun peşinde koşan adamlar. Onları seyreden milyonlarca insanlar. Aynen eskiden Roma’da birbiriyle dövüşen gladyatörleri ya da aslanları seyredenler gibi. Değişen ne ki? Seyirci aynı. Seyredilen olay farklı. O kadar. Bakınız alttaki ve üstteki fotoğraflar.


Dünyanın her yerinde futbol oynanıyor. Futbol sporun gözdesi. Özellikle derbi denilen maçlarda ya da milli maçlarda tüm ülkenin nefesi ekranda atıyormuş gibi. Sokaklar nasıl ıssız. Herkes maça kilitli. İnsanlar o günlerde futbolla yatıyor, futbolla kalkıyor. Neredeyse futboldan başka bir şey konuşulmuyor. Bunu yazınca bak aklıma ne geldi? Portekiz’in eski dikatörü Salazar demiş ki, “Futbol olmasaydı yarım saat bile idare edemezdim bu ülkeyi.” Tuhaf geliyor değil mi? Ama futbol böyle bir şey işte. İlginç olan Salazar gitti. Dünyada rejimler değişiyor. Duvarlar yıkılıyor. Futbol kurallarıyla halen yaşamaya devam ediyor. Ya seyirci? Aynı. Başından beri bilindiği gibi. İnsanlar hayranlıkla futbol maçlarını seyretmeye devam ediyor. Spor tarihi boyunca seyirci hiç değişmiyor. Coşkuyla seyrediyor. Vazgeçemiyor. Özlüyor. Söz söyletmiyor. Sahipleniyor. Tuttuğu takımı yenilse bile, sanırım futbol insanı gene de hayal kırıklığına uğratmıyor.. İlginç bir büyü. Beni futbolu seyretmek değil… Seyirciyi seyretmek cezbediyor.


Nick Hornby'ın “Futbol Ateşi” adındaki kitabını bilir misin? Tuttuğu takımın maçlarını kaçırmamak için hayatındaki her şeyden vazgeçebilen bir adamı anlatır. Şahane bir kitaptır. Sonra kitabın filmi de çevrildi. Tekrar tekrar keyifle seyrettiğim fimlerden biridir. Aslında Nick Hornby kendisi de tam bir taraftar. Resmen Arsenal delisi. Kitabında aynen şöyle diyor “Sonraları kadınlara nasıl âşık olduysam, futbola da öyle âşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden.” Eğitimli bir insan nasıl kendini bu denli futbola kaptırabilir? Kaptırıyor vallahi. Kitapta okuyorsun. Filmde seyrediyorsun. Duruma şahit oluyorsun. Şaşırıyorsun. Hayrete düşüyorsun. Futbol tutkusu, futbol sevgisi bu denli iyi anlatan başka yazar var mı ben bilmiyorum. Bu kitabı okuyunca, ardından filmini seyredince şunu çok iyi anlıyorsun. Futbol gerçekten kimileri için aşk gibi. Bu aşkın içinde fazlasıyla hüzün de var biliyor musun? İki ellerini yanaklarına dayayıp diyorlar ya: “Ne olacak bu takımın hali?” O vaziyetlerini görünce… Öf! Öyle üzülüyorum ki!


31 Mayıs 2011 Salı

Aylık Neş-e ve Cambazlıklar Mecmuasının 2. Sayısını Satın Aldım.


Zaman  akıp gitmiş. Bir ay geçivermiş. Nice meşhur mürekkep erbabı ve muharrirlerin iştiraki ile defter idülüp dürülmüş aylık neş-e ve cambazlıklar mecmuası Harakiri'nin ikinci sayısı çıkmış bile. Görür görmez satın aldım. Zaten ilk sayısından Harakiri' yi sevmiştim. Bu kez çifte kavrulmuş lokum tadı vardı Harakiri'de... Çünkü Ters Ninja'nın Landlord'u, bizim şehrin çocuğu  Ege Görgün'ün Harakiri'nin  ters ninja adlı köşesinde yazdığı yazısı var. Nasıl sevindim anlatamam! Ege işinin ehli bir sinema yazarı ve çizgi roman editörüdür. Ama ben esas  Ege Görgün'ün  öykülerinin sıkı bir takipçisiyim. Bilimkurgu, fantastik tarzı öyküleri gerçekten çok etkileyicidir. Ayrıca... Ben... Uzun zamandır...  Sinema, müzik, çizgi roman, futbol birikimi, sıkı bir kalemi  olan Ege Görgün'ün memleketimde eksikliğini hissettiğim Nick Hornby tarzı eğlenceli şahane öyküler yazacağını hayal ediyorum. Üstelik Ege'nin Nick Hornby'ya göre artısı, fantastik hayal gücü var. Harakiri'yi beklemek heyecanlı bir serüven olacak gerçekten. Çünkü Harakiri'nin  Ters Ninja köşesinde her ay kimbilir ne sürprizli yazılar bizi bekleyecek!



31 Ocak 2011 Pazartesi

Fena Halde Yazmak İstiyorum...

                                   


Yukarıda eklediğim Caravan adlı  şarkıyı Van Morrison söylüyor. Nick Hornby'ın 31 Şarkı adlı kitabında anlattığı şarkılardan biridir. 31 Şarkı Nick Hornby'ın seçtiği şarkılar üzerine yazdığı bir deneme kitabıdır. Nick Hornby Caravan adlı parçanın cenazesinde çalınmasını istiyor. Ve bu muhteşem yorumu insanın izlediği en güzel filmin sonunda yazılar akarken çalınabilecek bir şarkı olduğunu söylüyor. Eğer bir şarkı kendisine bunu hissettiriyorsa o zaman kesinlikle kendi cenazesinde çalınabileceğini düşünüyor. Ben ise bu şarkıyı dinlediğimde içimde küçük bir fırtına koptuğunu hissediyorum. Ve biliyor musun, fena halde yazı yazmak istiyorum.


Yazmaya alışınca, yazmadan duramıyormuş insan. Sahiden... Bu sebepten demek ki, Sait Faik’in “Yazmasam çıldıracaktım.” diye söylemesi... İnsanın havaya ihtiyaç duyması gibi… Yazmazsa nefes alamıyor çünkü insan. Ya da acıkmak gibi.. Susamak gibi sözgelimi… Ne bileyim? İnsan ruhunun olmaz mı bir iklimi? Yazmak bir nevi ruhun iklim bilimi. İklime denmez mi, bir sahada uzun yıllar boyunca görülen atmosfer olaylarının ortalama hâli? Yazmak da öyle bir şey sanki.. İnsan, yaşamı boyunca oluşan iç coğrafyasının meteorolojik durumuna göre adeta şekillendiriyor cümlelerini…. Kimi zaman ruhtaki sıcaklığı.. Ruhtaki basınçları kimi zaman… Veya farklı karakterdeki ruhun rüzgarlı vaziyetlerini… Ruhun o andaki meteorolojik durumu nedir? Rüzgar hangi yönden esmektedir? Kışın esen bir yaz musonu mudur ruhunda hissettiği? Ya da tam mevsimindeki poyraz mı, karayel mi? Tam o anda.. Tam yazarken ruh ne hissetmektedir? Ne bileyim kimi zaman ruhun yağışını ve nemini mi? Mehtaplı bir hava mı var yoksa ruhunda? Veya güneşli mi güneşlidir hani... O ruh haliyle yazılıyorsa yazı, sımsıcak akıtır kelimeleri...Evet.. Evet… Yazmak ruhun bir nevi iklim bilimi... Yazmak, galiba böyle bişi..

15 Ocak 2011 Cumartesi

Ne Olacak Bu Takımın Hali?


Futbolla ilgili olduğumu söyleyemem. Bana tuttuğum takımın oyuncularının isimlerini sorma istersen. İnan çok mahçup olurum. Cevap veremem. Geçen sene lig şampiyonu hangi takımdı diye sorsan.. Bilmem. Yo, biliyorum. Beşiktaş'ı galiba. Eyvah! Değil miydi yoksa? Hımm.. Ben futbolla ilgili bir yazı yazmaya kalkmayayım.. Rüsva olacağım okurlarıma.. Tamam.. Keseyim burada.. Anlatmayayım daha fazla.. Aaa! Bir dakka.. Biliyorum.. Biliyorum.. Şampiyon Bursaspor'du.. Bursaspor bir Anadolu takımı ya.. Çok mutlu olmuştum Bursaspor şampiyon olduğunda.. Anlayacağın futbolla ilgim bu kadar anca. .

 
Ama bak… Futbol seyredenler daima ilgimi çeker. Gizli gizli bakarım. Alenen bakıp rahatsızlık vermek istemem. Merak ederim. Bir küçük meşin top. Topun peşinde koşan adamlar. Onları seyreden milyonlarca insanlar. Aynen eskiden Roma’da birbiriyle dövüşen gladyatörleri ya da aslanları seyredenler gibi. Değişen ne ki? Seyirci aynı. Seyredilen olay farklı. O kadar. Bakınız alttaki ve üstteki fotoğraflar.
 
 
Dünyanın her yerinde futbol oynanıyor. Futbol sporun gözdesi. Özellikle derbi denilen maçlarda ya da milli maçlarda tüm ülkenin nefesi ekranda atıyormuş gibi. Sokaklar nasıl ıssız. Herkes maça kilitli. İnsanlar o günlerde futbolla yatıyor, futbolla kalkıyor. Neredeyse futboldan başka bir şey konuşulmuyor. Bunu yazınca bak aklıma ne geldi? Portekiz’in eski dikatörü Salazar demiş ki, “Futbol olmasaydı yarım saat bile idare edemezdim bu ülkeyi.” Tuhaf geliyor değil mi? Ama futbol böyle bir şey işte. İlginç olan Salazar gitti. Dünyada rejimler değişiyor. Duvarlar yıkılıyor. Futbol kurallarıyla halen yaşamaya devam ediyor. Ya seyirci? Aynı. Başından beri bilindiği gibi. İnsanlar hayranlıkla futbol maçlarını seyretmeye devam ediyor. Spor tarihi boyunca seyirci hiç değişmiyor. Coşkuyla seyrediyor. Vazgeçemiyor. Özlüyor. Söz söyletmiyor. Sahipleniyor. Tuttuğu takımı yenilse bile, sanırım futbol insanı gene de hayal kırıklığına uğratmıyor.. İlginç bir büyü. Beni futbolu seyretmek değil… Seyirciyi seyretmek cezbediyor.
 

Nick Hornby'ın “Futbol Ateşi” adındaki kitabını bilir misin? Tuttuğu takımın maçlarını kaçırmamak için hayatındaki her şeyden vazgeçebilen bir adamı anlatır. Şahane bir kitaptır. Sonra kitabın filmi de çevrildi. Tekrar tekrar keyifle seyrettiğim fimlerden biridir. Aslında Nick Hornby kendisi de tam bir taraftar. Resmen Arsenal delisi. Kitabında aynen şöyle diyor “Sonraları kadınlara nasıl âşık olduysam, futbola da öyle âşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden.” Eğitimli bir insan nasıl kendini bu denli futbola kaptırabilir? Kaptırıyor vallahi. Kitapta okuyorsun. Filmde seyrediyorsun. Duruma şahit oluyorsun. Şaşırıyorsun. Hayrete düşüyorsun. Futbol tutkusu, futbol sevgisi bu denli iyi anlatan başka yazar var mı ben bilmiyorum. Bu kitabı okuyunca, ardından filmini seyredince şunu çok iyi anlıyorsun. Futbol gerçekten kimileri için aşk gibi. Bu aşkın içinde fazlasıyla hüzün de var biliyor musun? İki ellerini yanaklarına dayayıp diyorlar ya: “Ne olacak bu takımın hali?” O vaziyetlerini görünce… Of! Ne yalan söyleyeyim o kadar üzülüyorum ki!

12 Şubat 2010 Cuma

Ne Olacak Bu Takımın Hali?


Futbolla ilgili olduğumu söyleyemem. Bana tuttuğum takımın oyuncularının isimlerini sorma istersen. İnan çok mahçup olurum. Cevap veremem. Geçen sene lig şampiyonu hangi takımdı diye sorsan? Bilmem. Yo, biliyorum. Beşiktaş’tı galiba. Eyvah! Değil miydi yoksa? Anlatmayayım daha fazla. Ne yapayım? Üzgünüm. Durumum aynen böyle.

Ama bak… Futbol seyredenler daima ilgimi çeker. Gizli gizli bakarım. Alenen bakıp rahatsızlık vermek istemem. Merak ederim. Bir küçük meşin top. Topun peşinde koşan adamlar. Onları seyreden milyonlarca insanlar. Aynen eskiden Roma’da birbiriyle dövüşen gladyatörleri ya da aslanları seyredenler gibi. Değişen ne ki? Seyirci aynı. Seyredilen olay farklı. O kadar. Bakınız alttaki ve üstteki fotoğraflar.

Dünyanın her yerinde futbol oynanıyor. Futbol sporun gözdesi. Özellikle derbi denilen maçlarda ya da milli maçlarda tüm ülkenin nefesi ekranda atıyormuş gibi. Sokaklar nasıl ıssız. Herkes maça kilitli. İnsanlar o günlerde futbolla yatıyor, futbolla kalkıyor. Neredeyse futboldan başka bir şey konuşulmuyor. Bunu yazınca bak aklıma ne geldi? Portekiz’in eski dikatörü Salazar demiş ki, “Futbol olmasaydı yarım saat bile idare edemezdim bu ülkeyi.” Tuhaf geliyor değil mi? Ama futbol böyle bir şey işte. İlginç olan Salazar gitti. Dünyada rejimler değişiyor. Duvarlar yıkılıyor. Futbol kurallarıyla halen yaşamaya devam ediyor. Ya seyirci? Aynı. Başından beri bilindiği gibi. İnsanlar hayranlıkla futbol maçlarını seyretmeye devam ediyor. Spor tarihi boyunca seyirci hiç değişmiyor. Coşkuyla seyrediyor. Vazgeçemiyor. Özlüyor. Söz söyletmiyor. Sahipleniyor. Tuttuğu takımı yenilse bile, sanırım futbol insanı gene de hayal kırıklığına uğratmıyor.. İlginç bir büyü. Beni futbolu seyretmek değil… Seyirciyi seyretmek cezbediyor.

Nick Hornby'ın “Futbol Ateşi” adındaki kitabını bilir misin? Tuttuğu takımın maçlarını kaçırmamak için hayatındaki her şeyden vazgeçebilen bir adamı anlatır. Şahane bir kitaptır. Sonra kitabın filmi de çevrildi. Tekrar tekrar keyifle seyrettiğim fimlerden biridir. Aslında Nick Hornby kendisi de tam bir taraftar. Resmen Arsenal delisi. Kitabında aynen şöyle diyor “Sonraları kadınlara nasıl âşık olduysam, futbola da öyle âşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden.” Eğitimli bir insan nasıl kendini bu denli futbola kaptırabilir? Kaptırıyor vallahi. Kitapta okuyorsun. Filmde seyrediyorsun. Duruma şahit oluyorsun. Şaşırıyorsun. Hayrete düşüyorsun. Futbol tutkusu, futbol sevgisi bu denli iyi anlatan başka yazar var mı ben bilmiyorum. Bu kitabı okuyunca, ardından filmini seyredince şunu çok iyi anlıyorsun. Futbol gerçekten kimileri için aşk gibi. Bu aşkın içinde fazlasıyla hüzün de var biliyor musun? İki ellerini yanaklarına dayayıp diyorlar ya: “Ne olacak bu takımın hali?” O vaziyetlerini görünce… Öf! Öyle üzülüyorum ki!