çöl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çöl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ağustos 2015 Cuma

Yazın Yönünü Değiştireceğim Ben... Sen Yolculuğa Çık.



* Acaba.... İnsanın sıcaktan yüreği terler mi? Havaya kibrit çaksam alev alır mı ki? 

* Son günlerde en fazla işittiğim cümleler... Kan ter içinde kaldım. Baksana yapış yapış oldum. Hiç esmiyor. Yaprak kıpırdamıyor. Asfalta yumurta döksem pişer.  Çöl sıcakları geldi. Yakında buharlaşacaz.

* Nazım Hikmet dizeleri gibi...  "Sıcak. Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak."

* Bir Bülent Ortaçgil şarkısının içinde yüzüyorum sanki... Eller sıcak, Gözler sıcak, Duvarlar sıcak, Taşlar sıcak, Düşler sıcak,  Canlar sıcak, Giysiler sıcak, Giymeseler sıcak, Uykusuzluk sıcak, Beklemek sıcak,  Dinlemek sıcak, Durmak sıcak, Dam üstü cehennem, Ağaç altı sıcak, Avucum sıcak, Param sıcak, Kediler sıcak, Soğuk bile sıcak, Daha da sıcak olacak. 

* Hayalim....  Serini, soğuğu, rüzgârı hissetmek.  Ve üşüyen ellerime hoh hoh yapmak.



Not- Başlık, Birhan Keskin dizesidir.

5 Eylül 2012 Çarşamba

“Canınla Süpür Cananının Eşiğini, Ancak O Zaman Gerçek Aşık Olursun.”

"-Yerini bilmediğin bir yere nasıl gideceksin?
İnsan olan kişi asla kaybolmaz... Barış içinde olan kişi yolunu kaybetmez...
Yürümek yeterli, sadece yürümek... Devet edilenler yolu bulacaktır...
Herkez yolunu bulmak için en değerli hediyesini kullanır.
Herkezin yolu ayrıdır!
Bazıları denizi aşar gelir, bazıları dağları... 
 -Biz çölü aşıyoruz değil mi?
Nefesini yürümek için sakla!"




"Ey gün, doğ artık, zerrecikler dans ediyor.
Ruhlar dans ediyor, çoşkunlukla üstesinden gel!
Kulağına, onların danslarının nereye götürdüğünü fısıldayacağım.
Çöldeki ve havadaki bütün zerrecikler,
İyi bilin, onlar deli görünürler.
Her zerrecik, mutlu ya da mutsuz,
Güneşe hayran kalırlar ki, hiçbir şey söylenemez."




 "Bu dünyadaki insanlar mum ateşi önündeki üç kelebek gibidir.
İlki ateşe yaklaşmış ve demiş ki:
-Ben aşkı biliyorum.
İkincisi ateşe dokunmuş ve demiş ki:
-Aşkın ateşinin nasıl yaktığını biliyorum.
Üçüncü kendini ateşin ortasına atarak yanarak kül olmuş.
Demişler ki:
-Gerçek aşkı sadece o bilir!"



Az önce bir Tunus filmi, Bab' Aziz'i seyrettim.  Film bitti. Bir baktım ki o ne? Aman Allahım, ben çölde değil miyim? Sonra mı? Du bi... Film iyice çarptı, salladı, silkeledi  beni... Daha kendime gelemedim.  Sadece  filmin bazı muhabbetlerini önsöz olarak yazabildim.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Hiçliğin Denizinde Yüzmek...

.
"adımı unuttum
olmayan yerlerde
ne in
ne cin
 ne benî adem

zamanlar içinde
kuşlar uçuyor
kervanlar geçiyor
bir iğne deliğinden

çarşılar kuruluyor
 sarayları oyuncak
 insanları karınca şehirler
 zamanları gördün mü
 bir iğne deliğinden

adımı unuttum
 adı olmayan yerlerde
 geçip gidenlere bakarak"

Asaf Hâlet Çelebi



Uykuyla uyanıklık arasında, kendinden geçme halindeydim. Fısıltıyla inleyerek tekrarladığım "ben kimim?" sorusunun cevabını bulmak niyetiyle, azap çeken bir ruh gibi,  kızgın çölde arkama bakmadan koştuğuma göre, demek ki kendimden epeyce uzak düşmüştüm. Ne indim. Ne cindim. Bir kadın olduğumu biliyordum. Adımı ve kim olduğumu unutmuş, zamanı ve mekanı farkedemez olmuştum. Sanki çok geniş bir uykuya gömülmüştüm de ancak uyanabilsem kendimi bilecektim. Izdıraba benzer bir şeydi hissettiğim. Uyanmak isteyen ama uyanmayı beceremeyen biriydim. Uçsuz bucaksız kumun her tanesini tanıyorken,  kendime ait bir iz, bir eser bulamıyordum. Güneş altında yalvarmalarım boşunaydı. Kendimle ilgili en ufak bir ip ucu yoktu. Rahat haramdı artık bana.  Kendimi bulamazsam huzura eremeyeceğimi biliyordum.


Koşturmamın beyhudeliğini anladım. Meselem öyle derindeydi ki ne etsem erişemiyordum. Şaşkınlıkla olduğum yerde duraladım. Tabanlarım cayır cayır yanıyordu. Dayanamadım. Kızgın kumların üzerine bedenimi bıraktım. Ya soluğum durmuştu... Ya da soluk alırsam, soluğumun  kendim gibi kaybolup gideceğinden korkuyordum. Kesik, kopuk, tutarsız düşünceler mecrasında geziniyordum. Yorgundum. Göz kapaklarım yavaş yavaş kapanıyordu. Tam bir sessizlik hüküm sürüyordu. Çölle aramda bir bağ kuruluyordu. İçime göz atmak aklıma geldi. Gönlümdeki düğümü çözsem bahtiyarlığa erişeceğimi hissediyordum. Yüreğime gömüldüm. O anda yeni, bilmediğim bir lisan işittim. Döndüm, baktım. Tatlı bir huzur sardı beni. Erimeye başladım. Benim için ağırlık kanunu diye bir şey kalmamıştı artık. Gövdemin ağırlığından kurtuluyordum. Bütün ruhumla unutmanın kollarına sarılmak istiyordum. Gitgide bir  uyuşukluk sardı beni. Varlığımı hissetmiyordum. O kadar büyüleyici bir duyguydu ki bu... Izdırabım son bulmuştu. Hiçliğin denizinde yüzüyordum. Bu saadet ne kadar sürdü bilmiyorum. Yeniden hayata kavuştuğumda, ayağa kalktım. Yaşamın mecrasına daldım.