7 Şubat 2010 Pazar

Kitap Kapaklarını Seyretmeye Devam...

Mit'e beğendiği güzel kapağı olan kitapların isimlerini yazmasını rica etmiştim. Yukardaki dört kitabı yazmış. Gerçekten çok güzel kapaklar. Bir kaç tane de ben ekledim. Güzel kitap kapaklarını seyretmeye devam ediyoruz. Başka kapakları güzel olan hangi kitaplar aklınıza geliyor? Yazar mısınız?




Sahici Öykülü Filmler...

Daha önce Hayal Kahvem’de Factotum adlı bir filmden söz etmiştim. Ünlü yazar Charles Bukowski’nin yaşamından bir kesit anlatıyordu. Sahici öyküsü olan, hele yazarların yaşamlarını konu alan filmleri çok severim. Bana göre belgesel gibi değil de, bir öykü halinde edebiyatçıların yaşamlarını seyretmek çok daha keyifli. Ayrıca filmdeki kişi adları gerçek isimler olmayınca, seyrederken kimin yaşamının filme çevrildiğini bilsem de, başka insanların da benzer hayatları yaşamış oldukları hissine kapılırım. Bu durum da hoşuma gider. Dün gece Aşka Sor adlı filmi seyrettim. Film ünlü yazar John Fante’nin, Parantez yayınları tarafından, Avi Pardo çevirisiyle memleketimizde satılan Toza Sor adlı kitabının sinemaya uyarlanmış haliydi. Tabi yazarın kitabının adını, filmde Aşka Sor diye çevrilmesini yadırgamadım değil. İlgi çekmek için mi böyle adlandırılmış anlamak mümkün değil. Hani yazar Charles Bukowski'den bahsetmiştim ya... Enteresan bir durum vardır. John Fante’nin, Charles Bukowski’nin ruh akrabası olduğu söylenir. Zaten Bukowski, John Fante’nin özellikle Toza Sor adlı kitabının yazarlığına ömür boyu sürecek bir katkı yaptığını yazmıştır.

Film John Fante'nin gerçek yaşamında olduğu gibi, 1930’lar ekonomik buhranı sırasında geçiyor. Yani bir dönem filmi. Film yazar olmaya çabalayan genç bir adamın, yoksulluğu, parasızlığı, İtalyan asıllı olması sebebiyle çevresindeki beyaz anglosaksonlar tarafından aşağılanması karşısında gönül kırıklığıyla verdiği mücadeleyi, son derece samimi ve abartısız bir dille aktarıyor. Yazarın niyeti beyaz bir Amerikalı ile evlenmek ve çocuklarını bu aşağılamalardan kurtarmakken… Hayat bu… Hiçbir şey planlandığı gibi olmaz malum… Felek yazarımızın karşısına Meksikalı güzel bir garson kız çıkarır. Bu kez aşağılama sırası yazara gelmiştir… Önceleri kızı Meksikalı olduğu için yerden yere vurur... Öfke, kızgınlık ile başlayan ilişki; aşk, sevgi ve tutkuya dönüşür… Finalden hiç bahsetmeyeyim. Sadece hüzünlü bir film olduğunu söyleyebilirim.

Sanıyorum aynı konu defalarca filme çevrilmiştir. Buna rağmen gerçek yaşamları konu alan filmleri farklı değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bir yazarın yaşadıklarını izlemek, bir edebiyat eserinin filme uyarlanmış halini görmek gerçekten etkileyici oluyor. Ayrıca film kendi dönemini iyi ve kötü yanlarıyla oldukça güzel yansıtmış. İnsan 1930 ların ekonomik buhranlı Amerikasını seyrederken, içinde bulunduğumuz 2000li yıllarda memleketimizde ve dünyada yaşananlarla o kadar benzerlik seziyor ki, ekonomik krizlerin sonu hiç mi gelmeyecek, ne asıllı olursa olsun aşağılanmalar hiç mi bitemeyecek diye düşünmeden edemiyor.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Kitap Kapaklarını Seyretmeyi Severim...


Kitapları tabi ki kapakları için almam!.. Ama güzel kapaklı kitaplara, ayrı bir ilgi duyduğumu itiraf etmeliyim. Çünkü kitap kapaklarını seyretmeyi severim. Eğer günün birinde elindeki kitabın sayfalarını karıştırıp okuyacağına, kapağına uzun uzun bakan birini görürsen, anla ki o benim!.. Murathan Mungan benim için öncelikle sihirli dizeleri olan bir şairdir. Bana göre Türkçeyi en etkili kullanan şairlerden biridir. Sonra gene bana göre çok iyi bir öykücüdür. Ayrıca Murathan Mungan'ın kitaplarının kapaklarına da bayılırım. Şimdi Hayal Kahvem'i Murathan Mungan'ın sevdiğim bazı kitaplarının kapakları ile süsleyeceğim...



Şiirlerle Bir Deneme Yazısı... Anladım.

Ağlıyordum. Bir kış günüydü. Üzgündüm. Yenilmiştim. Herkesle selamı sabahı kesmiş bir sabahtı. "Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün, bir kamyon yükü, anlam taşıdığı günlerdi. “Bir kulunu çok sevdim” diyorum. “O beni hiç sevmiyor” diyorum. “Kalbimi ona verdim, artık geri vermiyor.” diyorum. Yalandan değil... Yazmak lazımdı… Yazmasak olmazdı çünki... Kahvaltısız. Yola çıktım ağzımda bakır alaşımlı bir tat. Efkar gibi yağıyordu kar. Ben ağladım. Ben… Ağladım... Elimi bırakma ey şehir… Ey tutkal kokulu odalar duvarlar… Ey şehir, boğazıma hançer kıvamında sözler ekleyen, bütün suçlarımı kanıtlayıp, günahlarımı yüzüme vuran… Gözüme sekiz bin yıllık sürmeler çekerim. Kör olmak pahasına görmektir hayat bilirim. Ben ağladım… Ben… Ey akmayan şehir, ışıldamayan nehir! Geceleri bile rehin alıyor, siyah giysili yıldızlar… Sen susmayı kararmak zanneden fikir, yas dudaklı çocuklar gibiyim. Hani şımarmaya takat bulamayan, acının sakızıyla balonlar yapıp, düşler uçuran çocuklar hani, işte onların elleridir kullandığım. Tıpkı “çöpçülerin elleri” gibi sıcacık, bırakma ellerimi ey şehir! Ben… Ağladım… Yeri geldi diye ağlıyorum, yoksa hiç aklımda yoktu… Namusum şerefim ve çocukluğumun üzerine beton dökerim ki, tüfek filan değil çimento icat edildi de bozuldu mertliğin mimarisi, esrarlı bir ülkeye göçtü sabrın taş ustaları.. Bir grayder durmadan soluklanmadan çalışıyordu toprak damlı evimizin bahçesinde. Kalabalıktı. Susuyordum. Kar ağlıyordu, yağar gibi. Lapa lapa… ağlar gibi… Karda yürümek gibisi yoktur geceleri. Işığın yalazında seyretmek tanelerin dansını. Bir de ayazda sevmek olmadık bir kadını. Soğuktan korumaktır asıl marifet sevdiğinin tenini. Aşksız geçen kışların intikamıdır geleneksel bahar sevdalanmaları. Ben hep kışı sevdim. Ben hep kışın sevdim beni sevmeyenleri. Hoşçakal anlatıcı! Bilirsin iki kere hoşçakal der, bütün romantikler… Nasıl hecelersen hecele, hep aynı biçimde yazılıyor ayrılık! Hoşçakal!

Yukarıdaki şiirlerle deneme yazısını, Yılmaz Erdoğan'ın Anladım adlı kitabındaki bazı şiirlerinin birbirini tamamlayacağını düşündüğüm dizeleriyle yazmaya çalıştım. Umarım ortaya anlamlı bir kompozisyon çıkmıştır. Kullandığım dizler, Yılmaz Erdoğan'ın şu şiirlerine ait...
1- Kışı sevmek kışın sevmek
2- Anladım
3- Bir mevsimin “acı gerçekleri”
4-Yağdıkça
5-Neden yazıyorsun
6- Sen sebep
7- Aman ormancı

Bir Efsane - Meryl Streep



5 Şubat 2010 Cuma

Hayvani Bilmeceler

1- 1940-70 yılları arasında Galatasaray tarihinin sembol figürlerinden olan, gelmiş geçmiş en büyük Galatasaray taraftarı Amigo Mehmet Şevki Güney'in lakabı nedir?

2-Alman Kralı II. Wilheim'in İstanbul'u ziyareti sırasında II.Abdülhamit'e armağan olarak getirilen, önce Yıldız Saray'ının bahçesine, sonra Lütfü Kırdar Salonu'nun önüne konulan, en son Kadıköy Altıyol'daki kızgın heykel, hangi hayvan figürüdür?

3- Derviş Zaim'in Tabutta Rövaşata filminin afişinde, başrol oyuncusunun kucağında hangi kuş vardır?

4- Hayvanlar ansiklopedisinde, dünyanın en hırsız, en cüretkar ve en güçlü canlılarından biri olarak tanıtılan, gelincik ailesinin en iri ve en kurnaz bireyi olarak sunulan, keçeleşmeyen ve donmayan bir kürke sahip olan, kürkü eskimolar tarafından kullanılan, merhamet dilemeyen, korku nedir bilmeyen, mutlaka kazanmak için dövüşen, avcıların nefret ettiği, çünkü kazaen öldürülen hayvanın eşinin avcının mutlaka kulubesini bastığı söylenen ama bir çok insanın bilmediği hayvanın adı nedir?

5- Güvendiğimiz birisi bizi hayal kırıklığına uğratırsa, hangi sözü söyleriz?

CEVAPLAR-
1. cevap - Karıncaezmez Şevki
2. cevap - Boğa
3. cevap - Tavuskuşu
4. cevap - Volvarin
5. cevap - Dağ fare doğurdu.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Yandırdın Kalbimi, Aman Gaşları Keman, Bu Derdime İnan...

Esra

Ey benim canıgönülden yüreğimin incisi, gözümün gıymetlisi, elimin asası, gönlümün tasası. Nassın? Eyi olman için dağları, taşları, gurtları, guşları yaradanıma dua edip oturuyom gari. Beni sorcek olursen ırabbıma şükür eyiyim. Senden başka heeç bi tasam yok. Anlat, köyün içinde ne kadar havadisler varsa, hepiciğini yaz deyon ya, yazcam işte şimcik… Heeeç meraklanma olur mu? Bak şimcik… Hani benim yan gomşum var ya, hani diş tabibidir kendisi.. Şerazaa… Hatırlasana… Şeraza’nın oğulcuğu Can yaşım 21 demedi de, üniversiteciği bidirdim geldim dedi, bizim göyden güzel gız Seda ile nişanlanı nişanlanıvermedi mi? Aboo!.. İşte Seda gızın abisi var Serkan… Serkan’ın güzeller güzeli eşi Esra’nın geçenlerde gonseri vadı da Gölcük’te… Doparlanıp gidiverdik gari işte hepbirlikte. Tüm mahalle… Nolcek ki? Türk Halk Müziği Uygulama Topluluğu Kış Konseri. Şef İsmet Ünsal yönetiminde bi türküler seslendirler, bi çalgılar başladılar ünleşmeye… Görebileydin keşke... Hele bizim Esra gız çıktı sahneye…

Esra

Oy oy oy! “Yandırdın kalbimi aman, ey gaşları keman, bu derdime inan” diye… Bi söyleyiverdi.. Bi oynayıverdi.. Beni tut tutabilirsen tabi. Fırlayıveriverdim ayağa. Ellerimi sağa sola döndürü döndürüvererek, başlayıverdim oynamaya.. “Sensiz yaşamak imkansız, ey sevgili canan, bu derdime inan… Güzelim yürekten bağliyim sene.. Eziyet eder mi seven sevene..” diyerekten… Bu Azeri türküleri ne yaman oluyo… Ne şahane oluyo.. İnsanın yüreciğini yüreciğini hoplatıveriyo… Hoş bana gökte düğün var desen merdiven dayayıp da çıkmaya kalkarım emme, bu sefer gonsere gittim ya, tek sebebi Esra'ydı yeminle.. Esra… Bayılı bayılıveririm ben o gıza! Esra da, durur mu heç, bi oynadı, bi söyledi, bi döktüreverdi... Dizlerin de mi yoruluvermedi gıız! Hayret bi şi vallahi! “Gız Esra, yörü gari, yeter oynadığın, yeter sölediğin” diyom. “Haden gari” diyom… Bi gulakcığından giriyo bi gulakçığından çıkıyo, iyi mi?” Amme ben gidiveyom dedim de, galkı galkıvedim gari. Anaaa! Dışarı çıkıvedim ki, o ne? Gökte bi şangırtı… Bi gürültü… Gökteki bulutlar gavgaya tutuştula da, gafa gafaya tokuştulaa sanki!... Birden bire ahmak ıslatan cinsten ırahmet yağıvermedi mi gafacıma gafacıma? Abooo! Arabaya nasıl bineceğimi bilemedim vallahi. İşte bizim köyden son havadislerin hepiciğini yazı yazıvedim böyleyken böyle diye... Her şeyi olduran, içimize sevgi dolduran gocaman irabbim goruyuversin gari seni... Kendine çok iyi bak... Çok çok iyi bak e mi?

NOT: Rahmetli Özay Gönlüm şiveli öyküler anlatırdı. Benzetmeye çalıştım emme nerdee?

2 Şubat 2010 Salı

Bu Da Hayal Kahvem'e Kapak Olsun!

Söyler misin? Sana göre dünyada sadece ağlama duvarı mı var? Yooo... Eğer böyle biliyorsan, yanılıyorsun inan!.. Artık bizim mutfakta bir sevinme duvarı var. Bu gece iş dönüşü, eve gelmiştim ki! O ne? Tezgahın üzerinde koca bir kavanoz portakal reçeli bakmıyor mu gözüme gözüme? "Yok artık!" dedim. "Yok artık! Bu kadar da olmaz!" Ellerimi kapadım yüzüme. Sonra döndüm gerisin geriye... Kafamı mutfağın duvarına dayadım. Nerdeyse ağladım ağlayacağım... Daha dün gece... Eve geldiğimde... Koca bir turşu kavanozu yok muydu tezgahın üzerinde? Vardı. Tamam... Şimdi biliyorum... Bu gece de, eve geldiğimde koca bir portakal reçeli kavanozu olsa keşke diye hayal ediyorum. Böyle olmalı... Yooo... Hayal kepenklerimi kapatmalıyım bu gece... Olur mu böyle bir şey? Felek her gece bir kıyak çıkarır mı insanın önüne? Hele benim gibi cimri birine! Yokk artık, daha neler? Bak... Öyle bozuk radyo gibi cızırdamak niyetinde değilim. Sadece sana olanları anlatmak hevesindeyim. Bak şimdi... Döndüm tekrar geriye... Ellerimi yüzümden çekmedim de... Parmaklarımın arasından tezgaha baktım. Gözlerimle, kulaklarımla, tüm merakımla tekrar tekrar baktım... İnanamadım! İşte halen orada durmuyor muydu portakal reçeli? Yanında da bir tavşan kardeş vardı üstelik, elinde sepeti. Nedir bu? Kamera şakası mı? Usulca tezgaha yanaştım. Tek parmakla reçelden bir parça alıp, ağzıma attım. Olamaz! Abraka dabra vaziyeti mi bu? Bu... Bu... Yeminle Oya'nın reçeli... Kesin... Eğildim...Baktım ki... Tavşanın elinde şöyle bir not var: "Selam Vildan, Rabia Teyze'nin koca turşu kavanozundan azıcık bile vermeye kıyamadın bana, olsun kardeşim canın sağolsun. Sana sevdiğin portakal reçelinden koca bir kavanoz yaptım, afiyet olsun. Yanında tavşan kardeşi gönderiyorum. O da hediyem olsun. Eee! Artık bu yazdığım da Hayal Kahvem'e kapak olsun! Sevgiler, Oya" Ben bunu okuyunca ne yaptım sanıyorsun? Utanıp, ağlamam lazım öğle mi? Yooo! Kusura bakma valla... Kapandım mutfağın duvarına... Sevinçten güldüm katıla katıla... Onun için bil istiyorum. Dünyada sadece ağlama duvarı yok. Bizim mutfakta sevinme duvarı var.. Yaaaa!

Barış Manço - İmkansız Aşklar

Kalabalık bir grup arkadaşlarla, 1970 den günümüze nostaljik şarkıların hatırlanıp söyleneceği geceye gittiğimizde, gecenin olmazsa olmazı Barış Manço şarkılarıydı. Barış Manço benim çocukluğum, gençliğim, bugünüm... Ve geleceğimde de olacağı kesin. Şarkılarıyla, tarzı ve duruşuyla, "Yediden yetmişe" adlı özel televizyon programlarıyla, herkesin gönlüne taht kurmuş, çok sevip çabuk yitirdiğimiz bir efsane isim. "Bugün bayram erken kalkın çocuklar, Giyelim en güzel giysileri, Elimizde mavi kır çiçekleri, Dinleyelim bugün annemizi" şarkısıyla güzelleşmez mi bayram sabahları Barış Manço sayesinde? Hem sevinci, hem de hüznü barındıran bir şarkıdır. Bayılırım bu şarkısına.

Barış Manço'nun çok bilindik şarkılarının dışında iki şarkısının ben de özel bir yeri vardır. Hem müzikleri hem de tasavvuf kokan sözleriyle şahane iki şarkısı: "tuz ekmek hakkı bilene / sofra kurmasan da olur / ılık bir tas çorba yeter rızkım buymus der icerim/ kadir kıymet anlayana sandık acmasanda olur / kırk yamalı hırka yeter idris biçmis der giyerim " Diğer şarkısı da " bir sen var ki benim içimde benden öte benden ziyade /bir sen var ki senin içinde senden öte senden ziyade"

Gençlik yıllarının platonik aşklarına merhem olmuş bir şarkısı da "Unutamadım"dır. Barış Manço biraz imkansız aşkların şarkıcısıdır aslında. Sevgilinle yolların ayrılmıştır. Sevgili giderken unutmak kolay demiştir. Alışırsın demiştir. Yapayalnız, yağmurlarda ıslanmış bomboş yollarda dolaşırsın. Heyhat! Gözlerindeki yaş ve kalbindeki sızı onu unutamadığını itiraf eder ya hani ve sevgilinin seni unutabileceğini ama senin asla onu unutamayacağını anlamasını beklersin. Şarkı sözlerinde yıllar sonra karşılaşırsın eski sevgilinle ve yıllar ikinizden de ne çok şey götürmüştür. O bir yuva kurmuştur ama sen paramparça bölünmüşsündür. Tekrar anlarsın ki onu unutman mümkün değildir.

Diğer romantik şarkısı da unutulmaz müziği ve sözleriyle"Kol Düğmeleri" dir. Hani son gece sevgilisinden iki küçük kol düğmesi hediye almıştır. Sessizdirler. Geriye konuşulacak bir şey kalmamıştır ya hani.. Kol düğmeleri aşklarının simgesidir artık. Yalnız gece buluşup, yaşlı gözlerle sabah ayrılan, ayrı yollardaki sevgililer için yazılmış bir şarkıdır. Bazı insanlar vardır tanışmazsınız ama hayatınıza renk katan, dünyayı daha yaşanılır kılan insanlardır onlar. Barış Manço hayatımın renklerinden biridir. Şarkılarını dinlemek bünyeme daima iyi gelir... Tüm acılarına rağmen hayatı daha katlanır kılar.
Not: Bu yazıyı geçen yıl yazmışım Hayal Kahvem'e. 1 Şubat 1999 Barış Manço'yu öbür aleme yolcu etmişiz. Sanatçı'ya Allahtan rahmet dileyelim.

1 Şubat 2010 Pazartesi

Telepatik Bir Posta Bağlantısı

Gözlerime inanamadım... Yemin ederim inanamadım da, gözlerimi iyice ovuşturdum önce... Baktım. Halen duruyor tezgahın üstünde. Bu ne? Allahım bu ne? Ne yapmış Rabia Teyze böyle? En büyük boy fasülye turşusunu göndermemiş mi bizim eve? Allahım, ne yaptım da, ödüllendirdin beni bu sürprizle? Biliyorum. Rabia Teyze'yle aramızda telepatik bir posta bağlantısı var. Hem de sıradan hayatımı sırlayan bir sır büklümü halinde... Vay canına sayın seyirciler! Nerde okumuştum ki bu cümleyi? Nasıl hoş bir cümle oldu böyle!.. Ben var ya, bu turşu karşısında biraz daha durursam şair olurum da ne şiirler döktürürüm yeminle! Şeyyy!..Yok ama... Yok... Bakma böyle yazdığıma.. Yani diyeceğim o ki, sakın ha heves edip turşudan isteyeyim falan deme... Şey yani... Nasıl desem bilmiyorum ki... Veriririm vermesine de... Yani açık açık söylemeliyim... Rabia Teyze'nin beyaz fasülye turşusu çok sert olur bir kere... Sonra acayiipppp sarmısaklı... Of, daha kavanozu açınca evi bir sarmısak kokusu sarıyor... Hatta o koku geliyor bir gelin gibi eve yerleşiyor. 40 gün kokusu gitmiyor... Öyle böyle değil! Felaket! Yani ben bayılıyorum ama sana uymaaaazzz... İnan sana uymaz... Hatta yakışmaz... Anladın değil mi? İstemezsin değil mi böyle bir kokuyu evde? Bak en baştan söylüyorum. Dost acı söylemez mi? Söyler tabi... Söylüyorum sana işte... Sonra neden söylemedin deme... Bir de alışınca kötü oluyor biliyor musun? Alışkanlık oluyor da, her sene yiyeyim istiyorsun. Bir nevi bağımlılık yapıyor anlayacağın. Yazık değil mi sana... Her sene... Her sene... Tamam. Turşu konusu bu merkezde... Halen istiyorsan. Bir haber et... Küçük bir kavanoza koyup kargo yaparım... Gönderirim... Bak inan bana gönderirim. Kıyamam... Gönderirim yeminle!

Roma'dan Selamlar Sevgili Okur! Hastasıyııımmm!

Roma'dan naklen yayına hoş geldin sevgili okur!.. Roma... Yaaaa.. Roma... Ben Roma'da değilim canım. İzmit'te kardeşteyim. Gece Ali'ye bakmak için nöbet tutmuştum ya. Göndermediler beni. Onlarda kaldım. Bu gün iş günü. İşe gitmeliyim. Yalvar yakar etti kardeşim. "Allahaşkına! Gitme erkenden..." deyince, oturdum kaldım. Kardeş öğretmen tabi. Tatilde. İlla kahvaltıyı birlikte yapalım deyince... Dayanamadım. Bu saat oldu işte. Kısmetse, bir ara gidecem artık ofise. Kardeş "Aaa! Hemen televizyonu açalım. İz TV'de Ayhan Sicimoğlu'nun programı var. İtalya'yı geziyor" dedi. Kimdi ki Ayhan Sicimoğlu? İsmi hiç yabancı gelmedi. Gördüm gördüm. Tanıdım. Bugün gri takım elbisesi, sıklamen pembe strech kazağı ve aynı renk yaka mendili... Ve fötr şapkası... Sahiden Roma'yı geziyor. Of, of of... Arada da gezdiği yerler için bastıra bastıra "Hastasıyımmm!" diyor. Nev-i şahsına münhasır denir ya... Ayneennn öyle bir zat ı muhterem... Allahtan gitmiştim Roma'ya zamanında. Yoksa bu programı seyretttikten sonra, ofise gitmek ne demek, hemen Roma'ya uçabilirdim valla. Bedava bir uçak milim var da... Tabi, hemen ayaküstü bir hayal kurduk kardeşle. Birlikte gidiyoruz Roma'ya. Ayhan Sicimoğlu'nun anlattığı her yere uğruyoruz. Kulaklarımızda Latin müzikleri. Oynaya zıplaya Roma'nın altını üstüne getiriyoruz. Of ya! Hayali bile güzel valla. Bu arada küçük Ali tepemde. Büyük yeğen eteğimin dibinde. Ben ve çocuklar. Bu kadar kalabilir miyim birlikte? Rekor bu rekor!... Telefon çalıyor. Bir müşterim. Kaza olmuş... Beni çağırıyor. Fena bir şey yokmuş çok şükür. Hemen çıkmalıyım hemen... Dünyaya geri dönmeliyim... İşe koyulmalıyım.. Olsun... İnsan hayal etiği müddetçe yaşar! Roma'ya gitmenin hayali bile güzel! Deee... Bu beni kesmez. Akşam eve gidince o muhteşem Roma Tatili filmini seyretmeliyim. Hastasıyııımmm! Roma'nın mı? Yok canım! Audrey Hepburn'un tabi.. Hastasıyım vallahi:)