22 Mayıs 2010 Cumartesi

Bir İstanbul Masalı


Kararlaştırdık. Kardeşle İstanbul'a kaçacağız. Kaçtık da. Bu kez kaçma sebebimiz bir iki gece elbisesine ihtiyacımız var. İzmit'te bulamadık. İstanbul'da arayacağız. Ne yazık ki, hep kot ve tişörtle dolaşmak yetmiyor kimi zaman. Biraz... Hımm.. Bu kez frapan giyinmeye ihtiyacımız var. Nasıl söylesem hani film festivalinde kırmızı halıda yürüyen artizlerin üzerinde olanlardan. Şöyle uzun bir elbise bulmalıyız. Nasıl söylesem, boyu topuklara kadar olanlardan. Ayrıca şifon olmalı mutlaka şifon. Nasıl söylesem, hani rüzgarda uçuşan kumaşlardan. Rengi... Hımm... Ben öyle rengarenk bir şey değil de, şöyle duman rengi bir şey olsun istiyorum. Nasıl söylesem.. Giyince sonbahar bulutu içindeymişim hissi uyandıran. Kardeş ise illa ki pembe diyor. Yakışır haspaya. Genç ya. Öyle cart pembe olmamalı ama. Uçuk pembe olmalı. Nasıl söylesem, akide şekeri pembesi renginde misal. Biz bu minvalde muhabbet ede ede, ayrıca Yaşar'ın son cd'sini dinleye dinleye vardık güzeller güzeli İstanbul şehrine. Şu İstanbul'u var ya çok seviyorum ben. Yeminle çok seviyorum. İstanbul benim için, seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli şarkısının sevgili hali. İçinde yaşamıyorum ya kötü hiç bir şeyini farkedemiyorum. Şahane bir duygu. Sonra nasıl hüzünlü gelir bana İstanbul. İstanbul'u bir duygu olarak ifade et desen. Aklıma ilk gelen, nedense hüzün kelimesidir hemen. Peki niye koklarım İstanbul'u her seferinde? Hele köprüden karşıya geçiyorsam, hele hele vapura binmişsem hani Kadıköy'den Beşiktaş'a gidiyorken misal... Oyy! Şöyle bir koklarım şehri biliyor musun? Ne güzel kokar ama. İstanbul deniz ve balık kokusudur, öyle değil mi? İstanbul bir koku olsaydı eğer, deniz ve balık kokusu diye tarif edilmez miydi? Edilirdi elbet. Neyse... Konuyu dağıttım gene. Ne diyordum? Elbise alacağız. Bu sebeple gittik İstanbul'a. İyi de, nedir bu? Bir tane bile elbise bulamadık ki hayalimize göre. Kim giyiyor bu satılan giysileri Allahaşkına? Kendimizi uzaydan gelmiş gibi hissettik iyi mi?

Farklı mıyız neyiz biz gerçekten. Olmuyor. Bize yakışmıyor vitrindeki giysiler. Sakil duruyor. Nasıl anlatsam? O giysiler içinde biz gibi değiliz sanki. Ayna başka birini mi gösteriyor ne? Bu durumda alamadık bir şey tabii. Dedik ki, gel Çiçek Pasajı'na gidelim biz iyisi mi? Şöyle sıkıca karnımızı doyuralım. Moralimiz yerine gelsin. Gittik vallahi. Midye tava yedik söylemesi ayıp. Kardeş kardeş bir kokoreçi de paylaştık. Ohh! Dünya varmış dedik. Sonra bu kez Anadolu yakası'ndaki bir alışveriş merkezine gittik. Giysi derdini unuttuk da gene kitapçıda dolandık durduk. Sonra bir kahve molası verdik. Garson yanımıza gelince, ne içeçeğimizi sormadı da, çay mı getireyim diye sordu. Hoppala! Halimizden kardeşimin bir devlet okulunda öğretmen, benim de bir köy sigortacısı olduğum bu kadar mı belli oluyordu? Yoo, dedik. İki Türk kahvesi istedik. Orta mı, diye sordu. Yoo dedik ikimiz bir ağızdan. Şekerli Türk kahvesi, lütfen, dedik. Garson tam yanımızdan ayrılıyordu ki, bi dakka dedik. Bitmedi ki. Çocuk baktı şaşarak bize. Söylemesi ayıp, iki tane de prefiterol istedik. Nasıl iştahlı iştahlı yedik anlatamam. Kilo alacam derdi olması gereken ama olmayan iki bayan olarak, hımmm... hımmm... diye sesler çıkararaktan kaselerimizi sildik süpürdük.

İzmit'e dönüyoruz. Fonda Yaşar'ın son müzik cd'si çalıyor. Yaşar şarkıları, kardeşle benim ortak sevgimiz. Çok beğeniriz. Yaşar'ın yeni şarkılarını ilk dinleyince, ehhh, bir kez daha dinleyince hımmm, bir daha dinleyince fena değil deriz. Sonra bir müptelası oluruz şarkılarına, onun şarkıları olmadan yaşamak mümkün değil, öyle oldu gene. Dinledikçe daha çok seveceğiz. Eminiz. Kardeş elinde kitap. Ben araba kullanıyorum. O sesli kitap okudu. Müzik ve kardeşin sesinden kitap cümleleri... Bir de nasıl iştahlı okur, aynı prefitörol yer gibi... İçim gitti vallahi. Ne güzel bir gündü! Kardeş ve ben... Aileme teşekkür ettim içimden. Kardeşlik şahane bir şey. Tam bunu düşünürken, kıskandım kardeşi birden. Yaa, neden hep ben araba kullanıyorum. Sen kitap okuyorsun. Şimdi ben okumak istiyorum. Sen arabayı kullan dedim. Arabayı yolun kenarına çektim. Hiç kullanmamış benim arabamı. Olmaz abla yapamam dedi önce. Mecburen direksiyona geçti, ben arabadan inince. Oh,ya! Şimdi ben başladım kitap okumaya. Kardeş de araba kullanmaya. Biraz ürktü, korktu farkındayım. Hem bilmediği bir araba hem de ilk kez İstanbul İzmit arası otobanda araba kullanacak. Getirdi işte ne var? Herşeyin bir ilki olacak! Bugün kardeşi gördüm ki o ne? Dudağında bir uçuk tomucuklanmamış mı? Bak dedi. Pembe bir elbise alamadım ama, artık pembe bir uçuğum var sayende!!! Yaa, bir İstanbul masalı daha, böyleyken böyle işte!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder