başlangıç olarak
ne alırdınız acaba?
-neler var menünüzde…
masum bir
ilk aşk
var mı
mesela
NOT
film karesi/rezervuar köpekleri'nden
cümleler/metin üstündağ'ın bir delinin beyanı'ndan
başlangıç olarak
ne alırdınız acaba?
-neler var menünüzde…
masum bir
ilk aşk
var mı
mesela
NOT
film karesi/rezervuar köpekleri'nden
cümleler/metin üstündağ'ın bir delinin beyanı'ndan
Bir sigortacı, toplu konut benzeri bir apartmanda yaşayan emekli öğretmene poliçe imzalatmaya gider. Sigortacının Vampirler isimli sokak çetesi tarafından kontrol ve terörize edilen bu binada kapana kıstırılması, mahsur kalması, kurtulmaya çalışmasını konu alan bir film Enemy Territory.
Kuzey Kalesi'nin youtube kanalında, Şeker Adamın Laneti adlı filmin incelemesini dinliyordum ki, bu filmden söz etti.
İçinden sigorta/sigortacı geçen film ve kitapları arıyorum ya, çok sevindim.
Bu vesileyle Kuzey Kalesi'ne mahsus selam ederim.
İlk kez 1989 yılında basılan, Ayça Sabuncuoğlu tarafından İngilizce aslından çevrilen Katedral'i dün gece okumaya başladım. Raymond Carver, 1938 Amerika doğumluymuş. Kısa öykü yazarıymış. Oldum bittim öykücüyüm. Elbette şiir, roman, deneme kitaplarını da çok severim. Lakin öykünün yeri ayrı. Halis öykü uçurur beni. Nitekim, kitaba adını veren 211. sayfadaki Katedral'le okumaya başladım. Sahiden uçtum.
O değil de, bu yazıyı asıl yazma sebebim nedir biliyor musunuz? Epeydir içinde sigorta- sigortacı cümleleri olan kitapları arıyorum. İşte buyrunuz. Biri Katedral'de çıktı.
"Robert'a küçük bir sigorta poliçesi ve madeni yirmi Meksika pezosunun yarısı kalmış. "
Bu cümleyi gördüm ya. Bir daha uçtum:)
NOT- İçinde sigorta ya da sigortacı geçen cümleler olan kitaplar veya filmler biliyorsanız yazar mısınız bana? Uçarım:)
Hay canına sayın seyirciler!
Hayal Kahvem'e bir aydır bir cümle yazmamışım!
Zaman bir rüzgar ve bir su gibi mi aktı?
Akmış...
Gerçekten...
"Hangi zamanlarda dersen, işte o zamanlarda. Hangi zamanlarda? Buğdayın taş dibeklerde tahta tokmaklarla öğütüldüğü zamanlarda. Hangi zamanlarda dersen, işte o zamanlarda. Suyun hafızasının uzak olduğu zamanlarda.
Günlerden bir gün yaşlı bir adam, üzgün bir çocuk görmüş. Yanına yanaşmış. Adını sormuş. Çocuk adının Abdulkadir olduğunu söylemiş. Yaşlı adam, çocuğun neden arkadaşlarıyla oynamadığını sormuş. Çocuk, "Biz saklambaç oynuyoruz. Ben saklandığım zaman beni kimse bulamıyor," demiş.
-Peki, gel birlikte oynayalım, demiş yaşlı adam. Önce ben gözlerimi kapatıyorum ve sen saklanıyorsun.
Yaşlı adam gözlerin kapatmış. Abdulkadir, yedi kat yerin altında bir yere saklanmış. Yaşlı adam gözlerini açmış, Abdulkadir'i yedi kat yerin altından çıkarmış ve sobe etmiş.
- Şimdi sıra bende, demiş yaşlı adam. Sen gözlerini kapa, ben saklanayım. Abdulkadir gözlerin kapatmış ve yaşlı adam bir anda ortadan yok olmuş.
Abdulkadir gözlerini açmış. Yedi kat yerin altına bakmış. Yok. Yedi kat yerin üstüne bakmış. Gene yok. Yıldızların arkasına bakmış bulamamış. Yaprakların arkasına bakmış bulamamış. Dolanmış. Dolanmış. Dolanmış. Sonunda dayanamamış. Alnını Mezopotamya'nın topraklarına dayamış. Yeri göğü yaratana niyaz etmiş.
-Ya bana bu adamın nerede olduğunu söylersin ya da ben alımı bu secdeden kaldırmam, demiş. Yeri göğü yaratan mucizesini göndermiş.
-Mezopotamya'ya gideceksin. Mezopotamya'nın kuzeyinde bir şehir var. O şehrin üzerinde bir kale var. O kalenin altında sessiz bambaşka bir şehir daha var. En alt katında da bir bahçe var. O bahçenin içinde bir kümes... O kümesin içinde bir güvercin... O güvercinin içinde bir yumurta. Aradığın şey orda, demiş.
Abdulkadir bir adımda denen yere gitmiş ve güvercini tam yumurtlamak üzereyken görmüş. Avucunu açmış. Yumurta Abdulkadir'in avucuna düşmüş. Abdulkadir büyük bir sevinçle bakmış yumurtaya ve:
-Buldum seni, demiş. Sobe."
Gizli Not- Bu masalı Ebuburak'tan dinledim. Çok sevdim. Burada dursun, okunsun, dilden dile anlatılsın istedim.
"Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.
O zamanlar Mozondo, tarihöncesi kuşların yumurtaları kadar ak ve kocaman, parlak çakıllarla örtülü yatağı boyunca dupduru akan bir ırmağın kıyısında kurulmuş, yirmi hanelik bir köydü.
Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bundan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekti."
Gabriel Garcia Marquez- Yüzyıllık Yalnızlık'tan...
"Olmak istediğim her şeyi olmam, yaşamak istediğim bütün hayatları yaşamam mümkün değil. İstediğim bütün yetenekleri geliştirmem mümkün değil. İstememin nedeni ne peki?
Hayatımda bütün olası zihinsel ve fiziksel deneyimlerin her bir rengini, tonunu ve her çeşidini yaşamak istiyorum."
Slyvia Plath / Günlükler
Hayatın bezdirici, yıldırıcı demirbaş sorularından biri olarak ne çok sorulmuştur hepimize. Bir dönem ortaokul, lise öğrencilerinin düzenlemeye pek meraklı olduğu "anket defteri"nden, popüler magazin dergilerinin, söyleşi, soruşturma ya da anket köşelerine dek birçok yerde karşımıza çıkan, neredeyse bütün yaşamımız boyunca ısrarla karşılaştığımız ve bunca yinelendiği halde, verilen hiçbir yanıtın doyurucu olmadığı, hiçbir tanımın kimseye yetmediği; hiçbir sözün kimseyi ikna etmediği, inandırmadığı bir başka soru var mıdır hayatın sorular dünyasında bilmiyorum!