sıtkı sıyrıl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sıtkı sıyrıl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2017 Salı

Segen Kuguş Digiligi Bigiligiyogor Mugusugun?


Ankara'daki  Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi'nin varlığından haberdar olunca, somut olmayan kültürel miraslarımız nelermiş diye merak ettim. Masallar, efsaneler, bilmeceler, atasözleri, fıkralar, halk hikayeleri, karagöz, meddah, kukla, geleneksel yemeklerimiz, halk hekimliği, halk takvimi, dokumacılık, telkâri, nazar boncuğu, bakırcılık, ebru,  halk mimarisi, doğum, düğün, nevruz kutlamaları, ölüm ritüelleri diye kısaca özetleyebilirim. 


Konuyla ilgili haber ve yazıları okurken, "kuş dili, lavaş ve çinicilik" in de UNESCO'nun somut olmayan kültürel miras listesine yer alması için girişimde bulunduğumuzu öğrendim. Lavaş ve çiniciliği anladım. Kuş dili ne oluyor ki diye merak ettim. Araştırınca şaşırdım kaldım. Giresun'un Çanakçı ilçesinde, coğrafyanın engebeli olması sebebiyle yöre halkı yaklaşık 500 yıl önceden beri  birbirleriyle iletişim kurmak amacıyla  kuşdili kullanıyorlarmış.  Halk eğitim merkezlerinde kurslar açılıyormuş ki, memleket olarak teknolojiye hemencecik alıştık ya, kuşdili unutulmasın, nesilden nesile aktarılsın isteniyormuş. 


Nasıl heyecanlandım anlatamam. Lakin tam anlayamadım. Kuş dili ne demekti? Kuş dili nasıl konuşulurdu? Durur muyum? Hemen sanal aleme göz attım. Meğer kuşdili, ıslıkla haberleşmeymiş. Türkçe'nin ıslıkla çalınan şekliymiş.  Uzak mesafelerde iletişim kurmak için kullanıyorlarmış. Allahım yarabbim... Müthiş! Ben bunu neden daha önce duymadım? Bencileyin tamtam ve dumanla iletişim yollarını sular seller gibi bilen Zagorsever biri, memleketimin somut olmayan kültürel değerleri olduğu söylenen,  ıslıkla iletişim yolunu nasıl bilmez? İtiraf etmeliyim, önce kendimi berbat hissettim. Lakin "bilmemek değil öğrenmemek ayıp" denir bizim köyde... İcabında atlar giderim valla  Kuşköye:)

Ayrıca Türkiye'de Giresun'un Çanakçı ilçesine bağlı Kuşköy'de kullanılan kuşdili olan ıslık dili var ya, sadece bizim memlekette değil, İspanya, Fransa, Çin, Meksika'nın bazı bölgelerinde de kullanılıyormuş. 

Bakınız, ŞURADA hem açıklamalı anlatıyor hem uygulamayı gösteren video var. Bayıldım:)


21 Nisan 2012 Cumartesi

Her Kadının Çantasında Bir Zagor Baltası Olmalı.



Her kadının çantasında taşıdığı  aksesuarları olacaktır elbet. Ne bileyim cüzdan, kalem, not defteri, içinde ruju, göz kalemi, allığı olduğu küçük bir makyaj çantası taşıyanlar vardır mutlaka.. Yanında manikür seti  taşıyanları bile bilirim hatta. Neyse, her kadın gibi benim de çantamda  gerekli gereksiz birşeyler olur  tabii.. Ama olmazsa olmazım vardır. Ne mi? Benim mi? Bana soruyorsun yani? Karamba karambita... Zagor Baltam! Zagor Baltam'ı çantamda taşımalıyım illa ki. Zagor Baltası da ne mi? Of! Bunu nasıl sorarsın bana? Her Zagor severin bir Zagor baltası olmalı mutlaka.


Zagorun Sözü Bu Bloğu'ndan şu yukarıdaki fotoğrafı aldım. Bloğun sahibi Sıtkı Sıyrıl Zagor'un babası Ferri'nin  geldiği Kasım 2010 tarihli Tüyap Kitap Fuarında tanıştığı bazı Zagor fanlarının yaptıkları baltaların fotoğraflarını çekmiş. İşte görüleceği üzere her Zagor severin meşrebine göre, model model Zagor balataları olabiliyor. İyi de hiç kız Zagor baltası fotoğrafı yok. Olur mu ama? Ben bir Zagor severim.  Hem Zagor baltam da var, hem Zagor gömleğim. İşte üzerime Zagor gömleğimi giydim. Elimde de Zagor baltam. Yaaa.. Böyleyken böyle işte! Ne var? Olamaz mı Zagor baltası yani böyle? Yok canım... Zagor bile karar veremiyor. Muhtelif baltalar kullanıyor.. Bak aşağıdaki çizgi roman karesine...


Anlıyorum ikna edemedim seni. Diyorsun ki "Neden senin Zagor Baltan hem  sarı kurdeleli hem de fiyonklu öyle..." Eee... Kızlar için Zagor Baltası olursa, olur böyle...  Sakın bakma öyle feminen göründüğüne. Muazzam etkisiyle inanılmaz bir silahıdır. Hem görünümü güzel hem etkisi  vurdu mu kafadan pekmez akıtan cinsten...  Kaç kere denedim. Tecrübeliyim.  Hatta bela arayan bir hedef buldum mu Zagor'un klasik "omuz üzerinden ters sıyırtmaç" hareketini gerçekleştirmede hiç gecikmem... Hiiiiççç! Havada kaç kere görmüşlüğüm vardır THUD! efekti.... Gerekirse çıkarırım çantamdan kızlar için yaptığım Zagor baltasını, girişirim hemen!



Sıtkı Sıyrıl diyor ki,  “Zagor bu baltayı beş dakikada nasıl yapabiliyor?” “Bu ufacık balta gördüğümüz kadar etkileyici mi gerçekten?” "gene bir çizgiroman kolpasıyla mı karşı karşıyayız?" gibi soruların cevabını bulmak ve Zagor’un balta motivasyonunu biraz olsun çözebilmek için bir balta yapmaktan başka çare yoktur" Çok haklı. Ne yalan söyleyeyim  Zagor Baltası yapmadan önce tüm bu soruları ben de aklımdan geçirmiştim. İlk evvela patatesten kızlar için Zagor Baltası yaptım ve resmen bir adayın kafasında tecrübe ettim. Üstelik patatesten imal edilen  Zagor Baltası'yla Darkwood ormanında olduğunu düşünsene. Karnın acıktı misal. Yak ateşi. Koy kabuklu patatesi kızgın korun içine. Pişsin  mis kokulu odun ateşinde. Sonra mı? Ne olacak? Hapur hupur ye. Fena mı yani? Bende muhtelif  Zagor Baltası çeşitleri mevcut. Yukardaki fotoğrafta gördüklerinin birini patatesten, birini taştan yaptım. Bil bakalım ortadakini hangi malzemeden yaptım? Şaşıracaksın! Mum! Ortadaki kızlar için Zagor Baltası'nı taş şeklindeki  mumdan yaptım. Dün gece elektrikler kesildi bir ara. Koydum mumdan yaptığım Zagor Baltası'nı masaya. Ellerimi dayadım yanağıma. Ateşini yaktım. Seyrine baktım. Yaaa! 




 "Asla Zagor Baltam çantamda olmadan bir yere gidemem." diyorum ya sana... Zagor Baltası o kadar faydalı ki. Gördüğün gibi kullanıyorum her ihtiyacım olduğunda. Senin de Zagor Baltan varsa, gidelim mi Darkwood Ormanı'na kampa? Ne dersin? Hey, Binlerce kasırga aşkına... Kaçmak yok! “Nehirde yüzen kütük üzerinde birbirini devirmece” oynayacağız ama:)




14 Ocak 2012 Cumartesi

Büyüleyenlerden Misiniz Yoksa Büyülenenlerden Mi?



Bugün evdeydim. Bir ara camdan dışarıya baktım. İnce ince kar yağıyordu. Kar yağışını seyretmek büyülemez mi insanı? Elbet büyüler. Aklımdan "Kim döküyor bu beyaz şeyleri?" demek geçer. Büyükannem... Ruhuna  rahmet... Ben böyle sorunca... "Melekler silkeliyor. İyice bak bakalım görecek misin melekleri?" derdi. Kar yağışı nasıl mucizevi bir olaydır  öyle değil mi?  Bugün canım film seyretmek ya da kitap okumak istemedi de Zagor maceralarında şöölee bir dolanmak istedi. Geçen sene Kocaeli Kitap Fuarı'nın sahaflarından satın aldığım eski Zagor maceralarından Büyücü Avı ve devamı Kraken elime geldi. Kimbilir kaç kere okumuştum. Zaten ben Zagor'un romantik maceralarına oldum bittim bayılırım. Kraken adlı maceranın ön sözünde Figen Turna'nın bir giriş yazısı vardı. Büyünün yüzyıllardır insanları meşgul ettiğini, büyünün maddi ve manevi olarak ikiye ayrıldığını, gerçekten yapılan-yaptıran-yaptırılanın olduğu gizemli ve bilinmezlerle dolu bir büyü gerçeği olduğunu, elle tutulur bir şey olmadığı için isteyenin  büyüye inanıp isteyenin ise inanmadığını anlatıyordu. Büyünün bu tarafı doğrusu hiç mi hiç ilgi alanıma girmiyor. Amaaa... Bırak anlamını büyülenmek kelimesinin bizatihi kendisi bile beni büyüler. Ben güzellikler karşısında her daim büyülenen bir bünyeye sahibim. Kimi görüntüler... Kokular... Hisler... Sebebiyle... Aklım başımdan gider. Kimse fark etmez. İcabında kılım dahi kıpırdamaz. Ohooo!.. Ruhum çoktan  havalanmıştır... Ruhum resmen büyülenmiş gibi bedenimden firar eder gider. Figen Turna'nın yazıda dediği gibi "bu, yaşamı katlanılır, sevilmeye değer kılan olumlu bir büyüdür. Büyü doğada vardır. Büyü sevgide vardır; aşkta vardır." Zagor'dan bahsedecekken neden büyü muhabbeti yapıyorum değil mi? Çünkü bu iki macera "büyü"nün insan yaşamındaki önemini vurguluyor.  Bilim kurgu bir macera bu... Macerada, Dragon Mührü denilen bir nesne ile genetik değişimlerle hücrelerle oynanmış. Bu genetik müdahale insanların biyolojik saatlerini geriye doğru çalıştırıp onları ilkel bir hale dönüştürüyor. Aslında bu iki macerasında  Zagor çok mühim bir soruna parmak basıyor. İyi niyetli olduğunu düşünmek istediğimiz bu tip genetik oyunlarla insanlar, özlediğimiz, istediğimiz, savaşmayan, barışçıl toplumlar oluşturacağına, günümüzden daha da fazla insanı yiyen, yok eden canavarlara mı  dönüşecek? Acaba bilim adına yapılan genlerin kurcalanması, "savaştan yana" genleri yok edeceğine bilakis bileyliyor mu? Acaba Alfred Nobel'in insanlığa hizmet için bulduğu dinamitin, sonrasında  insanın insanı öldürdüğü savaşlarda kullanıldığı düşünülünce... Keşke dinamit bulmasaydı dediğimiz gibi... Gelecekte ise,  "keşke genlerle oynanmasaydı"mı? diyeceğiz acabayı sorgulatıyor. Bir çizgi romanın bunları düşündürmesi hoş değil mi?


Sonraaa... Birbirinin devamı olan bu iki maceradaki konular kadar, çizimler de büyüleyici. İnsan çizimlerden büyülenir mi? Büyülenir inan ki... En azından beni büyüledi. Aklımı başımdan aldı. Ruhum ince ince yağan karların altında dumanı tüte tüte dolandı geldi. Bu macerada bir büyünün peşinden koşan da Zagor'du. Güzeller güzeli Virginia'yı kurtarmak için Lanetli Yosun Denizi'nde Baron Wolfingham'a karşı azimli bir savaş veriyordu.  Ve şu karelerin güzelliğine, Zagor'un Virginia ile kavuştuğu karelerin çizimlerin olağanüstülüğüne bakar mısın lütfen? Büyüleyici değil de ne:)

 
 

 

17 Aralık 2011 Cumartesi

Bağımlılıklarının Esiri Olan Birisiyim.


İtiraf ediyorum. Ben bağımlılıklarının esiri olan birisiyim. Mesela şu yukarıdaki fotoğrafta üzerimdeki ceket var ya... Yalanım yok, seneler senesidir giyiyorum. İnan, sayıya döküp yılını söylemeye utanıyorum. Ceket eskidi, kumaşı yıprandı, cep kenarları söküldü, dikildi, gene söküldü, gene dikildi... Hatta kolları bile çekti... Arkadaşlarım ve yakınlarım kaç kez "Soldu artık giyme şu ceketi." dedi. Hiç umurumda olmadı. Bir kulağımdan girdi. Diğer kulağımdan çıktı. Yok, vazgeçemiyorum. Resmen bağımlılık vaziyeti. Aynı ceketi tutkuyla giymeye  devam ediyorum. Giydiğim zaman adeta huyum suyum değişiyor, ceketle bütünleştiğimi hissediyorum. Dün İstanbul'a gidiyordum. Oldukça sinir bozucu bir görüşme yapacağımı biliyordum. Evden çıkarken bir an durdum. Fazla düşünmeden kapının girişinde asılı duran kadife ceketimi kaptım. Sırtıma geçirdim. İster inan ister inanma... Görüşmede dirhem öfkelenmedim. Nasıl tesir ediyor bilmiyorum. Resmen kadife yumuşaklığında idi sinirlerim... Müşterimin sorularını sabırla dinledim. Mûnis bir eda ve  şefkat dolu cümlelerle cevaplar verdim. Toplantım hiç korktuğum gibi geçmedi. Bilakis çok olumlu neticelerle bitti. Nasıl sevindim anlatamam. Çıkışta ceketimin kolunu sıvazladım. "Gene bana iyi geldin. Senden asla vazgeçemem." dedim.


Peki Zagor! Tamam, itiraf ediyorum Zagor da bir çeşit bağımlılık benim için. Dün yolum Kadıköy'e düşünce, hemen Büyülü Rüzgâr'a daldım. Bir de ne göreyim? Heyy!.. Zagor'un dev albüm boyutunda yeni macerası çıkmamış mı? Adı Gökyüzündeki Şato... Of! Zagor'u gördüğüm zaman var ya... Of aman aman aman... Kalbime bir şey oluyor... Neler olduğunu, kelimelerim yetersiz kalır, anlatamam. Ben o dergi boyutundaki Zagor macerasını hangi ara durduğu raftan kaptım? Hangi ara kasaya gidip ödemesini yaptım? Ne vakit çıkıp ilk bulduğum kafeye oturdum? İnan hatırlamıyorum. Diyeceğim odur ki  o koca boyut Zagor dev albümünü gördüğüm anda, kendimi Gökyüzündeki Şato'da,  siyah beyaz renkler arasında, fantastik bir dünyada  buldum. Kaç defa  "Kadın kısmı çizgi roman okur mu?" dediler. Ya da "Bu yaşta çocuk gibi Zagor okunur mu?" diyen çok oldu. Bir kulağımdan girdi. Diğer kulağımdan çıktı. Hiiç aldırmadım hiiçç.. Yoo, uzun zaman çocukluğumdaki gibi  gizli gizli okuduğumu söylemeliyim. Şimdi... Çekinmem filan kalmadı! Olursa çaparizlik eden hiiçç aldırmam!  Çizgi romanları illa erkekler ve çocuklar mı okuyacak? Evet, bu yaşta ve kadın halimle Zagor okuyorum. Ne var yani? Diyeceğim odur ki artık iyice eminim. Ben bir Zagor bağımlısıyım. Oturdum boş bulduğum bir masanın ucundaki koltuğa...  Çıkardım Zagor'u poşetinden... Uzun uzun kapağına baktım önce... Akabinde ve detayında kapak sayfasını çevirdim.  Okumaya tüm merakımla başlayacaktım ki çilli garsona seslendim: "Bir Türk  kahvesi lütfen, bu kez damla sakızlı olsun." dedim. Eyvah! Şimdi ben ilk kahve kokusunu ne vakit, kaç yaşımda duyduğumu,  nasıl Türk kahvesinin bağımlısı olduğumu anlatmaya hiiççç başlamayayım. Allahım, nedir bu durumum benim? İnan çoğu zaman kendimi çözemiyorum. Gördün mü, yazımın başında söylemiştim. Ben bağımlılıklarının esiri olan birisiyim.


25 Mayıs 2011 Çarşamba

Mutluluk Nedir?

Geçtiğimiz pazar günü sona eren 3. Kocaeli Kitap Fuarı'nın sahaflar bölümünde epeyce vakit geçirmiştim. Tanesi bir liradan pek çok Zagor çizgi romanı satın aldım. Bir kısmını eve götürmüş, bir kaç tanesini de ofiste bırakmıştım. Yarım saate kadar spora gideceğim. Şimdi biraz vaktim var. Bu arada kitap okuyayım istedim. Ofise getirdiğim Zagor maceralarından birini az önce elime aldım. Allahım! Gözlerime inanamadım.  Hani yukarıdaki karede Zagor "Hayal görüyorum." diyor ya... Halimi hiç anlatmayayım. Zagor'un bu karedeki yüz mimiklerine bak, yeminle aynı vaziyetteyim. Neden biliyor musun? Dur acele etme, anlatacağım. Müsaade et... Az biraz kendime geleyim. Bak şimdi...  Çabuk tarafından ön yazıya şööyle bir göz gezdirdim. "Çok şükür, çok şükür bu günü de gördüm... Ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat?"  Abidin Dino; Nazım'a mutluluğun resmini nasıl çizdi bilemeyiz ama, Zagorseverler için mutluluğun resmi, elinizde tuttuğunuz 12. sayının kabı olsa gerek. Nihayet bu sayıyla bir İtalyan çizgi romanı, Türkiye'de ilk defa orijinalinde olduğu gibi renkli olarak yayınlanıyor. Böylece İtalya'daki sonu çift sayıyla biten sayıların renkli yayınlanması geleneği, artık ülkemizde de başlamış oluyor. Fiyat farkının olmaması da cabası." Yazı devam ediyor etmesine ama benim şimdi acilen ofisten çıkmam gerekiyor. Bu yazıyı kim yazmış biliyor musun? Bir İzmit'li. Lami Tiryaki. Elimdeki kitaba hayal görüyormuş gibi baktım. Düşünebiliyor musun elimdeki kitap Türkiye'de ilk kez yayınlanan renkli Zagor macerası. Ne hoş değil mi? Şöyle bir dalgalandırdım sayfalarını... İnanamıyorum? Sevdiğim herkes var bu macerada... Tonka, Dörtgöz... Allahım, Fitzy var! Sevgili Koca Fitzy! Hem de kazık kadar  Zagor'a çocukluğunda olduğu gibi "Pat!" diye sesleniyor... Zagor'un annesi, babası bile var. Dayanamadım. Hemen son sayfasına baktım... Heyyy! Tek kitaplık macera.. Şahane... "Sürecek" yazmıyor... "Bu maceranın sonu" diye yazıyor. Demek ki bu kitap bana, heyecanımın tavana vurduğu yerde, yarım kalmış macera acısı hissettirmeyecek. Heyy! Çok mutluyum! Çoook! Mutluluk nedir diye sorarlar ya bazen... Mutluluk, sevdiğin çizgi romanı eline aldığında, sürprizlerle karşılaşıp hayal görüyormuş gibi hissetmek! Üzgünüm ama şimdi hemen spora yetişmem gerek!

25 Şubat 2011 Cuma

Ve Zagor Ve Çiko Ve..... "Uçarak Geliyorum Sevgili Çonchita!"

 
Bakar mısın olana bitene? Felipe Cayetano Lopez Martinez Gonzales yani ismi diğer Çiko'nun Zagor'a yaptıklarını görüyor musun? Çonçita'nın cazibesine kapıldı.. Unuttu eski dostunu... Olur mu olur! Ya Zogor... Nasıl şaşırmış, nasıl hayretler içinde görüyorsun değil mi? Sana bir şey söyleyeyim mi? Bugün cuma... Benim için haftanın son iş günü... Nasıl işim başımdan aşkındı anlatamam. Yorgunluktan ölüyordum inan ki... Ama şimdi şu karelere baktım ya... Hahha! O kadar keyiflendim ki! Çizgi roman okumak böyle bir şey işte... Bu  yaşta halen Zagor mu okuyorsun diyenler, eğer bu maceranın sonu nereye gidiyor diye merak ederlerse... Atalarımın bütün bıyıklılar adına... Eczacı dedemin hileli ilaçları aşkına hatta... Ve de karamba karambitaaaa... Merak eden Zagor alır okur.... Maceranın devamını anlatmam... ASLAAAA:))

Ve Çiko Ve Güzel Aşkı Çonçita Ve Zagor


Bu kare Zagor'un Puarte Juares adlı macerasından... Felek Çiko'nun karşısına hep acuze kızlar çıkarmıyor. Bu macerasında görüleceği üzere güzeller güzeli Conchita Zagor'a değil Çiko'ya hayran... Zagor ise resimde görüldüğü gibi bu durum karşısında fena halde şaşkın... Tablo gibi şahane bir kare bu... Dur bakalım... Şimdi işim var. Kahve molasında bu öyküye dönerim belki..... Allahım yarabbim... Çiko'ya bakar mısın şiir gibi konuşuyor.. Kadınlara neler söyleneceğini nasıl da iyi biliyor... "Sizin  o şahane iri siyah  gözleriniz geceleri sabaha kadar uykusuz kalıp yorulmamalı... Onlar uyumak için yaratılmışlar." Hahha! Karamba Karambita! Havada kalpler uçuşuyor!.. Bayılırım Zagor'un  bu macerasına.... Devamı sonra:)

23 Şubat 2011 Çarşamba

ZAGOR - Bizimkisi Bir Dans Hikayesi - Siyah Beyaz Film Gibi Biraz...

 


 
 


Zagor'un Kalede Yangın adlı macerasına ait olan bu kareleri okumak ve seyretmek çok  keyiflidir. Zagor'u nasıl da  severim. Bir kere acayip esprili biridir. Tamam. Doğru.  Zagor Darkwood ormanında yaşıyor. Dans etmeyi nereden bilecek öyle değil mi? Bu öyküde  gördüğün gibi güzel bir kadın tarafından dansa davet ediliyor. Bakar mısın nasıl mizahi bir taktikle durumu kurtarmasını beceriyor. Albay Hudson'un güzel kızını yaptığı esprilerle nasıl  şaşırtıyor ve ikna ediyor. Bu Zagor'un bir dans hikayesi...  Sence de siyah beyaz film gibi değil mi? Bir şey söyleyebilir miyim? Ben var ya Zagor dövüş taktiklerini sular seller misali bildiğim gibi Zagor'un söylediği dans çeşitlerini de çok iyi bilirim. İnan mübalağa etmiyorum. Tamamen doğru. Hele Mohawklar'ın işkence dansında var ya üzerime yoktur. Hele Gitar Jim'in  gitarıyla çaldığı  Mohawklar Kalender Olur koçaklamasıyla   nasıl yaparım bu dansı görmeni isterim. Arkasından Firidanın Nikahı adlı şarkı ile Senecaların Yağmur Dansını yapabilirim mesela... En son Hellingen'in Entarisi Ala Benziyor'la  senle halay çekmeliyiz illa. Of! En son.. Yorulduk ya... Otururuz... Kahveler elimizde... Gitar Jim'e sesleniriz... "Çal Gitaaarrr!" deriz. "Çal! Bize Darkwood'u Özledim adlı sılov şarkıyı çal!" deriz mesela...  Hey! Şahane olur valla! Of! Kendim hayal ettim. Eyvah!  Kendim havaya girdim gene! Halim işte aynen  böyleyken böyle:)

11 Şubat 2011 Cuma

Zagor ve İntizar

 Sakın bir söz söyleme
Yüzüme bakma sakın
Sesini duyan olur
Sana göz koyan olur




 Düşmanımdır seni kim
Bulursa cana yakın
Annen bile okşasa
Benim bağrım kan olur



 Kan tükürsün adını
Bensiz anan dudaklar
Sana benim gözümle
Bakan gözler kör olsun



NOT: Zagor çizgi roman kareleri Zagor'un Sözü Bu! Bloğundan alınmıştır.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Kızlar İçin " Zagor Baltası" Ne İşe Yarar?


Sıtkı Sıyrıl, "Zagor Baltası Yapıyoruz" başlıklı yazısını "Gerçekçi olalım dostlar. Zagor gibi hastası olduğumuz süper bir kahramanın yanına, taştan yapılmış güdük bir baltayı hiç yakıştırmamıştım. "Aa, evet yaa" dediğinizi duyar gibiyim.  Evet, işin bir sürü detayı var. Zagor bu güdük dediğimiz baltayı abuk subuk yerlerde bile, bir taş, bir sopa ve biraz sarmaşık bulup yapabiliyor, bu anlamda bu silah her yerde. Ayrıca bu balta nice düşmanını yere yıktı, ergonomik, hafif, kullanımı kolay…" diye anlatmaya başlamış. Kendisi hocamdır. Zagor uzmanlık alanıdır. Zagor Baltası'nın  nasıl yapıldığını, açıkça itiraf etmeliyim ki Sıtkı Hoca'nın bloğundaki ders notlarından öğrendim. Demek ki neymiş bu silahı her yerde yapabiliyormuşuz bir... Sonra ergonomik, hafif, kullanımı kolaymış iki... Eee... Bu balta nice düşmanı yere yıkmış..yani yıkmalı... üüççç! Bu yazıyı okuyunca bunları anlıyoruz öyle değil mi? 
 

Tamam, ben de Kız Zagor Baltası yapmaya niyet edince bu maddeleri göz önünde tuttum. Zagor Baltası'na nerede ihtiyacımız olacağını bilemeyiz, öyle değil mi? Farzet ki mutfaktayım. Sokak kapısının dışarıdan  zorlandığını duydum. Durum hiç tekin değil. Hemen gardımı almalıyım. Elimde Zagor Baltam olsa korkmayacağım. Yok ama. Eee, ne yapacağım bu durumda? Bak şimdi... Derhal  koca bir patatesi kaparım. Kabak soyacağı ile altına bir dakikada minikçe delik açarım. Hemen köşeye dayalı oklavayı dizimde ikiye kırarım. Yarısını patatesin altına açtığım deliğe sokarım. Ya üzerimdeki kazağın ucundan çekeceğim iplikle ya da  çekmecedeki  kurdeleyle patatesi  oklavaya hızla bağlarım. Bak hayallerimden birini anlatıyorum zannetme gene. İnan ki  bu anlattıklarım tamamen doğru. Zaman tuttum. Patatesten Kız Zagor Baltası yapma süresi  tam üç dakika sürdü. Hemen sokak kapısının arkasına geçtim. Kapının dışarıdan halen zorlanmakta olduğunu farkettim. Elimdeki patatesten imal ettiğim Zagor Baltası tam da Sıtkı Sıyrıl'ın anlattığı gibi, ergonomik, hafif ve kullanımı kolay oldu.  Aman Allahım! Kapı usulca açılıyor. Kötü adam şaşırarak benimle göz temasına giriyor. Oh, hazır bir hedef bulmuşum... Baltanın etkisini  Zagor'un klasik, "omuzun üzerinden ters sıyırtmaç" hareketi eşliğinde  gerçekleştirmenin tam zamanı. Kocaman bir THUD efektiyle patatesten yapılma Kız Zagor Baltası'nı hedefin bıngıldağına ekleştiriyorum. Hey! Atalarımın bütün bıyıklıları ve eli hamurluları aşkına! Doğruymuş. Kötü adamın bıngıldağının çatladığına ve içinden pekmez aktığına kendi deneyimlerimle şahit oldum.

Sıtkı Sıyrıl diyor ki,  “Zagor bu baltayı beş dakikada nasıl yapabiliyor?” “Bu ufacık balta gördüğümüz kadar etkileyici mi gerçekten?” "gene bir çizgiroman kolpasıyla mı karşı karşıyayız?" gibi soruların cevabını bulmak ve Zagor’un balta motivasyonunu biraz olsun çözebilmek için bir balta yapmaktan başka çare yoktur" Çok haklı. Ne yalan söyleyeyim  Zagor Baltası yapmadan önce tüm bu soruları ben de aklımdan geçirmiştim. İşte patatesten Kız Zagor Baltası nasıl yaptığımı ve nasıl tecübe edildiğini açık açık anlattım. Üstelik patatesten imal edilen bir Kız Zagor Baltası'yla Darkwood ormanında olduğunu düşünsene. Karnın acıktı misal. Yak ateşi. Koy kabuklu patatesi kor ateşin içine. Pişsin  mis kokulu odun ateşinde. Sonra mı? Ne olacak? Hapur hupur ye. Fena mı yani? Bende muhtelif Kız Zagor Baltası çeşitleri mevcut. Yukardaki fotoğrafta gördüklerinin birini patatesten, birini taştan yaptım. Bil bakalım ortadakini hangi malzemeden yaptım? Şaşıracaksın! Mum! Ortadaki Kız Zagor Baltası'nı taş şeklindeki  mumdan yaptım. Dün gece elektrikler kesildi bir ara. Yılbaşıydı ya. Koydum mumdan yaptığım Kız Zagor Baltası'nı masaya. Ellerimi dayadım yanağıma. Ateşini yaktım. Seyrine baktım. Yaaa!

"Asla Kız Zagor Baltası çantamda olmadan bir yere gidemem." diyorum ya sana... Kız Zagor Baltası o kadar faydalı ki. Gördüğün gibi kullanıyorum her ihtiyacım olduğunda. Senin de Zagor Baltan varsa, gidelim mi Darkwood Ormanı'na kampa? Ne dersin? Hey, kaçmak yok! “Nehirde yüzen kütük üzerinde birbirini devirmece” oynayacağız ama!!