21 Temmuz 2012 Cumartesi

Ve Kitap Ve Mektup Ve Şiir Ve Oruç Veee Tabii Ki Aşk!


Bu sabah, çok erken,  sahur için kalktığımda, uyumadan önce okuduğum kitap  hakkında bir şeyler karalamak istedim.  İlginç bir öyküsü vardı bu kitabın. Mektup türündeydi. Ve Cemal Süreya ile ilgiliydi. Cemal Süreya ilk eşi Seniha Hanım'dan ayrılmış. İlk eşinden Ayçe adında bir kızı varmış. 1967 yılı ilkbaharında, Beyoğlu'nda, Çiçek Pasajı'nda, bir açılışta,  Zuhal Akkanat'la karşılaşmış. İlk görüşte aşk olmalı...  Bir süre izledikten sonra genç kadının yanına yaklaşmış ve "Benimle evlenir misin?" demiş. Genç kadın kimbilir nasıl şaşırmıştır? Zuhal Hanım bir süre kaçmış Cemal Süreya'dan... Sonundaaa...  Kapalıçarşı'da bir çayhanede nişan yüzüklerini takmışlar. Çok geçmemiş, altı ay sonra yıldırım nikahı yapmışlar. Zuhal Hanım'ın da ikinci evliliğiymiş ve tıpkı Cemal Süreya gibi ilk eşinden bir kızı varmış.  Cemal Süreya Ankara'da Maliye Tetkik Kurulu'nda görevliymiş. Zuhal Hanım ise İstanbul'da Sosyal Sigortalar Kurumu'nda, muhasebe bölümünde çalışmaktaymış.  Cemal - Zuhal evliliğinden Memo Emrah adında bir oğul dünyaya gelmiş. Aradan üç yıl geçmiş. Zuhal hanım'ın ağır bir ameliyat geçirmesi gerekince, Cemal Süreya İstanbul'a gelmiş. Oğlu Memo'yla ilgilenmiş. Zuhal Hanım, sonu belki de felçle bitecek o ağır ameliyatını başarıyla atlatmış. İyileşmiş. Hastaneden çıkmış. Zuhal Hanım tam onüç gün hastanede kalmış. Bu onüç gün boyunca Cemal Süreya, bulduğu her fırsatta, karısına mektup yazmış. Ziyaret günü, genç kadını görmeye gittiğinde, yazdığı mektupları ona bırakmış. Cemal Süreya'nın Onüç Günün Mektupları adlı kitabının, Erdal Öz tarafından yazılan, Sevda Sözleri'yle Dolu Mektuplar başlıklı ön sözünde okudum bu mektupların hikayesini.... Çok özel mektuplardı. Bir kişiye yazılmışlardı. Mektupların en güzeli Cemal Süreya'nınkiler gibi olsa gerekti. Çünkü aşk mektubuydu her biri... Üstelik yazarın kendi el yazısıyla yazılmışlardı. Türk Edebiyatı'nın en büyük ustalarından biri olan Cemal Süreya'nın bu mahrem mektuplarını, ölümünden bir yıl sonra yayımlamanın doğru olup olmayacağını epey düşünmüş Erdal Öz... Sonra mektupların tamamını okuyunca ve bu mektuplar Zuhal Hanım tarafından Erdal Öz'e verilmiş olunca, sevenleri tarafından okunması gerektiğine karar vermiş. Ne iyi etmiş! Etkili şiirleriyle başımı döndüren Cemal Süreya'nın, düz yazının mektup türünde de şahane örnekler verdiğini söylemeliyim.  Bu çok özel mektupları okumamıza  vesile olan Zuhal Hanım'a ve Erdal Öz'e ne kadar teşekkür etsem azdır diye düşünüyorum. Mektuplardaki altını çizdiğim cümlelerden bazı örnekler vermek istiyorum:


"Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik buluyorum şu senle ben arasındaki ilişkide. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde bir kısım galiba. Ötesinde, aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki? Acaba Mecnun Leylâ'yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin'e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Sen ne dersin buna?" 

"......Sen ne can kadınsındır sen. Kirpiklerinin ucuyla şarkı söylersin. Buram buram tütersin Cemal Süreya'nın yüreğinde. Sen yanımda ol, gam kasavet çeker gider. Türkülenirim. Mutluluk gelir ılım ılım. Sevda sözlerinin bini bir para..... Zuhal, arkadaşım. Bencileyin garip kişi seni seviyor. Ama sen verilen yemekleri yemiyorsun yine. Yersen, "ben sana teşekkür ederim." Başka nasılsın?"

"Özlem, özlem! Sen de olacaktın ki şimdi... Sensiz hiçbir şey olmuyor. Her tasarım, her projem seninle. Bir su akıyorsa, bir bulut geçiyorsa, hep seninle. Seviyorum seni.... Seviyor musun mektuplarımı? Ben seni çok seviyorum. "

".......Sıcak su vardı. Sabahleyin banyo yaptım. Seni sevmek ne güzel! Kadınım. Yarim. İpekböceği sesli sevgilim!"

"......... Sevmek ne uzun kelime! Derin deniz mavisi. Ne zaman geleceksin?...... Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte sen düşünmekteyim. Elimde uçuk mavi bir kalem, cebimde iki paket cigara. Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden. Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz....... Masada tabaklar neşesiz. Koridor ıssız. Banyoda havlular yalnız. Mutfak dersen derbeder ve pis. Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş. Vantilatör soluksuz. Halılar tozlu...... Kapı diyor ki açın beni kapayın beni. Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi. Radyo desen sessiz. Tabure sandalyelerden çekiniyor.Küçük oda karanlık ve ıssız. Herşey seni bekliyor her şey gelmeni. İçeri girmeni. Senin etinin değmesini. Gözünün dokunmasını, ve her şey tekrarlıyor... Seni nice sevdiğimi." 

"...... Her şey biliyor her şey. Sen biliyor musun bakalım. Seni nice sevdiğimi? Üstüne titrediğimi? Geldiğimi? Gittiğimi? Hadi! "


Ne hoş sözler öyle değil mi? Sahiden etkileyici...  Hafıza tuhaf kutu tabii. Durdurak bilir mi? Hele benimkisi!.. Bu mektupları okuyup bitirdikten sonra aklıma, Cemal Süreya'nın Tomris Uyar'a parlak sıfatlar kullanmak yerine, insanın iliklerine işleyen alçakgönüllülükle, kendi el yazısıyla yazığı o kısacık not hayalimde canlandı...



Şair sözü yalan mıydı peki? Yooo....  Sanırım  aynen Nâzım Hikmet'in aşık olduğu her kadına şiir yazdığı gibi ya da nebileyim Özdemir Asaf'ın Sana Okuyorum adlı kitabında okuduğum, Sabahat Hanım'a yazdığı "Bütün düşüncem Sabahatim" diye başlayan asker mektubundan yıllar sonra başka bir kadına "Sana gitme demiyeceğim, Ama gitme Lavinia... Adını gizleyeceğim... Sen de bilme Lavinia" dediği  gibi, Cemal Süreya'da aşık olduğu kadınlar için hoş şiirler, mektuplar, notlar yazmıştı demek ki...  Pekiii... Gerçek aşk acaba hangisiydi diye düşünmeli miyim? Ya da  böyle aşk olur mu diye düşünmeme gerek var mı?  Murathan Mungan'ın Aşkın Cep Defteri adlı kitabında hoş bir tespiti aklıma geldi. Hani "İnsan hayatında bir kere aşık olur."  denir ya... Yukardaki örnekler akla gelir de "Ya diğerleri" diye düşünüldüğünde...  "Gerçek aşk bir kere olunur. Onlar gerçek aşk değildir." denir hani... Böyle genellemeler yapmaya kalkmamamızı öneriyor. Çünkü bu tartışmaların sonunun gelmeyeceğini söylüyor. "Bazı insanlar, kendilerini korumak için kendi hayat yollarına kazdıkları savunma kalelerine, siperlere, hendeklere başkalarını inandırmakla geçirirler bütün ömürlerini.  Kimsenin sabrı onlarınki kadar çok değildir. Bu yüzden söyleyeceğiniz her söz, onların hayatına karşı alınmış tavır gibidir. Kimseye yarar sağlamayan bu tartışmaların sonu gelmez, ucunu bırakmanız gerekir." diyor. Ne güzel söylüyor. Ben  tartışmasız, Cemal Süreya'nın da, diğer şairlerin de tüm aşklarına inanıyorum.

Murathan Mungan "Bütün kutsal kitaplar aşktır. Kendine inandırmak için yazıyı kullanır." diyor. Kutsal kitabımın içindeki yazılara  sahiden aynı aşk mektubuymuş gibi tüm yüreğimle inanıyorum. Hey, vakit geçiyor...  Du bi... Hemen oruç tutmaya niyetleniyorum:)


12 yorum:

  1. Allah kabul etsin :)

    Bazen bu şairlerin aşklarından o kadar çok etkileniyorum ki karamsarlığa kapılıyorum. Var mıdır artık böylesi?

    YanıtlaSil
  2. vay arkadaş.. bu nasıl bi sevgisini anlatmak..

    YanıtlaSil
  3. Sıcak yaz günlerindeki Ramazan'ın orucu zor ama gecenin serinliğindeki sahurları hoşuma gidiyor. Allah kabul etsin. Cemal Süreya dedin mi bi' duracaksın arkadaş. Aşk da ondan sorulur, aşkı anlatmakta. Ama, zaten şairin görevi bu değil midir?

    YanıtlaSil
  4. Hayırlı ramazanlar kimse hendek kazmasın hayatında :)

    YanıtlaSil
  5. ah hayal kahvem, özlemişim yazılarını. hayırlı ramazanlar dilerimm...

    YanıtlaSil
  6. Selam Rapsodistanbul, niye bu karamsarlık:) Okyat Rifat ne demiş?

    "Saadet bir çimendir bastığın yerde biter."

    YanıtlaSil
  7. Selam Semmma, müthiş değil mi:)

    YanıtlaSil
  8. Selam Rabia, özlemiştim sizi:)

    "İyi şairler aşk otoriteleri sayılır." diye haybeye söylememişler öyleyse. Sağolun.

    YanıtlaSil
  9. Eyvallah Bolat. Kimse hendek kazmasın deyince, durun Murathan Mungan'dan bir kaç cümle aktarayım:)

    "Kelimelerle neler yapabileceğini iyi bilen şairin her yazdığını hayatından bir parça sanmaktan vazgeçin. Sanat, sadece başımızdan geçenlerle değil, aklımızdan ve hayalimizden geçenlerle de yapılır. Aşk ve sevda şiirlerini bir de bu gözle okuyun. Hatta diğerlerini de..."

    YanıtlaSil
  10. Hey Buket, ne çok anlatılacaklar birikti. Du bakalım... Kara Kitap, Aylardan Şubat, sen, ben... Yapacağız bir kaçamak:) Ayaklarımızı toplayıp, ballandıra ballandıra kitaplardan ve elbette gezilerinizden konuşacağız:))

    YanıtlaSil
  11. kesinlikle müthiş..yani bana biri aşkını böyle anlatsın istemem karakterime uygun değil gülesim gelir (zaten o yüzden ilan etmiyolar, yoksa edicekler kesin) (ve eşek hoşaftan ne anlar).. ama bi insanın bu kadar içten ve kreatif olarak kendini ifade etmesi.. boşuna süreya değil..

    YanıtlaSil
  12. Semmma, Cemal Süreya'nın şiirleri büyüler beni. Adeta üç boyut hiss geçirir.

    Mektuplarından birinde "Kalbim seninle gümbür gümbür" demiş. Ne hoş!

    Benzetmelerine bayılırım.

    Saçlarını tarasa baştan başa rumeli" der mesela.

    Kelimelerden bilmediğim kelimeler üretir.

    "Gözleri göz değil gözistan" der:)

    Annesini çok küçükken kaybettiği için bütün kadınlarda annesini aradığı söylenir.

    "Beni öp sonra doğur beni" der.

    Ruhuna rahmet. Severim. Çok severim:)

    YanıtlaSil