berardi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
berardi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Aralık 2014 Pazar

Ve Çizgi Roman Ve Ön Yargı Ve İletişim


" Bizim diğer kişiler hakkındaki bilgilerimiz 
o kişilerin kendilerini nasıl düşündüğüne dayanamaz, çünkü onların nasıl düşündüğünü bilemeyiz. 
Kişileri ancak ilişkiler içinde anlayabiliriz. "
 Karl Marx, İnsan Toplum ve İletişim'den


 
- Marx mı? Aaa! Bilmez miyim Karl Marx'ı?

Nedense  hınzırca gülümsediğini hissettim.

- Öyle mi?  Yoksa çizgi roman kahramanı mı? dedi.

Bir yazıda okumuştum. Bizim memlekette entellektüel ve iyi eğitim almış kişiler, Zagor gibi çizgi romanları pek okumazlar, okuyanlara karşı ön yargılı olurlarmış. Ne fena!  Çizgi roman popüler bir sanat dalı olduğundan  yani kitle tüketimi için üretildiğinden, hedef okur çoğu zaman ortalama zekanın bile altında görülürmüş.  Kimin yazısıydı ki?
 
Hımm. Acaba her denk geldiğimizde elimde Zagor'ları gördüğü için mi yüzüme böyle acımtırak bakıyordu? Yoksa hangi kitaptan hafızamın gizli arşivine kaydedildiğini bilmediğim o yazı yüzünden mi, çizgi roman okuyan kıt zekalı kompleksine kapılıyordum? Neydi bu şimdi? Muhabbetin başında aklı sıra bilgimi mi sorguluyordu? Harbi bi analiz yapmak için yüzüne iyice baktım. Olanca sevimliliğiyle bir şeyler söylememi bekliyordu.

Ben ise, sol kaşımı kaldırarak, yüzüme bilgiç  bir ifade kondurdum.  Manifesto'nun temel düşüncelerinden giriş yapacağımı düşünüyordum ki... Olamaz!... Bodoslama şu soruyu sordum:

Hiç Karl Marx’ın fotoğraflarına dikkat ettin mi?

Çizgi romanlardaki şaşıran karakterler gibi, kooskocaman açtı gözlerini:

- Ne varmış o fotoğraflarda? dedi.

- Marx 65 yaşında ölmüş. Ama saçları ve sakalları bembeyaz.  Çok acayip değil mi?  

- !!!!????

Marx’ın hayat hikayesi çok acıklı biliyor musun? dedim. Zengin ve eğitimli  bir ailenin kızı olan Jenny ile, kızın ailesinin rızası olmadan  evlenmişler. Birbirlerini çok seviyorlarmış. Yedi çocukları olmuş.  Saçları ve teni koyu renk olduğundan, ailede Marx'a "arap" derlermiş. Hayatları hep sürgünlerde, yoksulluk içinde geçmiş. Yedi  çocuğundan dördü Karl Marx'ın gözlerinin önünde ölmüş. İlk çocuğu öldüğünde Marx 37 yaşındaymış. Bir gecede saçları bembeyaz olmuş. Ne hazin bir hayat değil mi?


Uzandı, çantasını açtı. İçinden Ken Parker ın bir çizgi romanını çıkardı.

- Senin kitap sevdiğini ve çizgi roman okuduğunu farkedince sevindim. Ben de çok severim. Kitap okuyan bir çizgi roman kahramanı hoşuna gider diye düşündüm. Bak, sana bunu getirmiştim. Söze Marx'ı nasıl bilirsin, diye girdim. Yanlış anlamadın beni değil mi,  dedi.

Elindeki çizgi romanın bir sayfasını araladı. Ken Parker, Karl Marx'ın The Capital'ini okumaktaydı.  

İyice tescillenmişti... Kompleksli ve ön yargılı biriydim!


31 Mart 2012 Cumartesi

Çizgi Romanlarda Sakal Vaziyetleri

 

Benim kardeş bizim köye gelerek, projem var deyip bilgisayarımı işgal edince, odamdaki kitaplığı düzeltmeye niyetlendim. Berardi & Milazzo ikilisinin ünlü çizgi romanı Ken Parker'ın eski bir cildiyle göz göze geldim. Bu kitabı Zagor serileriyle birlikte yeni satın almıştım. Kullanılmış olduğu belliydi. Bende hep yeni maceraları vardı. Eskilerden bir Ken Parker okumanın iyi geleceğini düşünmüştüm. Henüz okuma fırsatı bulamamıştım. Kitaplığı olduğu gibi bıraktım. Çizgi romanın kareleri içine balıklama atladım. İtalya'nın en meşhur çizgi romanlarından biri olan Ken Parker, meğer ilk kez bizim memlekette kronolojik biçimde, bu elimdeki kitapla yayımlanmaya başlamış. İnanamıyorum. Ne hoş! Ülkemizde 1982 yılında Alaska adında yayın hayatına başlayan bu çizgi romanın, elimdeki macerasının başında, Ken Parker'la ilgili Hakan Şaşmaz'ın açıklayıcı bir ön yazısı vardı. Bu kitabın tüm çizgi roman kalıplarını yerle bir ettiğini yazmış. "Durağan olmayan mekan ve zaman; çizgilerin tamamen abartısız, yalın fakat bir o kadar da güçlü anlatımı, belki de en önemlisi, değişken yan karakterlerin- ki zaman zaman Ken Parker'ın önüne geçerler, derinlemesine aktarılan psikolojisiyle örülmüş dramatik yapı. demiş. 
 

Çizgi roman kahramanı Ken Parker için düşüncelerini ise şöyle aktarmış: "Sıradan biri, dönemin hızlı, dolayısıyla çarpık gelişiminde seyirci olarak bile rol almaz. Mücadelesi, başardığı ölçüde bu gelişime alet olmamak içindir, adalet dağıtmak gibi saplantıları yoktur- zaten adalet de var mıdır? Hiçbir şeyi değiştirmeye uğraşmamış, fakat bildik western kalıplarını kökten değiştirmiştir. Hal böyle olunca, standart kalıplarla büyümüş okurun hiçte beklediği gibi davranmayan; tüm zaaflarıyla gerçek biridir Ken Parker."  Hakan Şaşmaz'ın kitabın ön sözünde değindiği gibi,  "en güzel tarafı medeni beyaz, vahşi kızılderili gibi, tarihe yalnış mal olmuş kalıpların Ken Parker'da değiştirilmesi, vahşetin sebebinin ve adresinin yerinin net olarak gösterilmesidir. Bu yerli de olabilir beyazda. Aslında her türlü kötülüğün kaynağı, medeni(!) Avrupalı'nın çıkar olgusudur. Tıpkı Amerikalı tarihçi De Bakey'in, yerli şefin ağzından yazdığı gibi; "Biz kafa derisi yüzmeyi beyazlardan öğrendik." Çok etkileyiciydi... 


Uzun Tüfek adlı ilk macerasını soluğumu tutarak okumaya başladım.  Bi dakika... Hey! Ken Parker... Ken... Parker... Nasıl yani? Ken Parker sakallı değildi. Benim okuduğum maceralarında Ken Parker sakalsız bıyıksız biriydi. İyi ama bu  macerasında resmen uzun sakallı. Yooo... Kitabın 38. sayfasına geldim ki o ne? Ken Parker, yüzünden yaralandığı için, bile isteye berbere gitti. Traş oldu. Bıyık ve sakallarını kestirdi. Eczacı dedemin hileli ilaçları aşkına! Neden? Neden traş oldu ki? Demek o günden sonra ken Parker,  tüm maceralarında sakalsız gezdi. Acaba Berardi&Milazzo ikilisi neden okurun gözüne soka soka Ken Parker'ın sakalını kestirdi. Madem Ken Peker sakalsız bir kahraman olacaktı, en baştan öyle yazıp çizebilirlerdi. Üzerinde durulmayacak bir detay belki. Ne bileyim? Bu vaziyet  benim kafamı epey meşgul etti.



"Enteresan!.." diye düşündüm. Çizgi romanı kucağıma bıraktım. Bildiğim diğer çizgi roman kahramanlarını tek tek hayal etmeye başladım. Sülalemin bütün bıyıklıları adına! Bir tane bile bildiğim sakallı çizgi roman kahramanı yoktu. Neden acaba çizgi romanlardaki baş kahramanlar sakallı olmuyordu? Düşündüm... Düşündüm... İnan, cevabını bilemedim!...

 
 



2 Mart 2010 Salı

Çizgi Roman Kahramanının Kitap Okuyanına Bayılırım!

Bak şimdi. Birlikte kovboy filmlerini düşünelim. Her kovboy filminde alışık olduğumuz bir sahne vardır ya hani… Gecedir. Ateş yakan kovboy,bir kahve pişirir. Kahvesini içer ve uyur. Çizgi romanlarda da genelde böyledir. Şimdi elimde bir çizgi roman sayfası var. Gece. Çizgi roman kahramanı yaktığı ateşin başında oturuyor. Aaaa! İnanmıyorum! Kahve içmiyor da kitap okuyor. Çizgi romanın karelerine tek tek bakıyorum. Dört karede de çizgi roman kahramanının elinde kitap var. Elindeki kitabın satırlarına dalmış okuyor. Karelerin altında da okuduğu kitaptan cümleler yer alıyor: “ Yuvarlak bir kuyunun tam kenarına düşmüştüm. O an için kuyunun büyüklüğünü kestirmem mümkün değildi. Elimle yoklayarak kuyunun ağzından küçük bir taş parçası koparıp kuyunun içine attım. Birkaç saniye boyunca taşın aşağı düşerken duvarlara çarparak çıkardığı sesleri dinledim. Sonunda taş yankılar yaparak suya düştü. Aynı anda bir gürültü işittim…” Bu çizgi roman kahramanı bir kovboy. Berardi’nin yazdığı, Ambrosını’nin çizdiği bu kovboy çizgi roman kahramanın adı ise Alaska ve serüvenin adı Vicdan Borcu. Ve Alaska çizgi romanda E.A. POE’nun Kuyu ve Sarkaç adlı eserini okuyor. İşte sayfanın fotoğrafını çektim. Yukarıda. Ben kitap okumayı severim. Hele gece olunca... Hele çizgi romandaki gibi ateş başında... Hele bir de açık havada öyle mi? Keşke o çizgi roman kahramanı ben olsam denmez mi bu durumda? Derim inan ki... Ben kitap okumayı çok severim. Çizgi roman kahramanının da kitap okuyanına bayıldım vallahi daha ne diyeyim:)