12 Şubat 2011 Cumartesi

"Bir Nigah Et Halime Ne Olur Ey Gonca Dehen"


Bugün Cumartesi. Saat 11 de NTV Radyo'da Mehmet Barlas ve Oğuz Haksever'in birlikte hazırlayıp sundukları Makam Farkı adlı programı var. Dinlemek için sabırsızlanıyorum. Ben radyo zamanı çocuğuyum ya radyodan vazgeçemiyorum. Eski radyo günlerini çok özlüyorum. Aynı düşünceleri paylaşacak biriyle konuşmaya ihtiyacım var. Mesela bir yazarla... Kim olabilir? Tabii ki Murathan Mungan. Az önce şimdi yazmakta olduğum bu yazıya başlık yaptığım "Bir nigah etme ne olur ey gonca dehen" dizesini,  kendisine başlık yaptığı kısa yazısını okudum. "Muhterem Dinleyiciler, bu akşamki özel programımızda değerli sanatkar, Safiye Ayla'yı dinleyeceksiniz. Önce Şekerci  Cemil Bey'in hicaz şarkısını söyleyecek: "Bir nigah et halime ne olur ey gonca dehen." Bazen şiddetle özlediğimi hissettiğim bir şarkıyı bıkmadan usanmadan defalarca dinlediğim günler olur. Aynı Murathan Mungan'ın Safiye Ayla'nın mükemmel bir yorumla seslendirdiği bu şarkıyı, bir süre cd çalarında sürekli döndürdüğü gibi... Bu şarkının sözleri Recaizade Mahmut Ekrem'e aitmiş. Ve şiirin dizelerine en uygun usulle bestelenmiş. "Bizim kuşakların Türk Sanat Musikisi sevgisi, kültürü, zevki kazanmasında; kulak dolgunluğu edinmesinde radyonun başlı başına bir etkisi olduğunu düşünürüm. 70'li yılların şarkıcı filmlerinde söylenen harcıalem şarkıların zamanla Türk Sanat Müziği yerine geçmesi; radyoculuğun devlet tekelinden kurtulup özelleştiği, kanal sayısı arttığı halde hep aynı biçimde günün şarkılarıyla sınırlı birörnek yayıncılık anlayışı, Klasik Türk Sanat Musikisi'nin sevilip benimsenmesinde belki de bu en güçlü silahını elinden almış oldu." diyor yazar. Ne kadar haklı. Makam Farkı'nı işte bu sebeplerle çok önemsiyorum. Unutmaya başladığımız Klasik Türk Sanat Müziği'ni  özenle hazırladıkları programlarla hatırlatmaya katkı sağlıyorlar.  Fırsat buldukça kaçırmadan dinlemek bünyeme çok iyi geliyor. Yenilendiğimi hissediyorum. Ayrıca bir zamanların radyo spikerlerinin seslerini ve spiker kalitesini de özlemiş olacağım ki Mehmet Barlas ve Oğuz Haksever'in radyodaki konuşmalarından eski seslerin lezzetini almaya çalışıyorum. Yazısında Baki Süha Edipoğlu ve Tarık Gürcan'ın adlarını vermiş Murathan Mungan. Bu iki ünlü radyo spikerlerinin sadece program sunmakla kalmadıklarını, kullandıkları Türkçenin doğruluğu ve güzelliği ile kulakları eğittiklerini, insana dil zevki aşıladıklarını söylüyor. "Kulağımda kalan Türkçede onların hatırı, hakkı vardır. Hayırla yad ederim." diyor. Sadece müzik için mi iyi kulağı olmak, kulak sahibi olmak denir peki? Hayır. Edebiyat da kulak gerektirir.  Yazarın başka bir yazısında dediği gibi iyi bir metin önce kulakla yazılır. Duymasını, ayırt etmesini, ölçüp tartmasını, adımlamasını bilen bir kulakla. Günümüzün gençliği bilmiyorlar ne yazık ki böyle tatları. Aziz Türkçemizi özenle kullanan spikerlerin anonsunun  verdiği lezzetten habersizler.  O zamanlar yapılan radyo programlarının Radyo Günleri başlığıyla cd lere aktarıldığını söylüyor yazar. Ne güzel! Şimdilik Makam Farkı ile hem eski günlerin radyo anonslarının  hem Klasik Sanat Müziği'nin hasretini  gidemeye çalışıyorum ama bulabilinirse  bu cd'lerden edinmeli.   Ara ara aklıma geliyor, özlüyorum bu eski tatları..  Ne dersin? Bunlar yaşlanma alametleri olabilir mi?

2 yorum:

  1. Hayir kesinlikle degil.Yani "yaslanma"..
    güzel seyleri sevmek yaslanma alameti olamaz:).Yazilarini okumak cok güzel,doyurucu.Bu güzel aralar icin tesekkür ederim:)
    g.

    YanıtlaSil
  2. Selam G. nereden buldunuz bu evvel zaman yazımı:) Geçen akşam İstanbul'dan dönüyorum. Radyoyu açtım. Gene Makam Farkı programı vardı ve konu Gazel'di. Şahane bir müzik şöleniydi. Dinlemeyene hararetle taviye ederim Makam Farkı programını.

    Ben teşekkür ederim bu nazik yorumunuz için:))

    YanıtlaSil