süt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
süt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2015 Perşembe

Biraz Ordan Biraz Burdan


- Gözlerimi kapatıyorum. Kara Kitap 25 Yaşında adlı kitabın rastgele  bir sayfasını açıyorum. Onuncu Bölüm. Başlık: Kahramanı Benmişim. Tahir-ül Mevlevi’den bir alıntıyla başlıyor.  "Üslûpta şahsiyyet: Yazı yazmak, mutlaka yazılmış yazıları taklît etmekle başlar. Bu tabii bir hâldir. Çocuklar da başkalarını taklîd ile söze başlamazlar mı?" Kısmetime bu cümlelerin denk gelmesi hoşuma gidiyor. Muzurca gülümsüyorum.  Feleğe çok teşekkür ediyorum.

- Buzdolabından soğuk sütü çıkarıyorum. Bir su bardağı sütün içine  bir çay kaşığı dolusu türk kahvesi ile  çekirdeklerini çıkardığım iki hurmayı usulca atıyorum. On dakika sonra yumuşamış hurmaları çıkarıp biraz sütle rondoda çeviriyorum. Boza kıvamına geliyor. Bardaktaki kahveli sütün içine geri boşaltıyorum. Süt+Kahve+Hurma... Resmen üç ahbap çavuş! Bir araya gelince, nasıl hoş kokulu, nasıl leziz, nasıl hafif tatlı içecek oluyor anlatamam. Müthiş! Ramazan ayından beri bunu ben hep yapıyorum.

- Çok soğuk, dondurucu, kışın en şiddetli zamanı için kullanılan bir kelime var. Zemheri. Peki, çok sıcak, bunaltıcı, şimdiki gibi yazın en cayır cayır zamanı için hangi kelime kullanılıyor? Çöl sıcakları demeyin. Zemheri gibi afilli bir kelime bulmak istiyorum.

- Ofisteyiz. Özlem klavyeden ayırdığı ellerini  birleştiriyor, avuç içlerine  üst üste bir kaç kez üflüyor. Hayırdır, diye soruyorum. Sıcaktan avuçlarının alev alev yandığını söylüyor.  Üfleyerek soğutuyormuş. Du bi...  Yoksa...  Sahiden... Üüff deyince soğuk, hoohh deyince sıcak hava mı geliyor. Şaşırıyorum.

- Hah işte. Çok güzel... Şimdi gene aklıma takıldı... 2 neden üç, 3 neden iki harflidir? Haklısınız. Saçmalamaya devam ediyorum.

- Hurma ağacının tıpkı insanlar gibi yavrulayarak çoğaldığını, eğer yavrusu yakınına ekilmezse, küsüp kuruduğunu öğrendim. Elbette hemen inandım. Kim ne düşünürse düşünsün, ağaçlarla konuşmaya devam etmeye karar verdim. 


Devam edecek...

19 Haziran 2012 Salı

Canım Süt İçmek İsteyince, Leon'u Seyrederim Önce...


Ne olur bak bana biraz çocuk muyum değil miyim?




Sen küçücük güzel bebek





 Öyle olsa sevmeyi bilir miyim?




  Olmaz, küçücüksün, yureğin genç umut dolu!




 
 Özlem bu, olur ya, buluruz belki mutluluğu:)




26 Eylül 2010 Pazar

Şövalye İlan Edip Zararsız Tatlı Yapmak...


Şimdi benim canım var ya, nasıl tatlı çekti anlatamam sana...  Hımm... O halde, bugün seninle birlikte şöyle şahanesinden  bir sütlü tatlı yapalım mı, ne dersin? Tavuk Göğsü mesela. Hakikisi değil, çakma tavuk göğsü olacak ama... Hem yapımı çok kolay, hem de malzemesi her evde vardır mutlaka. Zararlı mıdır? Kilo mu aldırır? Yoo.. Dur bakalım orada! Benim yaptığım yemeklerin zararlı olması ve kilo aldırması mümkün değil ki! Sırlarımı vereceğim. Dinle şimdi...


1 kilo süt ile 1 paket vanilyayı tut bir kenarda. Başka? 2 parmak tereyağ, 1 bardak un, 1.5 bardak toz şeker. Yağ, un, şeker. Bu üç malzeme için doktorlar  "Çok zararlıdır, aman ha yemeyin!" derler. Derler de ayıp ederler.  İnan ki haksızlık gibi gelir bana. Hiç kıyamam ben onlara. Hiiçç!  Bu nedenle ne zaman yağ, un, şekeri aynı yemekte kullanmaya kalksam, başlamadan evvel, bir tören düzenlerim mutlaka. Nasıl mı? Bak, şöyle: Önce geniş metal tası takarım başıma. Kendimi mutfağın kraliçesi farzederim. Sonra yağ, un ve şekeri alırım karşıma, herbirini önümde diz çökmüş asilzadeymiş gibi hayal ederim.  Sonra uzun bıçağı alırım avucuma, - atalarımdan miras kalan kutsal bir kılıçmış bu bıçak güya - her üç asilzadenin, üç defa dokunarak omuzlarına: "Mutfağımın kraliçesi olarak, sizi şövalye ilan ediyorum! Bundan sonra insanlığa zararlı mikroplarla ve kötü duygularla savaşacaksınız!" derim. 

Şimdi söyler misin lütfen, şövalye ilan edilen 3 silahşörler, yani yağ, un ve şeker artık zarar verebilir mi insana? Veremezler! Çünkü şövalyeler kötülük edemezler. Bilakis vücuttaki zararlı mikroplar ve hastalıklarla mücadele ederler. Hatta gerekirse emir veririm , fazla kilolarını bile eritirler! Savaşçıdır onlar, savaşçı! Dinleyip de söylenenleri, zararlı yiyecekler deseydim her üçüne birden, baştan kaybedecektim. Bense kutsayıp, yüceltince, üstüne bir de şövalye ilan edince yağ, un ve şekeri, kötülüklerle mücadele edecek 3 savaşçı kazandım. İşte doğrusu da bu zaten! Tamam, şimdi gönül rahatlığı ile tavuk göğsünü yapacağım. Bak şimdi...


Önce yağı erittim bir tencerede, 1 bardak un ekledim. Olsa, bir kaşık nişasta koyacaktım. Yoktu 1 kaşık daha un ekledim. Unu biraz çevirdim yağın içinde, 1.5 bardak toz şekerini ekledim. Tamam 3 silahşörlerin işi bitti. Bir dördüncü kişi daha var aslında bu hikayede. Bilirsin canım, Dartanyan! Haydi  sütü de Dartanyan yaptım. Dartanyan'ı da 3 silahşörlerin yanına kattım. Bir paket vanilya ekledim. Karıştıra karıştıra, muhallebi olana kadar pişirdim. Ocağı kapattım.


Muhallebi kıvamına gelen karışımı, 5 dakika kadar mikserle çırptım. Çırparken hamurun üzerinde oluşan helozonlara baktım. Bu arada hayal dünyama dalmışım: 3 Silahşörler hikayesinin başında, Artos, Portos ve Aramis kızgındırlar ya Dartanyana. Düelloya davet ederler Dartanyan'ı hani... Tam düelloya başlayacakken, Kardinal'in adamlarının saldırısına uğrarlar da, Dartanyan da 3 silahşörler tarafı olur ve düşmanlara karşı bizim silahşörleri korur ya, hatırladın mı? İşte bu olaydan sonra, düşmanlıklarını unuturlar, dördü can ciğer arkadaş olurlar. Ben bunları hayal ederken bir baktım, süre dolmuş. Hemen çırpmayı kestim. Bir cam tepsiyi ıslattım önce, sonra muhallebimi içine döktüm. Bir kenara soğumaya bıraktım ki, kulaklarıma inanamadım şöyle bir ses duydum: "Birimiz hepmiz için, hepimiz birimiz için! " Aman, ne mutlu oldum. Soğuyunca, üzerine o leziz kokulu tarçından döktüm! Tamam! Bitti işte! 

Bak, ayıplama beni lütfen, olur mu? "Yok artık, kendi pişirdiğini kendi methediyor"  deme... Ama  ne yapabilirim, şahane oldu pişirdiğim tavuk gögsü gene. Of, bu tatlıyı özellikle maç akşamları yaparsam eğer, bizim evin trübünlerindeki misafirlere ikram ederken, emir veriririm bizim şövalyelere: "Lütfen, sükünet verin yenilenlere!" derim. Hemen, özellikle yenilen takımın taraftarlarının ellerine bir parça tavuk göğsü veririm. Bu tatlıyı yiyenler, takımı yenilmesine rağmen ne derler biliyor musun? "Birimiz hepimiz için! Hepimiz birirmiz için! Yenilmek nedir ki? Maksat spor olsun, sizin takıma da, bizim takıma da helal olsun!" derler! Yaa! Emir verirsem eğer 3 silahşörlere, fanatikleri bile olmayacak yerde mutlu ederler!... Afiyet olsun!