21 Şubat 2010 Pazar

İyi Kötü Çirkin ve Kardeşim


Benim kardeş aradı. "Abla, geliyorsun akşama değil mi?" diye sordu. "Nereye?" dedim. "Bizee!" dedi. Niye gidecektim ki? Özel bir gece miydi? "Neden?" diye sordum. "Hatırlasana, hani Eskiden Kafe'de buluşmuştuk da, anlatmıştım ya!” "Hııııı!" dedim. Devam edemedim. Hafta içinde kardeşle Eskiden Kafe'de buluşmuştuk. Bu kafeye ilk kez gitmiştik. Şaşırmıştım. Kafedeki her şey 1980 li yıllara aitti. İçeriye girdiğimizde Modern Talking çalıyordu. Duvarlarda 1980 lı yıllarda yaşamakla ilgili cümleler, objeler, film afişleri yer alıyordu. Büyülenmiştim. 1980’li yıllarda yaşamak demek, fon müziği Laura Brannigan'dan Self Control olan günler demekti. Şehirlerarası yolculuğa çıkarken otobüsün 302S olması için dua etmek demekti. Çavuşesku ve karısının kurşuna dizilişini TV den seyretmek demekti. Gorbaçov'un kafasındaki lekenin ne olduğunu anlamaya çalışmak demekti. Videocudan American Ninja, Kan Sporu ve Karete Kid filmlerini kiralamak demekti. İcraatın İçinden izleyip, Özal'ın kalemine bakıp hipnotize olmak demekti. Ah! Ne günlerdi!..

Oturmuştuk. Kardeş çok şeyler anlatıyordu anlatmasına ama ben kafenin illizyonuna kapılmış, 1980’li yıllara çoktan ışınlanmıştım. Maalesef anlattıklarını hiç dinlemiyordum. Sadece kafeden çıkışta "Abla, iyi ki varsın. Ne tatlı dinliyorsun! Hem de anlattıklarıma hiç kızmıyorsun. Demek ki kabul ediyorsun. Yaşaaa!" dediğini ve son ünlemli kelimesiyle kendime iyice geldiğimi hatırlıyorum. Demek ki bu akşam kardeşlere gidecektim. Bu demektir ki bu gece yeğenlerime bakacaktım. Hımm! Benim balık burcu kardeşim, romantik filmler, romantik kitaplar sever. Sık sık bir araya gelir, muhabbet ederiz hayata dair herşeyden. Kardeşim diye söylemiyorum bayılırım ben ona, şahane biridir gerçekten. Tek anlaşamadığımız durum, çocukları konusunda aşırı pimpiriktir. Ama öyle böyle değil yani. Felaket bir şey! Ben de çocuk yetiştirmede rahatlığımla şöhret yapmış biriyken, böyle her şeyi gözünde büyüten, bana bıraktığı için sürekli tereddüt içinde telefon eden birinin çocuklarına nasıl bakabilirim? En son bana bıraktığında çocuklarını, iki saat içinde beş kez arayıp: "abla camları açmadın di mi?", "abla kapıları kilitledin di mi?", "abla yemek yedirdin mi?", "abla tuvaleti gelmiş olabilir, sordun mu?" diye her aradığında beni sorgu suale çekince, "Aaaaaa!" demişim artık sonunda... "Aklın bu kadar evde kalıyorsa, gitme bir yere, otur oturduğun yerde!" Bir daha tövbe demiştim ama kardeş işte, ne yaparsınız atsan atılmaz, satsan satılmaz ki! Aslında bakmayın kendince haklı tabi. Çocuklar benimleyken evi yıksalar bir şey demem. Canımı almasınlar da, ne yaparlarsa yapsınlar rahatlığında olduğumu bildiği için korkuyor biraz benden. Kardeşimin tereddütü bu yüzden.

Neyse, bu akşam çocukları bana bırakıp, eşiyle yemeğe giderlerken, baktım hiç tembih etmiyor bana birşeyler.. Ben dedim: "Camları ve kapıları açmayacağım, yemek yedireceğim, tuvaletini soracağım, oyuncaklarını ve evi dağıttırmayacağım, sakın merak etme, e mi?" Hüzünlü hüzünlü gülümsedi. Oysa bunları kendisi söylemeliydi. Yoksa içi rahat etmezdi. Neyse, cevapları duydu bari, öyle değil mi? Gittiler. Camları, kapıları kontrol ettim. Kapalı. Heyy! Yeğenlerime döndüm: "Serbestsiniz çocuklar! Anneniz gelene kadar gönlünüze göre takılın!" Ben bir film getirdim, onu seyredeceğim."dedim. Ben en son Bir Zamanlar Batı'da filmini hakkını vererek seyredememiştim. Üzgündüm. Şimdi gene bir kovboy filmi İyi, Kötü, Çirkin'i seyredeceğim. Hem de layıkıyla seyredeceğim. Başka birşeyle ilgilenmeden. Seyrettim gerçekten. Clint Eastwood (iyi), Lee Van Cleef (kötü) ve Eli Wallch (çirkin) in şahane oyun güçleri ve filmin müziği bitirdi beni. " niriniri niiii... niii niii niii " Bir zamanlar Batıda ve İyi, Kötü, Çirkin'in yönetmeni aynı kişi... Sergio Leone... Konusu, görüntüleri, oyuncuları, müziği hele müziği baştan çıkartır insanı. Şahane bir filmdi.

Artık filmin sonunda doğru, üçlünün düellosuna gelmişti ki sıra, bir araç sesiyle kendime geldim. Baktım küçük yeğen uyumuş kucağımda. Vallahi farkında değilim. Büyük yeğen deseniz, uyumuş televizyonun karşısında. Ev varya kardeş görse, beni kesin düelloya davet eder, altı üstüne gelmiş. Olamaz ya! Ne zaman yaptılar? Yerlere dökülmüş kolalar, dağıtılmış oyuncaklar, sandalyeler ters dönmüş, orta sehpa belli kamyon yapılmış, üstüne mutfak erzakları taşınmış. Of valla! Hemen küçük yeğeni attım yatağına. Üzerini örttüm. Büyük varsın kalsın koltukta. Mutfak erzaklarını doldurdum bir çöp poşetine, tıktım bir mutfak çekmecesine. Sehpayı düzelttim, sandalyeleri yerleştirdim yerine. Oyuncakları yerine kaldırmaya zamanım yok, koltukların altına ittim. Yere dökülen kolaları ıslak peçeteyle sildim. Şöyle bir baktım etrafa... Tamam işte, sorun yok! Gene filmimin başına çöktüm. Bizimkiler geldiler ki ev süt liman! "Aaa! çocuklar uyumuşlar, hem de yaramazlık da yapmamışlar!" dedi kardeşim. "Yokkk! Melek gibiydi ikisi, hemencik uyudular." dedim. "Abla sen niye öyle nefes nefesesin?" dedi kardeşim. Gerçekten ne heyecan yapmışım, nefes nefese kalmışım. "Şşşşşş! "dedim. "Çok heyecanlı film! Şu anda düello var!"
Oh! Atlattık bu akşamı da çok şükür. Neyse bu kez içim rahat, vallahi filmin hakkını verdim!Başka hiçbir şeyle ilgilenmedim! niriniri niiii... niii niii niii !!!! - İYİ Kİ DOĞDUN KARDEŞİM:)

4 yorum:

  1. Güzel bir hatıra olmuş :) İyi atlatmışsınız vallahi, ben olsam elim ayağıma dolaşırdı herhalde.

    Ben asıl Eskiden Cafe'yi çok merak ettim. Anlattıklarınızla çocukluğuma döndüm bir anda. Modern Talking, tonton Özal'ın kalemi, Gorbaçov'un lekesi :) Güzel günlerdi gerçekte de...

    İyi, Kötü ve Çirkin ise en sevdiğim filmlerden biridir. Hele o jenerik müziği yok mu? Müzik listemden hiç çıkarmadığım tek parça. Aynı şekilde "Birkaç dolar için/For a Few Dollars More"da da Eastwood ve Cleef'i bir kez daha birlikte izleme şansını bulabilirsiniz. "Bir avuç dolar/A Fistful of Dollars" da fena değildir hani...

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Mit, Benim kardeş hakkında yazdığım abartı yazılardan biri. Yok artık çocukları için o kadar pimpirik değil eskisi gibi:)
    Daha az. Biraz:)

    Eskiden Kafe sahiden İzmit'in özel bir kafesi.
    Resmen 1980 li yıllara ışınlanıyor insan. Güzel düşünmüşler. O yılların filmlerini de seyrettireceklerdi. Bilmiyorum uygulamaya başladılar mı? Böyle özel mekanlar insanın yaşamını renklendiriyor. Yoksa birbirine benzer yerlerde oturmak sıkıcı olabiliyor maalesef.

    Evet.. Kovboy filmlerini özlüyor insan zaman.
    Film müzikleri unutulmaz gerçekten Mit! Haklısınız.

    YanıtlaSil
  3. iyi kötü çirkin demişken şu yorumu eklemeden geçemeyeceğim. filmde iyi abimiz clint, içten pazarlıklı, planı uğruna yolundaki engelleri hiç de iyi olmayan yöntemlerle temizleyen resmen kıl bir adam iken. Kötü karakterimiz Lee Van Cleef ise kendi içinde tutarlı işini yapan soğukkanlı bir kiralık katildir. Amacı Clint ile aynıdır. Aynı yollardan geçerler. Sadece bu özelliklerle kötü denmesi haksızlıktır. Gelelim filmin hakiki yıldızı Eli Wallach'a. Kuşkusuz ki kendisi çirkin değil süper sempatik bir insandır. Clint'in buz gibi ifadesinin katalizörüdür. Gönüllere taht kurmuştur.

    Sonuç itibariyle ben olsam filmin ismini: "kıl, soğukkanlı ve sempatik koyardım" Ya da "kıllı çürük ve adi" ama böyle bir film vardı zaten... ahaha. komikmiş bu... Selamlar...

    YanıtlaSil
  4. Komşularımdan Zagor'un Sözü Bu! blok sahibi Sıtkı Sıyrıl'ı Hayal Kahvem'de görmek ne güzel!
    Heyecan yaptım şimdi:) Ne desem?
    Valla ilginç bir yaklaşım olmuş. Düşününce, yazdıklarınıza hak veriyor insan:))
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil