16 Haziran 2025 Pazartesi
Makaron Tadında Seramik Vazolarım:)
14 Haziran 2025 Cumartesi
mavra zamanı - dünyanın bütün teflon tavalarına.. ve kızlarına
8 Haziran 2025 Pazar
7 Haziran 2025 Cumartesi
Göz'lü Deyimlerle Deneme Yazısı - Hangi Tarkan?
Gözüm daldı, geçmiş günlere gittim. Evet abim... Zaman zaman... Tıpkı şimdi olduğu gibi... Hep aynı iştahla spora başlar... Tez sıkılır... Muntazaman devam etmeyi gözü yemez... Nafile çaba der... Bırakıverir.
Oysa kaç kez konuştuk. Çoktan elli yaşını deviren bir adamın fabrika ayarlarına dönmesi için ilk kural neydi? Kendisi söylüyor... Spor yapmak tabii.
Buraya kadar abi-kardeş muhabbetimiz pek bi iyiydi. Lakin mühendistir kendisi. Gözünden bişeycik kaçmaz. Zihnimde horon tepen şüphe tohumlarını şıppadanak fark etti.
Gözlerim tepsi kadar açıldı.
Endişemi anladı. Sol kaşını kaldırdı. Gözünü gözüme dikti. Vee... Gözümü kaçırmayayım diye, beni resmen göz hapsine aldı.
- Şarkıcı Tarkan olmaya niyetim yok matmazel. Elbette Sezgin Burak'ın Tarkan'ı, dedi.
4 Haziran 2025 Çarşamba
Hayatın Muayyen Günleri
1 Haziran 2025 Pazar
26 Mayıs 2025 Pazartesi
Kendimi Eylediğim Zamanlar...
Trabzon'da gün batımını seyrettim.
Batum'da Ali ve Nino'nun hikayesini dinledim.
Nice şehirler gezdim. Senin gibi güzelini görmedim İstanbul'um...
12 Mayıs 2025 Pazartesi
İlkbaharda Sonbaharı Hissetmek...
Bazan durup kendime soruyorum.
Ben mi fazla alınıyorum, yoksa insanlar mı fazla hoyrat davranıyor?
İçimde bir yer var.
Hırpalanmış ve kırgın hissediyorum.
Aslında sadece şunu istiyorum:
Ne olursa olsun, asla kırılmamak.
Gerçekten…
Nasıl yapılır bu?
Kırgın hissetmemeyi nasıl becerebilirim?
NOT: Fotoğraf Sonbahar adlı filmin bir karesi.
5 Mayıs 2025 Pazartesi
Black Mirror'dan Yeni Seyrettiğim Etkileyici Bir Film Daha - Common People
Bazı hikâyeler vardır, insanın içine işler.
Hele ki her şey sıradan bir aşk hikayesi gibi başlayıp, bir anda modern çağın kabusuna dönüşüyorsa...
Amanda ve Mike tam da böyle bir çift. Amanda bir öğretmen, Mike inşaat işçisi. Sade, sevgi dolu hayatları var... Ta ki Amanda’nın beyninde tümör çıkana kadar.
Mike, şaşırmış, çaresizlik içinde çırpınırken devreye Rivermind adında bir şirket giriyor. Bilim kurgu gibi ama değil... Beyni tarıyorlar, kopyalıyorlar, tümörü alıyorlar, yerine sentetik bir beyin yerleştirip hafızayı yüklüyorlar. Hem de ücretsiz... Sadece aylık 300 dolar abonelik ücretiyle Amanda yaşamaya devam ediyor. Ne büyük nimet di mi?
Ama işte olay tam da burada başlıyor... Amanda, hayatta kalabilmek için artık daha fazla uyumak zorunda. Çünkü beyni, aynı zamanda bir server gibi çalışıyor. Uyudukça veri taşıyor, , hizmet ediyor... Kadın hem hayatta kalıyor hem de bir şirketin dijital altyapısı oluyor.
Derken ek paketler devreye giriyor. Kapsama alanı dışına çıkmak mı istiyorsun? Ayda 750 dolar daha ödemeleri gerekiyor... Daha iyi bağlantı, daha az uyku, daha fazla bilinç... Ekstra ücret. Her yeni özellik, bir uygulama güncellemesi gibi hayatlarına çörekleniyor. Bu resmen bir abonelik sistemi...
Mike parasızlıktan online karanlık işlere bulaşmak zorunda kalıyor. Amanda, öğretmenliğini neredeyse kaybediyor çünkü sürekli uyuma halinde... Yaşamak için para ödüyorlar, bedel sadece para değil. Kontrol ellerinden kayıyor, ilişkileri paramparça oluyor, ruhlarını aylık üyeliğe kiraya veriyorlar.
İronik değil mi? Birini yaşatmak için kendi hayatından vazgeçiyorsun. Rivermind’ın sunduğu teknoloji, belki tıp tarihinin devrimi ama aynı zamanda kapitalizmin elinde başka bir pranga. Yaşamak artık bir hak değil, bir lüks. Kredi kartına taksit taksit umut.
Kısacası Common People, bize şu soruyu soruyor: Yaşamaya devam etmek, gerçekten yaşamak mı? Yoksa bir sistemin aboneliğine dönüşmek mi?
Aaa! Durun bi... Üstelik çile bununla da bitmiyor. Premium pakete geçemedikleri için Amanda’nın beyni, artık bir canlı yayın reklam panosuna dönüşüyor. Kadıncağız yarı bilinçli haldeyken bir anda, yüzde 50 indirim sadece bugün, diye bağırmaya başlıyor. Resmen bilinçaltına giren influencer gibi. Yayıncılık sektörü sevinsin; ekran yetmedi, sıra zihinlerde, demek ki!!
Bu hikaye, teknolojinin değil, sistemin insanlar üzerindeki egemenliğini sorguluyor. Teknoloji hayat kurtardı, evet. Ama hayat dediğin şey sürekli güncellenmesi gereken bir uygulamaya dönüştüyse, biz hala yaşıyor muyuz, yoksa sadece sistem açık kalsın diye mi varız?
Hay canına sayın seyirciler... Ne diyeyim? Allah yazdıysa bozsun.😅
4 Mayıs 2025 Pazar
Bu Hissin Adı Ne?
Hiç aklında yokken bir şey olur ya…
Hiç beklemediğin bir anda, hayat sana usulca bir hediye uzatır.
Sıradan, telaşsız bir gündü. Yoldan geçerken gözüm bir afişe takıldı.
Pulp Fiction.
Benim çok sevdiğim… ama sinemada hiç izleyemediğim filmi...
Önce bir duraksadım.
Afişe biraz daha yaklaştım.
Yok canım, dedim içimden.
Ama evet… gerçekten oradaydı.
30 yıllık film, bizim şehrin sinemasında oynuyordu.
O kadar şaşırdım ki… inanamayıp içeriye girip sordum.
Ve cevap netti: Evet, gösterimde.
Bir şey oldu o an.
İçimde hafif bir titreme, bir heyecan, bir tuhaflık…
Sanki evren bana küçük, tatlı bir sürpriz hazırlamış gibiydi.
Bir armağan gibi.
Bir ikram gibi.
Durup dururken.
Hiç aklımda yokken.
Bir filmi bu kadar çok sevmiş, ama asla sinemada izleme şansı bulamamıştım.
Şimdi, tam karşımdaydı.
İşte bu his…
Hiç aklımda yokken denk geldiğim,
Bu tuhaf, sıcak, içimi hafif ürperten, için için neşe veren bir sürpriz...
Bunun bir adı var mı?
Veya başka dillerde karşılığı?
Belki saudade derler buna — geçmişte olup bitmiş ama hala derinlerde hissettiğim bir şey. Sanırım bu kelime tam uymadı... Saudade aşk üzerine derin duygusal durumu anlatıyor olmalı.
Belki Japonların natsukashii'si gibi — tatlı bir nostalji.
Belki de hayatın, küçük bir tebessümle bana, benden sana hediye, demesidir. Olabilir mi?
Türkçe'de karşılığı var mı peki?
Biletimi aldım. Kırmızı koltuklardan birine oturdum. Sinemanın ışıkları karardı. Film başladı. Hayatın gelmişini geçmişini unuttum. Beyaz perdenin o muazzam illüzyonuyla usulca filmin mecrasına aktım.