9 Şubat 2011 Çarşamba

Biraz Mola... Attila İlhan Vakti...


Attila İlhan'ın Sisler Bulvarı adlı şiirini bilirsin değil mi? Of, ben çok severim. Aslında  Sisler Bulvarı'nı kasım ayında okumak çok iyi gider. Çünkü ilk iki dize "Elinin arkasında güneş duruyordu... Aylardan kasımdı biz üşüyorduk" diye başlar. Sonra hüzün ve elem dolu dizeleriyle devam eder. Of! Binlerce kez okusam her seferinde... İnan her bir dizesini binlerce kez okusam tek tek... Yüreğime yine, yeni, yeniden tesir eder. Şair şiirinin bir yerinde şöyle söyler: "Sisler Bulvarı'na akşam çökmüştü... Omuzlarımıza çoktan çökmüştü... Kesik bir kol gibi yalnızdık." Bu nasıl benzetmedir? Şair bir yalnızlık tarifi yapmaktadır yapmasına ama bu yalnızlığı "kesik bir kol gibi" diye örnekliyor ya... İyice çarpıyor bu dize beni biliyor musun? Acaba "kesik bir kol gibi yalnızlık" la Attila İlhan  ne demek istemiştir? Nasıl bir yalnızlık hissini anlatmak istemiştir? Anlayamıyordum.


Sonra günlerden bir gün gazetelerden birinde "hayalet uzuv sendromu" diye bir habere denk gelmiştim. Uzuvlarını kaybedenlerin sanki o uzuvları yerindeymiş gibi acı çekmelerine neden olan rahatsızlığa "hayalet uzuv sendromu" deniliyormuş.. Şöyle.. Deprem, savaş veya kaza sonucunda uzuvlarını yeni kaybedenler, sanki kolu, bacağı ya da eli halen yerindeymiş gibi hissediyorlar ve acı çekiyorlarmış.. Bu ağrının şiddetinden intiharı düşünenler bile oluyormuş.. Allah vermesin kimseye.. Düşünsene.. Ne feci bir histir kimbilir? Attila İlhan'ın Sisler Bulvarı'nda "kesik bir kol gibi yalnızdık" dediği böyle bir duygu olmalı.. Öyle bir yalnızlık hissi ki sanki bir uzvun, kolun kesilmiş gibi sözgelimi.. O halde tam burada İtalyan yazar Cesare Pavese'nin günlük yazılarından oluşan Yaşama Uğraşı kitabındaki o ünlü cümlesini yadetmenin tam zamanı değil mi? Der ya hani... Of! Yazmak bile içimi acıtıyor inan ki.. "Yalnız kalmamak için tüm akşam aynanın karşısında oturdum." Bu sözlerin yazarının sonu ne olmuş biliyor musun? 42 yaşında bir otel odasında, hem de çok meşhur bir yazarken üstelik, uyku hapı içerek intihar etmiş..


Şimdi Pavese'nin aynalı cümlesinden bak nereye geçeceğim.. Kaliforniya Üniversitesi'nde, son derece basit bir yöntemle "hayalet uzuv sendromu"nu tedavi etmeyi başarmışlar.. Hani uzvunu kaybeden kişiler, kayıp henüz yeniyken, kesilmiş ellerini veya ayaklarını hissetmeye devam ediyorlarmış ya.. Bu beynin bir organı yitirmeye direnişiymiş aslında.. Artık olmayan bir elin karıncalanması, olmayan bir ayağın uyuşması, omuzun kesik yerinin yumrusuna dokunduğunda elinin parmaklarını tutuyormuş hissi vermesi gibi yani.. İşte bu nedenle Hayalet uzuv deniyormuş.. Bilim dünyası Ayna Tedavisi diye bir yöntem geliştirmiş.. Uzvunu kaybeden kişi ayna karşısına geçiriliyormuş. Misal kolunu mu kaybetmiş.. Sağlam kolunu aynanın önüne koyup kaldırıp indirmesi isteniyormuş.. Beyin kol kesik değilmiş gibi algılıyormuş ve bu durumda hastanın aslında var olmayan ama ağrıyan kolunun ağrısı yok oluyormuş.. Bir nevi görsel aldatmaca yani.. Ve bu yöntem uzuvlarını kaybeden hastaların ağrılarının giderilmesinde çok başarılı bir yöntem olmuş. Ne güzel!

İyi de, İtalyanın yalnız yazarı Cesare Pavese, yalnız kalmamak için tüm akşam aynanın karşısında oturup, yalnızlık sızısını dindiremeyip intihar ettiğine göre demek ki Ayna Tedavisi yalnızlığın ilacı değil öyle değil mi? Ya da şöyle mi düşünmeli. Eğer yalnızlık acısı varsa, insan aynayı belki de kendi içine çevirmeli. Yalnızlığın hayali ağrısını dindirmek için belki içindeki Sisler Bulvarı'na ayna tutmalı. Ne diyor büyük şair: "eğer sisler bulvarı olmasa.. eğer bu şehirde bu bulvar olmasa.. sabah ezanında yağmur yağmasa.. şüphesiz bir delilik yapardım.. " Gördün mü halimi? Neyle başladım yazıma... Nerelere gittim? Sonunda toparladım mevzuyu da, çok şükür nihayetinde  başladığım yere döndüm.. Neyse... Böyleyken böyle... 29.10.2010

8 yorum:

  1. Sevgili Vildan ne güzel demişsin yalnızlık acısı varsa insan aynayı kendisine çevirmeli diye. Kişi yalnızlığına devayı da ancak kendi içinde bulabilir.Boşuna dememiş Özdemir Asaf, "Yalnızlık paylaşılmaz paylaşılsa yalnızlık olmaz diye".

    Hayalet uzuv sendromunu da ilk defa duydum canım çok ilginçmiş gerçekten.

    Hayal Kahvem mimlendin :*

    YanıtlaSil
  2. çok derin ve eziyetli bir konuya girmişin.yalnızlık bile göreceli.kalabalık içindeki yalnızlık mı yoksa kimsesizlik mi

    YanıtlaSil
  3. Sıcak çok sıcak Kasım ayları hatırlarım
    sahilde taşlara yatardım
    martının kanadıydı tek derdim
    dünyanın anlaşmasından habersizdim
    ne tesadüf o zamanda aşıktım

    YanıtlaSil
  4. Bu şiir kimin? Bilmiyorum ben.. Ama çok sevdim.

    YanıtlaSil
  5. Ben yorum diye yazmıştım ama şiir olmuş demekki :)

    YanıtlaSil
  6. Giz, mimlemeyi gördüm ya.. Kaçtım sizin yorumdan..
    Mimlenmek en korktuğum şey:) Sahiden..

    YanıtlaSil
  7. Nessuno, şiir gibi olmuş bu yorum sahiden. Hatta "bu şiir bana hiç yabancı gelmedi" diyecektim.
    İyi ki dememişim:)) Gene de yazılarınızı bildiğim için yabancı gelmemiş demek ki diyeyim de konuyu topralayıvereyim:))

    YanıtlaSil
  8. Buket, derin ve eziyetli bir soru sormuşsunuz:)
    Bu yazının üzerine nasıl cevap vereceğimi bilemedim:) Beket, Değiremendere'ye bekliyorum..

    YanıtlaSil