18 Nisan 2011 Pazartesi

Kahve İçmeyi Becerdiğim Edebiyat Akrabalarımla Kavgam...



"Edebiyat akrabalıkları, hiçbir zaman buluşup bir kahve içemeyeceğiniz insanların yeryüzüne dağılmış varlığını hatırlatır size. Gene de asıl buluşmanın edebiyat olduğunu bilirsiniz." der  Murathan Mungan.  Günlerden pazardı. Aylardan nisan. Beyoğlu'nun arka sokaklarından birindeydim. Ayaz mı ayaz bir rüzgâr  tatlı sert esmekteydi. Bilmesem mevsimin  ilkbahar olduğunu, sonbaharın son günlerinde olduğumu bile farzedebilirdim. Öyle böyle bir ayaz  değildi ki... Açıkta yakaladığı yerleri acıtarak ısırmaktaydı sürekli.  Sokak boyunca uzanan nostaljik  bir kafe atmosferi içindeydim. Fonda Ajda  Pekkan "Kimler geldi kimler geçti" yi söylemekteydi. Kimbilir bu sokaklardan kimler gelmiş kimler geçmişti sahi? Gecenin ilk saatleriydi. Az önce tıka basa  midye tava ve kalamar yemiştim. Şimdi tahta bir sandalyede oturmaktaydım da önümde gene tahta bir masa vardı sanki. Beyoğlu girişindeki çiçekçi kızdan aldığım şebboy avucumun içindeydi.  Tahta masanın üzerinde dört kahve fincanı vardı.  Kafamı kaldırdım.  Yıldızsız laplacivert bir geceydi. Rüyada mıydım?  Bugün İstanbul Film Festivali'nin son günü değil miydi?  Evet, son günüydü. Biliyorum. Çünkü  o sebeple İstanbul'daydım.  Ardı ardına iki film seyretmiştim. Film bitiminde Metin Üstündağ usulü  "caddeye egemen olan  o alkol, o hırs, o nefret yüklü yalnız, bekâr ve negatif elektrikten çekinerek, önümde yerden bitme gece elbiseli üvertür şarkıcılara ve dostlarına bakarak eve yollanmaya" niyetliydim aslında.  Fakat o kadar geç  değil, henüz Beyoğlu için oldukça erken saatlerdi. 
 

Elim önümdeki kahve fincanına gitti. Kulpundan tutup kaldırdım. Önce kokusunu derin derin içime çektim. Kendime geldim bir an. Fısır fısır sesler işittim. Baktım etrafıma. Masada dört kişiydik. Hey! Momentos, Nessuno, Aylardan Şubat ve ben.  Hani Murathan Mungan "Edebiyat akrabalıkları, hiçbir zaman buluşup bir kahve içemeyeceğiniz insanların yeryüzüne dağılmış varlığını hatırlatır size. Gene de asıl buluşmanın edebiyat olduğunu bilirsiniz." der ya...  Biz ise arada buluşup kahve içmeyi beceren  yeryüzüne dağılmış edebiyat akrabalarıydık işte. Bu kez buluşma sebebimiz edebiyat değil sinema olmalıydı. Öyleydi. Şiir adlı filmi birlikte izlemiştik. Sonra...  İşte sonra olanlar oldu... Dört kişiden üçü şair biri değildi. Şair olmayan bendim.  Onlara belli etmiyordum ama fena halde üzgündüm. Momentos'un şiir kitabı bile vardı. Geçmişte bir tarihte imzalı şiir kitabını bana  kargoyla yollamıştı. İyice baktım her birine. Heyecanla bir  şeyler anlatıyorlardı. Biri sözünü bitiriyor, hemen diğeri başlıyordu.  Kulak diktim dinledim. Nessuno  kendi şiirini okumaktaydı. Aylardan Şubat ise önce Tolstoy'dan çocuk öyküleri, sonra öğretmenliğiyle ilgili  kendi öykülerini anlattı sanki.  Akabinde Momentos okumaya  başlamadı mı  arka arkaya kendi dizelerini..  "ben ki "şiir" yüklemcisi... yazamadım... üzgünüm... ama... ama biraz sonra... yola çıkıp... sana geleceğim... kuş gibi yüreğim... gözlerine anlatacak... gözlerim... ve dudaklarım... kocaman bir buse... anlayacaksın... biliyorum... "   Of! Of!..   Ben... Ben ise öyyle duruyordum. Dinliyordum sadece. Ne okuyacak bir şiirim ne anlatacak bir öyküm vardı. Dayanamadım. "Ayaklarımızı getirelim mi yanyana şöyle?" dedim.  Güldüler. Hoşlarına gitti bu önerim. Ayaklarımızı yan yana getirdik.  Momentos da  fotoğrafını çekti. Sonra kıstım gözlerimi. İçimden bir siyah kuğu fırladı sanki.  Hiç acımadım hiiiç! Hepsinin ayağına bir bir sıkıca bastım. Üçünü o kadar kıskanıyordum ki. Anlıyorsun değil mi? Ayaklarını  ezdim!.. Ezdim!.. Acıdı canları tabii.  Tam bana bir şey diyorlardı ki... Mızıkcılık yaptım gene.  Omuzlarımı silkeleyerek: "ben eve gitmek istiyorum" dedim.  Onları bıraktım oldukları yerde.  Beyoğlu sanki canlıymış gibi, canı acırmış gibi, itinayla yürümeye başladım. Momentos, Nessuno ve Aylardan Şubat! Üçü de Şair'diler.  Donakaldılar... Kalakaldılar oldukları yerde. Şaşırdılar halime. Hayrete düştüler. Biliyorum...  İşittim...  Arkamdan bana acıyarak güldüler.


NOT: Fotoğraflar Momentos'un Resim Galeri'sinden alınmıştır. İnanmıyorum. Şiir ve öykü yazmakla kalmıyor. Bir de şahane fotoğraflar çekiyor. Keşke Momentos'un iki ayağına da basaymışım. Anlattıklarım harfi harfine doğrudur.  Şaka olsun diye yazdığımı  sananlar,  peşin peşin söyleyeyim, fena halde yanılırlar

8 yorum:

  1. sen onları ben de hepinizi kıskandım :((

    YanıtlaSil
  2. festival güzel buluşmalara da sebep olmuş.bence deneseniz şiir yazarsınız.duygularınız ve kelimeleri kullanışınız şiire müsait.üzülmeyin yani.isteseniz olur bence de siz yazmayı değil okumayı istiyorsunuz bence.:))

    YanıtlaSil
  3. Bu işler karışıktır biraz... Kimin ne zaman yaratacağı belli olmaz. Beklemek ve beklerken biriktirmek en iyisi...

    YanıtlaSil
  4. Bense hepinizin birden ayağına basmak istedim şu anda. Kıskançlığımdan tabii ki. Hem de öyle böyle değil :)))).

    YanıtlaSil
  5. Müthiş !! HayalKahvem enfes yazmışsın o güne ait herşeyi, bayıldım :)) Herbirimizle ilgili detayları ne kadar keyifle anlatmışsın.. Şu yazıyı okumuş olmak bile ne çok şey anlatıyor senin hakkında... ama yine de ben, (onlarcasından) bir yeteneğini söyleyeyim hemen; sen bir "GÜZEL GÜN MİMARI" sın !! :))

    Bu arada ayağımın üstü morarmış ama ben mor rengi severim olsun :))

    Tekrar bu HARİKA gün için teşekkür ederim sevgili MİMAR' ım... :)

    YanıtlaSil
  6. Vildan,

    Şapka çıkarıyorum bu anlatıma
    alçakgönlünle çıkıyorsun yazının üst katına
    hatta bir üste belki de olurya cinsin rufuna
    görmek için ufuktaki cümleleri gelen salına salına...

    YanıtlaSil
  7. Noolur..bir dahaki görüşmenizde.. yanınızda.. gölgeniz olabilirmiyim lüften.????

    YanıtlaSil
  8. Tüm edebiyat akrabalarıma yürekten sevgiler:))

    YanıtlaSil