27 Ağustos 2011 Cumartesi

Taraftarlığın Masum Ruhunu Sevmek...


Elimde 1990 basımı bir kitap var.  Kitabın bir bölümünde Oktay Akbal,  Otuzlu Yılların Çocuğu diye başlık atmış. Hayata dair düşüncelerini anlatıyor. Bir bakmış ki penceresinde Fenerbahçe bayrağı asılı... Evde kendisinden başka kimse yokmuş. Kim takmış bu bayrağı acaba diye merak ediyor. Sabahın erken saatleriymiş. Uyku sersemi kalkmış çayını içiyormuş. Sabah gazeteleri yedibuçukta gelirmiş. Gazetenin içinde bir de ne görsün? Sarı Lacivertli plastik bayrak yok muymuş? Ondan başka kimse bu bayrağı pencereye yapıştıramazmış tabii...  Anladın değil mi durumunu?  İnsan kimi zaman çocukluğuna döner ya... Yazar da anlaşılan çocukluğuna dönmüş. İlkokul günlerini hatırlıyor. Düşünebiliyor musun? Taaa 1930'lı yıllar. Dile kolay 80 yıl öncesi... Ne hoş! İlkokula giderken babası Fenerbahçe renklerini taşıyan bir forma bir de futbol topu almış. O zaman Fenerbahçe yine şampiyonmuş. Fenerbahçe'den başka, Galatasaray, Beşiktaş ön sıralardaymış. Vefa, İstanbulspor, Beykoz, Anadolu, Süleymaniye, Hilal de 30'lu yılların takımlarıymış. Ama en başta Fenerbahçe ve Galatasaray gelirmiş.  Daha sonra da Beşiktaş, Vefa, İstanbulspor...  1935 yılların günlerinde,  babası illa Galatasaray Lisesi'ne yazdırmak istemiş. Ama Oktay Akbal sırtında Sarı-Lacivet forması, elinde Fenerbahçe bayrağıyla, gitmem de gitmem diye direndikçe diretmiş.


Aradan yıllar geçmiş. Yıl 1989 olmuş. İşte bu yazıyı yazdığı o tarihte, 30'ların o çocuğu anlaşılan tekrar çıka gelmiş ve Fenerbahçe bayrağını astırmış çalışma odasının balkon kapısının camına... Sonra çekip gitmiş. Yoldan geçen arabalar "en büyük Fener başka büyük yok" diye yeri göğü inletiyorlarmış. "Bir insan hangi yaşta olursa olsun çocukluğunun, gençliğinin bir parçasını koruyabilir mi yılların karmaşasında?" diye kendi kendine soruyor. Eski günleri hatırlıyor. Fener'in gene birinci yerdeki zamanlarını... Ben bilmem... Zeki, Alaattin, Fikret'iyle olan Fenerbahçe dönemlerini.. 1989 da olan bitenlere, yoldaki gürültü ve klaksiyon seslerine anlam veremiyor. Çünkü onun çocukluğunda ve gençliğinde lig birincisi olan takımın taraftarları asla böyle yollara dökülmezlermiş.  Otomobiller, kamyonlar, minübüsler, otobüsler dolusu insan kent sokaklarını alt üst etmezlermiş. Yarım yüz yılda ne büyük değişme oldu diye düşünüyor. 30'ların çocuğu 89'ların coşkusuna şaşkınlıkla baktığını söylüyor. Üstelik artık takım tutmanın anlamsız olduğunu da düşünüyor. Çünkü 30'lı yıllarda Aslan Nihat vardı misal, Galatasaray'ın simgesiydi diyor. Zeki Rıza varmış, Fenerbahçe'nin değişmez kaptanıymış. Öyle 1989'lardaki gibi onlar para pul hesabı yapmazlarmış. Bugün Fenerli yarın Galatasaraylı, öteki gün Beşiktaş'lı olmazlarmış. Sırtlarına giydikleri formaları iki üç yılda değiştirmezlermiş. Böyle bir şeyi zaten akıllarına getirmez, eskaza gelse, onurlarına sürülmüş bir leke sayarlarmış. 


 !989 yılında "Çok şey değişti." diyor Oktay Akbal... 30'ların Fenerbahçeli çocuğun bunları zor da olsa  kabullendiğini düşünüyor. Ama zor alışmış ne yalan söyleyeyim... Elli yıldır Fenerbahçeliymiş.  Şampiyon da olsa, lig sonuncu da olsa Sarı-Lacivert'li olduğunu söylüyor. 89 yılında lig şampiyonu olan Fenerbahçe bayrağını odasının camına yapıştıran o uzak çocukluk günlerinde sanmış ya kendini bir an... Sonra zamanın acı oyununu sezivermiş tabii.. Ama bu yazıyı yazarken gene bayrak camda duruyormuş. Çıkarmamış. O, 30'ların çocuğunun, o, bir anda canlanıp bugünlere koşuveren Fenerbahçe formalı çocuğun bayrağı bir kaç gün daha penceresinin önünde asılsın istiyor. Çok sevdim bu yazıyı.


Sorarsan bana lafta Kocaelispor'u tutuyorum. Kocaelispor'un adı  kaldı mı? Ben takımımın son durumlarına çok üzülüyorum. Futbol'dan ne anlıyorsun diye sorsan bana...  Futbol'un F'sinden anlamıyorum. Ben taraftarlığın sadece, sanırım  çocuksu, masum ruhunu seviyorum.


6 yorum:

  1. Hocam, girdin yine benim kulvara.:))
    Ben sana başlasam şimdi, o 30 lu yıllarda, bölgesel ligler vardı diye.. İstanbul ligi, İzmir Ligi, Anadolu Ligi diye.. Ama dur, en iyisi bir süpriz yapayım, Atilla İlhan'dan bir yazının linkini vereyim. Atilla İlhan, bizim sokakların çocuğudur. Çolpan İlhan, lisemin kızıdır. Daha bir hafta önce vefat eden kardeşleri, Cengiz İlhan hem ayzardır hem avukat. Müthiş de kalemi vardı. Atilla İlhan anlatsın, nedenlerini..
    http://www.frmtr.com/karsiyaka/2944951-neden-kaf-sin-kaf-atilla-ilhan.html

    YanıtlaSil
  2. Yooo Avram, ben futbuldan anlamam:) Du bakayım..
    Şimdi azıcık işim var. Az sonra yazıyı okuyacağım.
    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Atilla Babanın eksik bıraktığını ben tamamlayayım: Omeros Köşkünün -Rus kökenli bir ailedir Omeroslar, oğulları Alexander, bizim kurucu ataların da arkadaşı; kuruluş öncesi, Londra'da ölüyor- bahçesinde( şimdiki Karşıyaka Çocuk Yuvasıdır ki, semtin en büyük yeşil alanıdır aynı zamanda) 1/Kasım/1912 de, bir zeytin ağacının altında kuruluyor. O dönem, İttihat Terakki Partisinin ilçe binasını kullanıyorlar. Bir numaralı kurucu Zühtü Işıl( Kadızâde), "1. Dünya Savaşında esir düşüyor Filistin Cephesinde. İngiliz Esir Kampında bir takım daha kuruyor, renkleri yine Yeşil Kırmızı. Adı da Karşıyaka. İngilizlere futbol dersi veriyor bizimkilerin başına geçip. Esaret sona erdiğinde de, Fahrettin Paşa'nın Süvari Kolordusunda, süvari zabiti oluyor. Herkes, 9 Eylül sabahı, süvarilerin Uşak istikametinden girdiğini bilir Türk Ordusunun İzmir'e. Oysa, o sadece küçük bir müfreze. Asıl Kolordu aynı saatlerde, başlarında Fahrettin Altay, Manisa-Menemen istikametinden Karşıyaka üzerinden giriyor. Neden? E, Fahrettin Altay da Karşıyakalı da ondan. Koca Kolordu yürürken, süvariler sapır sapır evlerin önünde dökülüyor. Karşıyakalılar, evinin kapısına yapışıp, kapı kirişlerini duvar kolonlarını öpüp, analarından helallik alıyor. Fahrettin Paşa da anasından. Kadıncağızı Karşıyakalılar saklamış, Yunan İşgal Kuvvetlerinin hışmından. Neyse.. Futbol sadece futbol değildir; bizim takım da sadece futbol takımı değildir.:) Ben de anlamam futboldan.:)

    YanıtlaSil
  4. Ben de kandilinizi kutluyor ve duealar ediyorum. Bu gece beni sevindirdiniz. teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. Kafkafkaf Sinsinsin Kafsin kafsin kaf !

    Çok güzel bir Attila İlhan yazısıymış Avram.
    Teşekkür ederim. Üzerine sizin yazıları da okuyunca ne diyeyim.. Ben Futbol'u bu mübarek gecede elif-ba dan öğrenmeye başladım:)
    Sağolun. Kaf Sin Kaf!

    YanıtlaSil
  6. Selam Profösör,
    Eyvallah sağolun. Epeydir göremiyordum sizi Hayal Kahvem'de.. Çok sevindim. Dualar karşılıklı. Ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil