11 Kasım 2020 Çarşamba
"Filozofların Yürüdüğü Yolları Önce Şairler Yürür."
8 Kasım 2020 Pazar
Kendi Kendimle Oynadığım Oyunlarım - ÖFKE OYUNUM
Bilirsiniz, oyun kurmak kolay bir iş değildir. Her oyunun kuralları, stratejileri, kazananı, kaybedeni olacaktır. Daha önce bilmediğim bir oyun olduğu için, öncelikle oyunumun kurallarını yazmalıyım:
1- Öfkelendiğim anı yakalayacağım.
2- Öfkemin 5N 1 K'sını çıkaracağım.
Neye öfkelendim?
Neden öfkelendim?
Nerede öfkelendim?
Nasıl öfkelendim?
Ne zaman öfkelendim?
Kime öfkelendim?
3- 5N 1K'yı tespit ederken, tarafsız olacağım. Öfkeme, adeta bir süpermarket kamerası gibi bakacağım.
4- Asla kolaya kaçıp karşımdakini veya durumu yargılayıp, suçlamayacağım.
5- Disiplinli oynayacağım, hiçbir öfke pasını kaçırmayacağım.
6- İlk beş kuralı beceremezsem, deneyeceğim. Gene deneyeceğim. Daha güzel deneyeceğim.
Vay canına! Zor bir oyun kurdum sanki. İşleyecek mi göreceğim. Duruma göre oyunun kurallarını iyileştireceğim.
Şimdi... Bir oyun icat ettim. Oyunun kurallarını belirledim ya.. Hoppala! Niyeyse Orhan Veli'nin Dalgacı Mahmut şiiri aklıma geldi. Hani, "İşim gücüm budur benim" diye başlar ya... Şiirinin sonlarında "Dalga geçerim kimi zaman." der. Hani şiirini "Ne halt edeceğimi bilemem" diye bitirir.
Ben böyle kendi kendime oynayacağım oyun bulurum. Oyunun kurallarını koyarım.
Şeyy... Nasıl desem? Sonraa... Ne halt edeceğimi bilemem.
Öyle işte.
5 Kasım 2020 Perşembe
Bugün Yaşayacağım Her Şeyi Ben Seçeceğim.
26 Ekim 2020 Pazartesi
I Will Survive... I Will Survive... Heyy! Heyy!
23 Ekim 2020 Cuma
Acı... Keder... Hüzün... Azap
Hem yürüyorum hem Seval Şahin'in Açık Radyo'daki Günün ve Güncelin Edebiyatı adlı programınıda Ayfer Tunç'la yaptığı söyleşiyi dinliyorum. Onlar tatlı tatlı muhabbet ediyor. Kendimi yanlarında hissediyorum.
Seval Şahin'le ilgili duygularımı daha önce yazmıştım. LİNK
Ayfer Tunç'a gelirsek. Abartmıyorum. Yayınlanan bilumum videolarını seyrettim. Söyleşilerine gittim. Yazılı röportajlarının bizzat peşine düştüm. Harbi ve hasbi muhabbetinin hastasıyım.
Seval Şahin söyleşisinin başlarında şöyle diyor: "Ayfer Tunç edebiyatı denildiğinde, Türkçe'de ilk akla gelen şeylerden birisi, aslında acı demek istemiyorum... Her yazarın, şairin ruh halini, durumunu anlatması tabii ki farklı... Ama mesela hani Birhan Keskin kendisi için keder demişti. Ya da keder demeyi doğru buluyorum. Ya da Tanpınar hatta Orhan Pamuk için de hüzün kelimesini kullanırlar ama ben senin edebiyatında hani acı, keder, hüzün değil de azap mesela... Azap kelimesinin tam da senin edebiyatına çok uygun bir şeymiş gibi geldi." diyor.
Ayfer Tunç: "Doğru olsa gerek ki Kırmızı Azap yaptım kitabımın adını" diye gülüyor. Adımlarım muhabbetin ritminde ilerliyor. Eve giriyorum. Ayfer Tunç'un cümleleri zihnimde uçuşuyor:
"Azap bizi rahatsız eden, içimizi tırmalayan bir şey. Keder içimize sızar. Oturur. Ama azap sürekli dışarı çıkmak ister. İçimizi yırtan bir şeydir."
Size bir şey itiraf edeceğim. Ayfer Tunç'un yazdığı tüm kitapları satın aldım. Hiçbirini okumadım. Ne tuhafım di mi? Öyle işte... Her şeyin bir vakti zamanı vardır, derim. Alırım. Acele etmem. Yıllar yılı davet beklerim.
Şimdi içimi yırtan bir azap hissediyorum. Son kitabından mı başlasam acaba? Osman. Yoksa Aşıklar Delidir'le mi başlasam? Ya Kırımızı Azap... Du bakalım. Hangi kitabı davet edecek beni okumaya... Bekliyorum
Memleketimin iki şahane kadını. Seval Şahin ve Ayfer Tunç'u sevgi ve muhabbetle izliyorum.
18 Ekim 2020 Pazar
Üç Duman Bir Yeni Türkü ile Yeniden Başlamak...
12 Ekim 2020 Pazartesi
"Kuşlar, Her Baharda Gelirler Ama, Sonbaharda Göçerler... Sakın Sen Kuşlara Uymaaa! "
3 Ekim 2020 Cumartesi
Bu Sorular Dursun Mu Bi Burada?
30 Eylül 2020 Çarşamba
Kahvedekiler ınınının diyor Inının ınının ınının, ınınını ınınını ınının...
26 Eylül 2020 Cumartesi
Eylül Ve Yalnız Bir Opera'yı Özlemek
19 Eylül 2020 Cumartesi
Hafta Sonu Kaçamaklarım...

14 Eylül 2020 Pazartesi
8 Eylül 2020 Salı
Covid 19'dan Nasıl Korunuyorsunuz?
Tolstoy külliyatını bitirip, Montaigne'in Denemeleri'ni okumaya girişince, hop dedik dedim kendi kendime. Ne bu?
Covid19'dan korunmak için, babaların cümleleriyle mi beslenmeye niyet ettim yoksa? Henüz kitabın başlarındayım... Bakar mısınız, bulduklarıma... Hızlı, kararlı ve hafif okumalarla yutuyorum, draje draje:)
6 Eylül 2020 Pazar
Canım Şiir İstedi. Bu Şiir Dursun Böyle... Kuzeydeki Pencere
kokladığın gülün kokusu kalmış sende,
29 Ağustos 2020 Cumartesi
Dünyalıyız... İnsan Halleri...
Yukarıdaki iki abiden sağdaki Moğol sumocu Hakuho. Soldaki ise Gürcü sumocu Tochinoshin. Müsabakalarını epeyce seyrettiğimi söyleyebilirim. Japonların geleneksel sporunu icra eden sumocular arasında niye Japonları değil de, bu iki sporcuyu takip ediyorum acaba? Bilmem ki. Zır cahilliğime verin:)
İlk bakışta, iki metreye yakın boyları 150-200 kilo çapındaki cüsseleriyle bu sumocu abiler iri kıyımdan ziyade obez mi obez emdam sergiliyorlar di mi? Yooo... İnanılmaz esnek, çevik ve kaslılarmış meğerse.... Yok artık demeyin. Yeminle öyle. Tamam, sumoda çok kilolu olmak mühim. Lakin kilo sınırlaması yokmuş. Sumocular arasında diğerlerine göre tüy siklet kalacak sumocu abiler varmış ki, aşırı kilolu rakiplerini saniyeler içinde deviriyorlarmış. Valla doğru. Örnekse, Endo adında bir Japon sumocunun videolarını seyrettim. İnanılır gibi değil. Zebellah gibi sumocuları bir çırpıda yere yıkıyor.
Çember şeklindeki halatla çevrilmiş toprak alanın ortasında rengarenk samuray kimonosu giymiş hakem duruyor. Çocuk bezinden yapılmış tangavari tuhaf don giyen sumocular sahaya çıkıyorlar. Kollarını uzatarak, tek ayaklarını kaldırarak ısınma hareketleri yapıyorlar. Avuçlarına aldıkları bir avuç tuzu serperek minderi kutsuyorlar. Yüz yüze durup tabanlarını yere sıkıca vuruyorlar. Koca bedenleriyle zınk diye çömeliyorlar. Yerdeki beyaz çizgilere aynı anda yumruklarını değdirmeleriyle kapışmaya başlıyorlar. Aniden göğüs göğüse vuruşarak, birbirlerini iterek devirmeye, kaldırıp saha dışına fırlatmaya çalışıyorlar. Bu anlattıklarım saniyeler içinde başlıyor ve bitiyor. Kısacık bir müsabaka. Ben diyeyim 2 saniye siz deyin en fazla 2 dakika. O kadar.
Şimdi sumocu olmak için nasıl zor bir ömür geçirdiklerini anlatmak istemiyorum. Sadece şunu yazayım. Binlerce yıl öncesinden günümüze insan halleri... İnsan törenleri... Ezenler... Ezilenler... Daha neler neler... Öyle işte.