22 Ekim 2011 Cumartesi

Rabbim, Bilmediklerimizden de Koru Bizi...

 


Büyükannemin şöyle bir duası vardı: "Rabbim, bilmediklerimizden emin kıl, umduklarımıza nail eyle bizi." Anlam veremezdim. Nasıl bir duaydı böyle? Korktuklarımızdan korusun bizi ama bilmediklerimizden emin kılmasını istemek ne demekti? Korkacağımız şeyleri biliyorduk ya işte. Daha ne olabilirdi ki? Zaman geçtikçe bilmediğimiz ve bilsek asla başımıza gelmesini istemediğimiz ne çok şey olduğunu öğrenmeye başlıyor insan. Misal sen daha önce Prosopagnosia diye bir hastalık olduğunu duymuş muydun? Ne yalan söyleyeyim, ben ömrümde duymadım. Neymiş biliyor musun? Yüz körlüğü demekmiş. Beynin bir şekilde zarar görmesi sonucu, yüzleri algılamada meydana gelen bir bozuklukmuş. Hayatımız boyunca binlerce yüzle karşı karşıya geliyoruz ya hani...  Beynimiz bir bilgisayar gibi tabii... Birinin yüzüne bakarız ya mesela... Biz farkında olmuyoruz ama beynimizin bir parçası bir nano saniye içinde o yüzüne baktığımız kişinin yüzünü hafızamızın yüz arşivinde biriktirilmiş tüm yüzlerle karşılaştırıyormuş. Ne acayip! Hiç aklıma gelmemişti. Eğer beynimizin bu karşılaştırma bölümü çalışmazsa, aynaya baktığımızda kendimizi bile tanıyamazmışız. İnsanların yüzünü görüyorsun ama hafızanın  yüzleri mukayese etme parçası arıza yaptığı için  her defasında o yüzü farklı algılıyorsun.  Ne fena değil mi?  Allah korusun... Ben bildiğim kötü durumları, hastalıkları, kazaları, belaları,savaşları, afetleri  sıralıyordum dua ederken... Oysa bilmediğimiz kötü haller öyle çoktu ki... İşte büyükannem bu sebeple bilmediklerimizden de korunmak istiyordu demek ki.


Türkçeye Katilin Yüzü diye çevrilmiş, Faces in the Crowd adlı,  korku, gerilim, psikolojik diye nitelendirilmiş filmi bugün seyrettim. Filmin başkahramanı yüz körlüğünden mustaripti.  Filmin konusunu sorsan, iki cümlede anlatabileceğim naynaynom bir holivud filmiydi. Ama yüz körlüğü konusu benim  fena halde ilgimi çekti. Tamam, bir sebeple hafıza kayıplarının olabileceğini biliyordum. Tamam, neredeyse doğduğumdan beri hafızama kaydedilen ve çoğunu kolaylıkla unuttuğum yüzleri, gene beynin bir parçasının o binlerce yüz arasından seçip bulduğunu da tahmin edebiliyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, bir arıza durumunda insanın her şeyi hatırlayıp sadece yüzleri hatta kendi yüzünü bile hatırlamayacak duruma gelebileceği hiç aklıma gelmezdi. Bu durumda ne oluyor biliyor musun? Bildiğin insanların yüzleri her defasında değişiyor. İnsanları yüzlerinden tanıyamıyorsun. Ve işin fenası, yüz körlüğü tedavi edilir bir hastalık değilmiş.  Tamam. Bilmediklerimizden korunalım diye dua edelim ama... Gene de her şey insanlar için. Doğduklarından beri göremeyen insanlar var öyle değil mi? Böyle bir hastalık başa gelirse hayata tutunacak bir şey bulunmalı illa ki.   Biz sadece görmekten, duymaktan, koklamaktan söz ederiz ya. Oysa içimizde gizli bir his daha varmış. Hani yürürken bir ayağını diğerinin önüne atmayı bize düşünmeden yaptıran his sözgelimi. İnsan böyle bir derde düşerse, toplumdan kopmadan, dünyadan el ayak çekmeden, eve kapanmadan, insanların kaba, fena, şaşkın davranışlarına aldırmadan bu hissi geliştirmek gerekiyormuş.  Ne yapılacak? İnsanların ayırt edici özellikleri bulunacak. Bir ben, yürüyüş şekli, bir dövme nebileyim bir yara izi gibi... Yüzüne bakıldığında sonra hatırlamaya yarayacak ne olursa...  Bu durumda bedenleri müzik diline çevirmeye başlıyorsun. Ve bedenleri bir müzik gibi sadece dinlemiyor ayrıca  izliyorsun. Tam benlik durum yani. Zaten  hemen yüzleri unuturdum. Du bi... Derhal şu andan sonra bedenleri müziğe çevirmeye başlıyorum. Büyükannemin ruhuna rahmet. Yaşamı boyunca neler gördü kimbilir? Haybeye böyle dua eder mi?


12 yorum:

  1. Bu Hollywood var ya bu Hollywood..Vallahülazim, prosopagnosia diye bir hastalık olmasaydı da oldururdu..Bunların azminin elinden, prosopagnosia bile kurtulamaz. İcat ederler kesin. Senaristi her kimse, yememiş içmemiş oturup tıp literatürünü taramış, ulan çekilmemiş en ucube rahatsızlıktan mütevellid gerilim filmi hangisi olabilir diye altı ay araştırma yapmıştır kesin..

    YanıtlaSil
  2. ne yalan diyeyim, ben de ilk defa duydum ve bir hayli ilginç.. aklıma yıllar önce izlediğim ve ismini bir türlü hatırlayamadığım bir film geldi biranda.. orada da klasik iki aşık var.. kız tarafı her sabah uyandığından dünde yaşadığı her şeyi unutuyor ve dolayısıyla hergün hayatının ilk günüymüş gibi başlıyor.. ve zavallım bir adam, ileride eşi de oluyor, buna aşık oluyor ve hergün silbaştan kızı kendisine aşık etmeye çabalıyor ve nitekim başarıyor da.. ismini halen hatırlayamadım acaba bende de fena derecede bir unutkanlık olabilir mi? :p

    YanıtlaSil
  3. bu hastalıgı şimdi ögreniyorum. çok ilgniç.

    YanıtlaSil
  4. İlk elli öpücük: Adam Sandler, Drew Barrymoore..

    YanıtlaSil
  5. süpersin avram usta! teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  6. Selam Avram, inanın hemen bu hastalığı araştırdım:) Sahiden varmış. Aynen sizin düşündüğünüz gibi, dedim oturup araştır böyle ilginç vakaları.. Sonra otur hikaye et.. Ben beceremem ama güzel öykü yazabilen sizsiniz, deneyin derim:)

    Evet İlk Elli Öpücük'e benziyor. O daha vahim. O filmde kız, küllüm hiç bir şey hatırlamıyor. Her gün yeni baştan herşeyi ve herkesi hatırlatmak gerekiyor. Bir ara bu durum sanki iyi birşeymiş gibi gelmişti biliyor musunuz? Misal unutmak istediğin herşeyi unutabiliyorsun ya hoş bişiydi sanki. Sonra bir arkadaşımın babası öldü. Anne alzaimer, ve her gün kocasını soruyor. Söyleyince her gün yeni baştan üzülüp ağlıyor. Arkadaşım söylememeye karar verdi. Ve annesi her sorduğunda "dışarda, çarşıya gitti." gibi bir şeyler söyledi. Sanırım halen böyle devam ediyor. Zor vaziyetler yani.

    İyisi mi "bilmediklerimizden de emin, umduklarımıza da nail olalım" büyükannenim dediği gibi:)

    YanıtlaSil
  7. selam s'ius, evet sağolsun avram usta vermiş cevabı:)

    peki siz ilk elli öpücüğün yemek versiyorunu okumuş muydunuz? ilgilenirseniz işte burada:)

    http://hayalkahvem.blogspot.com/2011/04/film-gibi-yemek-tarifi-50-ilk-opucuk.html

    YanıtlaSil
  8. merhaba komançi, ben de yeni öğrendim. öğrenmek ömür boyuuuuu:)

    YanıtlaSil
  9. Bir arkadaşımın annesi alzheimer hastalığı çekiyor yıllardır. Unutkanın daniskası derecesine gelmiş. Telefonda dert yandı. Aynaların önünden geçerken korkuyormuş. Aynadaki kendi aksini yabancı biri olarak görüyormuş..kimbu yabancı evde diye irkiliyormuş. Eline ayna verip dakikalarca kendi görüntüsüne alıştırmaya çalışıyorlarmış ama nafile. Şimdilerde aynalara kendi eski footograflarını yapıştırmaya karar vermişler.

    YanıtlaSil
  10. Sahi mi Dilek? Ne fena! İnsanın kendi suretini tanıyamaması.. Hımm... Alzheimer evlerden dışarı Dilek.

    (Özledim seni. Nerelerdesin? Kahveye gelsene:)

    YanıtlaSil
  11. Yeni yeni şeyler öğreniyoruz burada.. ilginç..

    YanıtlaSil
  12. Selam profösör, hep birlikte öğreniyoruz.

    YanıtlaSil