20 Mart 2020 Cuma

İnziva Günleri Ve Sanatçılar

Bütün kabile kızar bana
Derler bu adam çalışmaz mı
Bu adam hep düşünür mü
Bir kuş ölmüş diye üzülür mü

(MFÖ)



Sait Faik'in 1952 yılında yayımlanan Son Kuşlar adlı kitabında, Sivriada Geceleri adlı bir öykü vardır. Bu öyküde yazar, balıkçı Kalafat ve yamağı Sotori ile birlikte, bir nisan akşamı balığa çıkar. Deniz dümdüzdür. Ebemkuşağı zaman zaman görünüp kaybolmaktadır. Yazarın deyimiyle sanki dünyanın kuruluşundan bir gün yaşıyor gibidirler. Adaya gelirler. Güneş batmaktadır. Martılar haykırmaktadır. Karabataklar sudan çıkmış, ıslak kanatlarını deli gibi çırpmaktadır. Öyküde şahane betimlemeler vardır. Sonunda balıkçılar ve yazar artık ateş yakıp, dinlenecekler. 

Herkes çalı çırp toplamak için koşuştururken, yazar oturduğu yerden arka üstü yatmış, kırmızı bacakları ile havayı dövmekte olan bir martıyı izlemektedir. Martının yanına gider.  Hayvanın gözleri açıktır.  O sırada Sotori elindekilerle yanına gelir. Martının ölmekte olduğunu söyler.  Az sonra gerçekten ölür martı.  Balıkçılar için çok doğal bir durumdur martının ölmesi. "Ne olacak, insanlar da ölmüyorlar mı?"der. 

Yazar ise martının ölmesinden çok etkilenir.  Ağlamaklı gibidir. Diğerleri ateş üzerinde yemek pişirme gayetindeyken, yazar halen martının başında beklemektedir.  Hayale dalar.  Sanki dünyanın yaradılışındadır şimdi. İnsanların ilk zamanlarını yaşamaktadırlar. Onlar avlıyor ve ateş yakıyorlar. Yazar ise bir martıya belki türkü yazmış, ateşin karşısında onlara okumak üzeredir. Amaa... Bütün kabile kızmıştır ona. Çalışmıyor ya!.. Hep kayalara oturup düşünecek mi? Martı ölmüş diye üzülecek mi? İşte öykü böyle başlar.
Evet, gündüz çalışmadığı için yazara söylenenler, gece olup da çalı çırpı yanınca, rüzgar denizi homur homur söyletirken, martılar deli gibi bağırışırlarken, "Eee!" der Kalafat, anlat bakalım şu martının ölümünü..." Yazar şiirsel bir dille anlatmaya başlar hayalinden bir hikaye.. "..... Güneş yeni batmıştı. Doğudan mavi bir karanlık ağır ağır kayalara, çakıllara, çakıllardan vücuduma sinmeye başlamıştı." Martının öyküsü de, öyle dokunaklıdır ki anlatamam. Doğa ile insan ilişkisini en güzel anlatan öykülerden biridir.

İnsanlar yazarın öykülerini çok severler. Anlarlar ki çalışmasa da, avlanmasa da, hayal gören, bir martının ardından hüzünlenen, öyküler yazan, şarkılar, türküler söyleyen bu insana ihtiyaçları vardır. Bütün gün kendileri çalışırlar. Sabah balığa giderken yazarı uyandırmazlar. Bilirler ki akşam yorgun argın  ateşin başına geçtiklerinde, onlara üzülme veya sevinme duyguları veren türküler, öyküler dinleyeceklerdir. Sadece bunu bilmek, beklemek bile şahanedir.

Eve kapandığımız bu inziva günlerimizde, hastalara şifa veren doktorlar gibi, ruhumuzu şifalandıran tüm sanatçılara  selam olsun.


Fotoğraf - Oya Usta

15 Mart 2020 Pazar

Kolonya İkram Etmenin Aslında Küçük Bir Tören Olduğunu Hiç Düşünmüş Müydünüz?


Kolonya ikram etmenin küçük bir tören olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Masumiyet Müzesi’ni okuduğumda, roman daha önce farkında olmadığımı sandığım, adeta bir nevi küçük kolonya törenlerini, tek tek gözümün önünde canlandırınca, anlatılanlar hiç yabancı gelmemişti. Kolonya ikram edilen kişilerdeki davranışları hiç gözlemlemiş miydiniz?

- Dikkat edilirse görülecek ki, ikram edilen kolonyayı insanlar ellerine, alınlarına, yanaklarına kutsal bir sıvı gibi istekle, hatta umutla sürüyorlar.

- Kimileri ellerine dökülen kolonyayı bileklerine sürüyor. Koklarken nefes darlığını yenen biri gibi nefeslerini derin derin içine çekiyor ve sonra arada bir uzun uzun parmaklarının ucunu kokluyorlar.

- Kimileri kolonyayı çok az alıyor. Zarif hareketlerle sanki avuçlarının içinde hayali bir sabun varmış da ellerini içinde yuvarlaya yuvarlaya sabunu köpürttürüyormuş gibi yapıyorlar.

- Kimileri ise bolca kolonya alıyor. İki avucunu susuzluktan ölen biri gibi açıyorlar da kolonyayı kana kana su içen biri gibi neredeyse hırsla yüzlerine sürüyorlar.

- Kimisi ise, romandaki kahraman Kemal gibi, kendi sırası geldiğinde, avuçlarını sabırsızlıkla açıyor. Sevgilisinin kolonya dökmesini beklerken, bir an göz göze geliyorlar. O zaman ilk bakışta birbirlerine aşık olan bir çift gibi derin derin birbirlerine bakıyorlar. Eline dökülen kolanyayı koklarken avuçlarına hiç bakmıyor ve gözlerini sevgilisinin gözlerinden hiç uzaklaştırmıyor.

Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi adlı romanında kolonya ikram etmenin, otobüs yolculuklarında muavinin tek tek bütün yolculara ikram etmesi gibi, evde de televizyon etrafında toplanan insanların bir cemaat oluşturduğunu, aynı kaderi paylaştıklarını, her akşam aynı evde aynı televizyonu seyretmelerine rağmen, hayatın aslında bir serüven olduğunu ve hep birlikte bir şey yapmanın güzelliğini hissettirdiğini söyler.

İsterseniz denk geldiğinde kolonya avuçlarına dökülünce, insanların neler yaptığını bundan sonra daha dikkatle izleyiverin... Bakalım küçük kolonya törenleri ve ikram sonrası insan halleri, sizde de hayatın aslında bir serüven olduğunu ve hep birlikte bir şey yapmanın güzelliğini hissettirecek mi? Peki, farkında mısınız? Avuçlarınıza kolonya dökülünce, siz nasıl davranıyorsunuz? Acaba hangi müşterek insan davranışlarından birini yapıyorsunuz?  Ne dersiniz:)


( 2010 )


14 Mart 2020 Cumartesi

GARANTİ KARANTİNA


"Sana bir matrak didişten fısgeçeyim mi?

Yampiri vampirleri nasıl nalladık
bicili Drakula fideliğini neyle mi biçtik,
klonlanmış King Kong'ların yoklayarak ödünü
interaktif öpücük ehlini ne biçim haşat ettik,
bir pençe darbesiyle şalteri indirerek
adrenalin kazanını kaç yıl kaynattık...
buracıkta şarkılasam yeri mi?"

Murat Menteş/ Garanti Karantina / asparagas flashback / s. 60




12 Mart 2020 Perşembe

Yaptım, Yapıyorum, Yapacağım:)

   Doğanın uyanışını seyrettim. Seyrediyorum. Seyredeceğim.



 2hafta 1 gün adlı  Podcast'i ilgiyle takip ediyorum.
https://medyascope.tv/podcast/2hafta-1gun/ 



  Şahane filmler  ve tiyatro oyunu seyrettim.


    Şahane diziler seyrettim, seyrediyorum.




Hem  film seyrettim hem muhabbet dinledim.



   Kitap okudum. Okuyorum. Okuyacağım, Ukulele çaldım. Çalıyorum. Çalacağım:)


 

 Orhan Pamuk'un Kar'ını okuyunca, dayanamadım, Kars'a gittim, geldim:)


  Bulgar göçmeni arkadaşımdan öğrenmiştim.
Her Mart ayında marteniçka yaparım.  Gene yaptım.
Dilek tutup bileğime taktım.
Şimdi leylekleri gözlüyorum. İlk leyleği gördüğümde bileğimden çıkaracağım.
Çiçek açan bir ağacın dalına asacağım:)



8 Mart 2020 Pazar

Vücut Uzuvlarında "Korona" Değil "K" Salgını:)



Refik Halit Karay'ın Türkçenin Tadı ve Ahengi adlı kitabının sayfalarında dolanıyorum.  150. sayfada yazarın bir tespitine denk geldim. Türkçemizdeki "k" salgınından söz ediyor. Misal olarak vücudumuzun uzuvlarını bildiren isimleri tek tek sayıyor. 

"Kafa, kol, karın, kas, koyun, koltuk, kaburga gibi bir çok kelime "k" ile başlar. 

Bu harfle başlayıp bitenleri de vardır: Kulak, kasık.

Sonlarında ve aralarında "k" bulunan ise pek çoktur:
Dirsek, yanak, bacak, şakak, tırnak, parmak, oyluk, topuk, gırtlak, barsak gibi... 

Ya üç "k"lı kıkırdak!"

Meğer uzuvların isimlerinde ne çok "k" varmış.  Daha önce fark etmemişim. 
Şaştım kaldım:)



6 Mart 2020 Cuma

Ve Ka. Ve Kar Ve Kars Ve Roberto


Orhan Pamuk'un Kar adlı romanını yıllardan sonra yeniden okumaya başladım. 
Romanın kahramanının adı - Ka.  
Romanın  adı - Kar
Romanın mekanı - Kars  
Ka... Kar... Kars... 

Ka, kulaklarında Pepino di Capri'nin  Roberta'sı, kar altında, Kars'ın yoksul, ıssız sokaklarında yürüyor. Yıllar sonra... İnternet sayesinde... Roberta'yı dinleyerek okuyorum Kar'ı. Roman resmen bu müziğin ritmiyle akıyor.  O kadar güzel ki...


Ka, Faikbey Caddesi'ndeki Yeni Hayat Pastahanesi'nde  İpek'le buluştu şimdi.  Kitabın kurgu olduğunu unutan saf okur olarak az sonra, bu pastahanenin fotoğrafını görebilmek amacıyla gugıllamaya karar verdim. Hey! Du bi, dedim... Yeni Hayat, Orhan Pamuk'un diğer  romanının ismi değil mi?  Hay canına!  Resmen okurlarıyla oynuyor. Bayıldım...  
Hafiye ruhumu uyandırdım.  Müsaadenizle oyunların izini sürerek Kar'ı okumaya devam etmeliyim.



1 Mart 2020 Pazar

Ve Yaz Ve Ahmet Haşim Ve İncir Kokusu Ve Kardeş


"Yaz, bir sevgili gibi, yüzüme saçlarını yaklaştırmış, ruhuma sarılmıştı." 

Bu cümleyi mesaj yazıp, kardeşime gönderdim.  Bir hayli zaman sonra  onay işareti mavileşti. "Vuuu ablam, sen mi yazdın?" diye cevap verdi.  Ben mi, dedim kendi kendime... Kardeşimin mesajı hoşuma gitti. 

Durur muyum? Hemen rolümün gereğini yerine getirdim.  
"Bak şimdi... Kırdaydım. İki bahçe arasında, harap bir yoldan geçiyordum. Birden burnum incir yapraklarının kokusunu almıştı. Bir mucize ile birden iki gözü açılmış bir kör gibi bütün duyularımın bir kamaşma içinde kaldığını hissetmiştim. İşte o esnada yaz, bir sevgili gibi, yüzüme saçlarını yaklaştırmış, ruhuma sarılmıştı. Biliyor musun, seneler sonra yazın çehresini o gün tekrar görebilmiştim." diye yazdım. İşaret parmağım havada bir süre bekledim.  Tereddüt etmedim. Tıkladım. Mesajımı gönderdim.

Öğretmen kardeş bir gülücük attı. Devamında şöyle yazdı:
"Unutma ablam, ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...:)"

Ahmet Haşim'in Bize Göre adlı deneme kitabını okuyordum. Şairin denemeleri resmen şiir lezzetindeydi. Bu cümlesine bayılmıştım. Kardeşimin hoşuna gideceğine emindim. Kitabı okumayı kesip, kardeşime cümleyi gönderdim. Şaka da olsa, sen mi yazdın,  cevabı hayal çarklarımı tıkır tıkır çalıştırmaya yetti.  Kitabı elime aldım. Sanki ben  yaşamışım gibi yazarın cümlelerini mesaja geçiriverdim. Kül yutar mı? Anlamıştı cümlelerin gerçek sahibinin Ahmet Haşim olduğunu öyle mi? Ben de durur muyum...  Yazmaya devam ettim:

"Yazın mahrem rahiyası, incir yapraklarının sert, yeşil kokusudur." diye Ahmet Haşim'in Yaz Kokusu başlıklı deneme yazısının son cümlesini yazıp kardeşime gönderdim.

" Canım ablam" dedi ve gülmekten gözlerinden yaşlar akan bir imoji gönderdi.
"Sular sarardı...  Yüzün perde perde solmakta...  Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Şekerim, bu muhabbeti bir an önce  keselim,  yemekler ocakta yanmaktaaa:))

Sonra mı? Ne olacak? Sonrası iyilik güzellik...


17 Şubat 2020 Pazartesi

Yaptım... Yapıyorum... Yapacağım...

Seyrettiğim filmi yine yeni yeniden seyrettim.
Hastasıyım:)



Dizi seyrettim.
Çok cici bir dizi olması sebebiyle bünyemi sahiden zorladı,
Sert bir diziye ihtiyacım var. Tavsiyelerinizi rica edeceğim:)




Takiplerindeyim:)
Çok gülüyorum.


Büyük bir hevesle Amelie müzikaline gittim.
Meğer müzikal iptal edilmiş.
Biletix tek mesaj atmadı ya... Tiyatronun kapısında
ŞAŞAKALDIM. DONAKALDIM. KALAKALDIM.
Ve kendi sitelerinde de halen yazmıyor.
Rezaletin daniskası!


Kopyalanmış Adam'ı bitireceğim.
Gözleri Görmeyen İki Adam'a geçeceğim.


11 Şubat 2020 Salı

Yaptım... Yapıyorum... Yapacağım....

Filmler seyrettim.


 Benim öğretmen kardeşle dedikodu yapmak niyetiyle bu kitabı ısmarladım.
-Gizli not- 
Sevim Burak ve Peyami Sefa arasındaki aşkı anlatıyormuş.
İki kardeş edebiyat dedikodularına bayılırız:)




Yıllardan sonra Beyaz Kale'yi tekrar okudum. Bayıldım:)
Kitaplarımın arasından ilk baskısını buldum. 
İnternet zamanındayız madem dedim,
hakkında yazılmış bilumum  araştırma yazılarını,  akademik tezleri buldum okudum. 
Örnekse;





  
Takipçileri oldum:)


  Bilet aldım. Gideceğim.


2 Şubat 2020 Pazar

Yaptım... Yapıyorum... Yapacağım:)

 Diziler  seyrettim.



  Filmler  seyrettim.



Ispanyolca öğrenmeye başladım.



Eee... İspanyolca öğrenmeye başlayınca, İspanyol müziği dinlemeliyim dedim.
Bu gösteriye gideceğim.



Amedeus'a, piyano çalabilen arkadaşım Ruhan'la gideceğim. 
İki-üç tane klasik müzik parçası biliyorsam sayesindedir:)



Danzon yazmıştı. Gideceğim. Çok ilginç.  Baksanıza:



Veee. Elbette, kitap okudum. Okuyorum. Okuyacağım.
Ukulele çaldım, çalıyorum, çalacağım:)